2036, Aralık (Organize Şehir)
Kapıya açtığımda demir parmaklıklarla yüz yüze geldim, ani hareketlerle demirleri salladım ve adımlarımı hızlıca geriye ve daha sonra üst kattaki balkona doğru yönelttim, vardığımda tek gördüğüm balkon kapısına dikilmiş demir parmaklıklardı. Olanları kafamda yavaş yavaş oturtmaya, sağlıklı ve mantıklı düşünmeye çalışıyordum. Hızlıca kalkıp duvarları tıklatmaya başladım yanılmamıştım bu lanet duvarlar ses geçirmez değildi BETON BİLE DEĞİLDİ! bu bir tuzak diye geçirdim içimden, bir karar vermem ve buradan çıkmam gerekiyordu, bir çok risk vardı eğer burası bir tuzaksa - ki ihtimal dahilinde bile olamayacak kadar günyüzündeydi - O zaman mutlaka kontrol amaçlı bir görüntü cihazları olmalıydı daireyi bir kaç kere turladım ve gizli yerleri aradım, kitap rafları, oda köşeleri, dolap içleri, kapı aralıkları fakat yoktu beni gözlemleyebilecek bir kamera yoktu ya kamera teknolojisi tahmin edemeyeceğim kadar gelişip beni bir şekilde izlemelerini sağlıyordu ya da şansım varsa bu tuzak izlenilmeye değer görülmemişti, Sofia'nın dediğine göre kulak aparatım uğultudan koruma özelliğini yitirmeden sadece bir buçuk saatim vardı, yenisiyle değiştirmem gerekiyordu aksi taktirde duvarlar lanet olası plastikten yapıldığı için Cehennemin Uğultusu beni etkisi altına altına alacaktı. Ben de yapılabilecek en mantıklı şeyi yaptım, alt odada bulunan ahşap kahve masasını duvara fırlattım, işe yarayacağını düşünmeden yaptığım bir hareketti fakat duvar kırılmıştı, sahte dolaplara yerleştirdikleri ceketlerden birisini kavrayıp koluma sarıp deliği omzumla büyütmeyi amaçladım ve o an bir şey daha fark ettim, ceketler sahteydi hepsi birer hologramdan ibaretti. Bunca zaman fark etmediğim için kendime kızdım ve zamanımın kısıtlı olduğunu hatırlayarak duvara yüklenmeye başladım, kaçarken aldığım hasarlar kendini hissetiriyordu fakat duramazdım buradan çıkmalıydım duvara büyük bir hamle daha yaptım ve gürültülü şekilde yıkıldı, kamera olmasa bile bu gürültünün duyulmaması imkansızdı, hızlıca koridora çıkıp sağa doğru bir hamle yaptım, bir yandan hala olanları düşünüyordum apaçık ortadaydı Sofia asla yardım etmek istememişti, o sadece beni ortadan kaldırmak istemişti beynime yerleştirilen bu çip bir armağan değildi bu bir kısıtlamaydı, eğer seslerin tehlikeli olduğu bir dünyadaysak duymak istenilen son şey olmalıydı, kendini kaptırmıştım ve o odaya kendi kendime yürümüştüm verdiği anahtarın numarası kapı numarasıyla bile uyuşmuyordu, bunu fark edince hemen kapıyı açtım fakat zaten çok geçti bu dalgınlığım hayatıma mâl olabilirdi. 48 dakikam kaldı ve bu şekilde bitmesini asla istemiyorum, çipin uğultudan koruması içn 15 saatte bir yeni bir aygıta bağlanıp yenilenmesi gerektiriyordu fakat bu lanet olası aygıtların yerini bilmiyordum ve yedeğini vermemişlerdi - verselerdi tuzağın bir anlamı kalmazdı zaten - buradan öylece ayrılamazdım ilk başta o duyma aygıtlarından bulmam lazımdı yoksa nereye kaçarsam kaçayım uğultu elbet belirecek. Öldürmek için neden bu kadar masrafa girmişlerdi ki? Beni bayılttıkları zaman zaten öldürebilirlerdi acı mı çekmemi istiyorlardı ne tür bir oyundu bu! Düşüncelerimi ayak sesleri böldü, bir ordunun ayak sesleri gibiydi bunlar, cüsselli ve sert. Yavaşlayıp koridorun başındaki dolapların ardına gizlendim Birinci Derece Sessiz Reçeteler az evvel kaçtığım odaya yönlenmişti ve silahları vardı. Artık fark edildiğimden emindim ve buradan çıkmam lazımdı kritik bir karar eşiğinde en çabuk bitecek olanı seçtim, bu binanın büyüklüğünü bilmiyordum ve karşılaşacağım tehlikelerle savaşmak için ne silahım ne de yeterli zamanım vardı bu sebeple çıkışı bulmaya odaklandım rastgele koridorlarda hızlıca dolaşırken birliklerden biriyle göz göze geldim ve hepsi bana döndü, loş bina aydınlandı ve alarmlar devreye girdi, adımlarımı çevik bir şekilde geldiğim koridordan geriye doğru attım ve koşmaya başladım kurşunların sesi arkamdan beni takip etti, koridorun sonunda bulunan az önce sığındığım dolapları yola devirdim ve koşmaya devam ettim. Vücudum beni zorluyordu, aldığım yaralar ve üzerimdeki yorgunluk beni afallatıyordu ve üstelik 40 dakikam kalmasına karşın hala bir çıkış bulamamıştım ve peşimdeki askerlerin barikatı aştıklarına şüphe yoktu. O an aklıma labirent kuralı geldi, eğer hiç şaşmadan sağ duvarı takip edersem mutlaka çıkışa bir yerde rastlayacağım, fakat birlikleri bir şekilde aşmam gerekiyor, o an durdum ve askerleri atlatmak için koridorda kapılardan birini açtım ve içeri girdim. Kablolar ve şalterlerle doluydu. Nefesimi düzenledim ve o an aklıma birinci derecelerin sağır olduğu ve herhangi bir duyma aygıtı olmadığı aklıma geldi yani bu da demek oluyor ki beni takip edebilmelerinin tek olanağı görmekti, ve eğer ışıklar olmazsa... Cebimdeki bıçağıma hamle yaptım ve bu bıçağı almamalarına şaşırdım, bu kadar detaylı bir tuzağın daha zeki bir şekilde hazırlanır diye düşünmüştüm, Sofia düşündüğüm kadar zeki olmayabilirdi, fakat iyi bir oyuncu olduğu şüphesizdi beni kandırdı hem de iki kere. Kabloları bir kaç bıçak darbesiyle kestim, çalışacakmı tam emin değildim ama ışıkların gitmesiyle şüphelerim son buldu. Karanlık beni etkilemezdi çünkü her Modern İngiltere üst düzey askerinin iki çift kalıcı gece görüşü lensi vardır, bunu Sofianın ya da herhangi başka birinin tahmin etmesine imkan yoktu çünkü iyi rol yapan sadece Sofia değildi. Sofianın ahırda beni güvenlik balonundan çıkardığı gece dudaklarını okuyamamış gibi yapmıştım, en başından beri okuyabilmeme rağmen ışık olmadan gördüğümü belli etmemiştim. Askerlerin dışarıdaki adım sesleri yavaş ve düzensiz bir hal almıştı. Kapıyı açıp dışarı çıktım askerlerin bir kısmı koridor ortasında bir kısmı ise koridorun başlarında kafaları karışmış bir şekilde etrafa bakıyorlardı, beni duyamadıklarından yanlarına yaklaştıklarımı hiçbiri fark etmemişti. Fenerlerini yaktılar ve etrafa baktılar
-Sürpriz sağır ucubeler!
Onların el fenerlerini yakmalarını düşünmeleri için gereken süre aralarından bir kaçını indirip ekipmanlara sahip olmama yetecek kadar zamanı bana vermişti, birini kafasının ortasından vurdum ve koşmaya başladım etrafa deli gibi ateş açmaya başlamışlardı, korktukları yüzlerinden belliydi, bıçağı sağ duvara dayayıp koşmaya devam ettim, geçtiğim yerleri işaretliyordum böylece tekrarlar yapmayacaktım yarım saattim vardı acele etmeliydim bir kaç koridor geçtim ve diğer kapılardan farklı olarak büyük kırmızı bir kapıya ulaştım "İşte bu!" Dedim ve kapının kilidine silahın arkasıyla vurup açtım ve dışarıdaydım, soğuk yüzüme vurdu ve kaos şehri bir kere daha gözümün önünde belirdi, gece gündüzden bile kötüydü ve üstüne bir de artık duymaya başlayınca cehennemin kalbinde olduğunu anlamam zor değildi o an binanın en üst düzey askeri hologram duvarlarıyla sarıldığını gördüm, bu en gelişmiş güvenlik biçimiydi. Bunu aşamazdım çünkü bu duvar hakkında hiçbir bilgim yoktu askerlik yaptığım zamanlarda sadece prototip bir şekilde ismi geçmişti, hayata geçirildiğini bu şekilde görmeyi istemezdim. Arkadan askerlerin yaklaştığını duyuyor fakat elimden de bir şey gelmeyeceğini biliyordum. Açık alanda kaderimin ağlarını üstüme son bir kez örmesini beklerken mucize diyebileceğiö bir şey gerçekleşti ip benzeri bir şey beni yukarı çekti ve irkildim. Dikdörtgen bir uçağın içine çekilmiştim.
-Yaşamak istiyorsan sesini çıkarma seni buradan götüreceğim ama bana güvenmene ihtiyacım var.
- Kimsin sen ne istiyorsun!
- Anlatacağım çok şey var ama önce bu alandan çıkmamız lazım şehrin kapatılması an meselesidir.
Uçağı tahminimden fazla bir hızla binanın etrafını giderek büyüyen daireler çizerek havalandırdı.
- Eğer hologram duvarından düz bir rotada çıkarsan seni bloklayacaktır fakat içten dairesel rotalar şeklinde çıkmak belli bir varış noktası yaratmayacağı için duvarları bloke edecektir. Hazır ol seni kurtarıyoruz.
Aşağıya baktığımda tutulduğum binadan çoktan uzaklaştığımızı gördüm. Yapı bir yerlerden tanıdık geliyordu.
- Buckhingam Sarayı? Ama nasıl bu hale getirildi
- Orası artık Echolars Örgütünün ana binası, saray demeye bir çok şahit ister.
Uçağı süren sarı saçlı sakallı iri bir adamdı 30-32 yaşlarında ve sağ gözünde iri bir yara izi vardı şoku atlatıp parmağımdaki parmak tabancasının namlusunu adamın kafasını doğrulttum
- Bana bir açıklama borçlusun
- Sakin ol koca adam benim düşmanım olmadığıma emin olabilirsin seni ölümden kurtardım!
- İlk kurtarılışım değil konuş!
Sürücü koltuğun yanındaki çıkıntıya hafif yaslandım ve iri adamın cevaplarını dinlemeye koyuldum.
- Ben Z-12, Sessiz Reçeteyim ve seni kurtarmakla görevlendirildim. Sana ne anlatıldı bilmiyorum fakat biz iyi bir emele hizmet ediyoruz açıklamama izin verirse-
- Dur bir dakika Sessiz Reçete mi?
- Evet görevimiz;
Adamın dediklerini aynı anda tekrarladım:
-"Cehennemin Uğultusuna çare getirmek."
- İyi sanırım dersine çalışmışsın o zaman açıklama yapmama pek gerek yok şimdi seni gizli sığınağımıza götüreceğim duyduğuma ve gördüğüme göre üst düzey askeri yeteneklerin varmış.
- 2 Dakika.
- Ne?
Aygıtın süresinin dolmasına dakikalar kalmıştı. "BANA BUNDAN BULMAN LAZIM! SADECE İKİ DAKİKAM KALDI!" aygıtı adama gösterdim ve adam şaşkınlıkla bana baktı ve bakışları solgunlaştı.
- Sende onun ne işi var, bu Sessiz Reçetelere özel bir aygıt.
- ZAMANIM YOK! BANA GÜVENDEN BAHSEDEN SENDİN ŞİMDİ SANA BİR ŞANS VERİYORUM EĞER BULAMAZSAM ÖLECEĞİM!
Adam ifadesizce bir süre baktı sadece otuz saniyem kalmıştı sanırım buraya kadar diye düşündüm, o kadar ölüm kalım savaşından sonra uğultuya yenik düşmek ironik olurdu.
- Arka taraftaki metal kutuyu aç şifre "232024" içinde bir adet var.
Yerden kalktım ve adamın gösterdiği yöne baktım koşarak metal kutuyu aradım 13 saniyem kalmıştı. Metal kutuyu bulduktan sonra hızlıca şifreyi girdim.
-3
İçinde aygıtın aynısından bir adet daha duruyordu.
-2
Hızlıca kulağımdaki aygıtın düğmesine dokundum ve diğer aygıtı elimle kulapıma yaklaştırdım.
-1
Yere attığım diğer aygıtın ilk başta ışığı söndü sonra da parçalara ayrıldı, adam şaşkınlıkla bir süre arkasına baktı ve tek kelime etmeden devam etti, ben ise ölümün sinsi eşiğinden kurtulmanın sevincini yaşıyordum. Adamın yanına yaklaştım ve alçaldığımızı gördüm.
- Rotamız burası sığınak altımızda.
Sığınakla neyi kast ettiğini, bu adamın kim olduğunu hiç birini anlamamıştım, son iki günde yaşadığım olaylara yüklediğim tüm anlamlar bozulmuştu. Sofia beni neden öldürmemişti? Bu adam beni nereden biliyordu ve Sofia beni kandıracak kadar zeki iken neden bu kadar amatörce bir kaçış rotası hazırlamıştı ve dahası eğer bu adam gerçekten Sessiz Reçete ise Sofia neden bana yalan söylemişti. Adımlarımı sığınağa doğru atarken aydınlandım. ÇÜNKÜ EN BAŞINDAN BERİ KAÇMAMI İSTEMİŞTİ.
- HEY Z-12 ÇABUK UÇAĞA DÖN BU BİR TUZAK!
Lafımı tamamlayamadan uzaktan gelen sesle ikimiz de irkildik.
- Bu düşündüğümden kolay oldu Tylor, benim zeki piyonum.
- Sofia...
-Arkadaşlar merhaba uzun bir aradan sonra kitaba devam etme kararı aldım bir sınav döneminden geçtim ve bu kitabı tamamen unutmama sebep oldu fakat şimdi hikayeyi tamamen ve daha iyi bir senaryo ile yazma kararı aldım tekrar başlamamın şerefine bölümü biraz uzun tuttum umarım beğenirsiniz, gelecek bölümlerde aklınızdakı soru işaretleri netleşecektir.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Reçete
General Fictionİnsanlar hayatları boyunca pek çok şey duyarlar. Küfürler, iltifatlar, iftiralar, itiraflar, sevgi sözleri, şiirler, besteler, melodiler... Peki bu kez duyulan şey ölümün kendisi ise? Ölümcül ses ve beraberinde başlayan büyük bir savaş ve kurulan ye...