If you were church, I'd get on my knees

2.4K 283 233
                                    

Church - Fall Out Boy

Osamu, kahvaltısından ufak bir lokma daha alırken babasının boğazını temizlemesiyle başını kaldırdı. 

Eskiden Atsumu sayesinde çok neşeli geçen yemekleri artık sessizlik içinde, sadece tabaklara bakarak geçiyordu bu yüzden babasının dikkatini çekmeye çalışması onu şaşırtmıştı. Babasıyla göz teması kurduğunda ise gözlerinin buluştuğu sert bakışlar karşısında bir terslik olduğunu biliyordu.

"Bence hepimizin bir süreliğine molaya ihtiyacı var... Biliyorsun, olaylardan sonra hiçbirimiz pek toparlanamadık." Osamu çatalını tabağının kenarına bırakırken arkasına yaslandı. 

"Bir süreliğine annenle birlikte teyzenin yanında kalacağız. Ne kadar süreceği belli olmaz, idare edebilir misin?" Annesi hala Osamu'ya bakamazken Osamu'nun suratında ufak, alaycı bir sırıtış yerleşti. Eskiden olsa annesi birkaç saatliğine bile olsa evde olmayacağı zaman sorun çıkartırdı. Şimdi onu bu evde tek başına bırakacaklardı ve annesinin içi rahattı. 

"Pekala." Osamu'nun soğuk cevabına karşı babası şaşırdı, tepki vermesini ve öfkesini kusmasını bekliyordu fakat Osamu, Atsumu gittiğinden beri aylardır hiçbir şeye düzgün tepkiler veremiyor ve sadece sessiz kalıyordu. 

Osamu, babasının tekrar konuşmasını engellemek için masadan kalkarken odasına döndü ve ceketini giyip çantasını aldıktan sonra kapıya doğru ilerledi. İlk dersine daha vakit vardı fakat evde durmaktansa sokakta oyalanmak daha iyi bir seçenek gibi görünmüştü ona. Babasının ve annesinin bakışlarını sırtında hissederken kapıyı kapatıp çıktı.

İkiz kardeşiyle olan benzerlikleri yüzünden Atsumu öldüğünden beri birçok kişi ona bakamaz olmuştu ama hiçbiri anne ve babasının bakışlarını kaçırmaları kadar canını yakmıyordu. Sanki Atsumu'nun ölümünden o suçluymuş gibi hissediyordu. Osamu, Atsumu'yla son konuşmalarında onu uyarmıştı. Sırf yeni birileriyle flört ettiği için güvenmediği birisinin motoruna binmemesini söylemişti sanki hissetmiş gibi ama Atsumu onu dinlememişti.

Rintarou ise hala uzandığı yatakta uyukluyordu. Nerede olduğuna ve kiminle olduğuna dair herhangi bir fikri yoktu, sık sık bu şekilde başkalarının evinde kalıyordu. Saatine bakmak için telefonuna uzandıktan sonra derslerinin başlamasına az kaldığını fark ettiğinde telefonunu kilitledi ve tembel, ağır bir tavırla yatakta doğruldu. 

'Sarhoş olmuş olmalıyım.' diye kendi kendine mırıldandıktan sonra üzerindeki siyah tişörtü düzeltip yerde bulduğu giysilerini teker teker üzerine geçirdi. Baş ucunda duran sehpanın üzerindeki yüzüklerini parmaklarına geçirirken odadan içeri başını uzatan kızı gördü. 

Güzel bir kızdı ama Rintarou yine sıkılmıştı, buna rağmen yüzüne ufak bir sırıtış yerleştirdi.

"Hemen gidecek misin? Bir şeyler yeseydik birlikte keşke." kızın dudak büzmesine karşı Rintarou'nun midesi kıpırdandı. Bir şeyleri bu kadar kolay elde etmek onu sıkıyordu.

"Derslerim var, gitmem gerekiyor ne yazık ki." Sesini olabildiğince üzgünmüş gibi tutarken ceketini üzerine geçirdi ve kızın yanından geçip ilerledi. 

"Ne zaman görüşürüz tekrar?" Kız yine ısrarcı bir sesle kapıya doğru ilerleyen Rintarou'yu takip ederken Rintarou yüzünü buruşturdu. Kesinlikle tekrar bir görüşme olmayacaktı.

"Bilmem ki. Ben fırsatım olduğunda seni arayacağım, merak etme." Kıza cilveli bir tavırla göz kırptıktan sonra kaçarcasına kapıdan çıkıp gitti. 

Rintarou, ikinci sınıf konservatuvar öğrencisiydi. Eğer konservatuvar kazanmasaydı okul denen bu cehennemle uğraşmaya kesinlikle devam etmezdi. Hayatta sıkılmadığı tek şey müzikti, ilgisini toparlayabildiği tek şeyden kolayca vazgeçmek istememişti.

Otobüs beklerken yaktığı sigarasıyla bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Koyu bulutlar bu kışın daha sert geçeceğini ve bolca kar yağacağını gösteriyordu. Üşüdüğü için siyah, deri ceketine iyice sarınırken sigarasını yere attı ve ayağının ucuyla ezdi. Birkaç dakikanın ardından otobüste yerini alırken etrafına bakınmaya başladı, o sırada dün gece gördüğü 'çekici' oğlanı buldu gözleri.

Yüzüne ufak bir sırıtış yerleşirken otobüste boş yerlerin sadece kendisinin yanı ve Osamu'nun yanı olduğunu gördüğünde ayaklandı. Otobüse yeni binen teyzeye yerini verirken nazik bir oğlan rolü oynadı ve sanki yer kalmamış gibi aniden Osamu'nun yanına oturdu. 

Osamu'nun gözleri yola takılmıştı ve yanına oturan ela gözlü çocuğu fark etmemişti bile. Rintarou bir an Osamu'nun bu kadar dikkatli ne düşünebileceğini merak etti ama umursamamaya karar verdi.

Osamu'dan istediği tek şey bakışları ve dikkatiydi, dertleri ya da düşünceleri onu ilgilendirmezdi. 

Rintarou için sinir bozucu geçen birkaç dakikanın ardından cebinde duran cüzdanını ikisinin ayak ucuna sanki düşmüş gibi attı. Osamu'nun bakışlarının cüzdana çevrildiğini hissettiğinde yüzünde hedefine ulaşmış olduğunu gösteren sırıtışı gölgeledi. Osamu ise cüzdanı aldıktan sonra Rintarou ile göz göze geldiklerinde fark etmişti onun dün geceki oğlan olduğunu.

"Selam, sen dün geceki çocuksun değil mi?" Rintarou sessizliği bozup cüzdanını alırken konuştu. Osamu'nun sadece başını onaylarcasına sallaması işini zorlaştırıyordu.

"İsmim Rintarou, bu üniversitede mi okuyorsun?" Kolunu rahat bir tavırla Osamu'nun koltuğunun üzerine atarken bedenini hafifçe ona çevirdi. 

"Osamu... Evet, sen de mi?" Osamu'nun cümleyi kuruş şekli Rintarou'nun dudaklarını büzüp iç çekmesine sebep oldu.

"Evet, konservatuvar okuyorum. Neden kötü bir şeymiş gibi soruyorsun ki bunu? Seni daha önce hiç görmemiştim buralarda. Sen ne okuyorsun?" Rintarou'nun başka planları vardı aslında fakat şu an arkadaşıymış gibi Osamu'ya yaklaşmak ona kolaylık sağlardı.

"Sorularını teker teker sor. Psikoloji okuyorum, ilk senemdeyim." Osamu'nun ters sesiyle Rintarou'nun kaşları hafifçe havalandı. En son ne zaman terslenmişti?

"Ben ikinci sınıfım, saygılı davranman ve sorularıma düzgün cevaplar vermen gerekiyor yani." Osamu umursamaz bir tavırla omuz silkip koltuğunda ayaklanırken Rintarou biraz geriye çekildi. Sinirleri bozulmuştu, bu Osamu ne sanıyordu kendisini?

Rintarou'nun dudaklarından Osamu kendisini beklemeden otobüsten indiğinde sinirlendiğini belli eden bir kahkaha döküldü. Dişlerini hafifçe sıkarak, otobüsten tek başına inerken kendi kendine mırıldandı.

"Bakışlarını bir gün benden alamayacaksın, o zaman da ben senin yüzüne bakmayacağım Miya Osamu." 

Osamu, fakültesine doğru gözden kaybolurken Rintarou dağınık saçlarını düzeltti. 

Sadece ayakta dururken bile yüzlerce kişiden daha iyi görünüyordu, herkes onunla bir iki kelime laflayabilmek için dakikalarca bekliyor ve şanslılarsa bir iki günlüğünle onunla flört edebiliyorlardı. Kendisi ise uzun süre sonra ilk defa birine karşı adım atmıştı ve bu kişi şimdi onu tersliyordu.

"Derdi ne bu çocuğun?" Huysuz sesiyle homurdanırken arkadaşlarının ona seslenmesiyle Osamu'yu hafızasında ikinci plana atıp yüzüne yine sahte, etkileyici sırıtışlarından birini kondurdu.

𝘨𝘳𝘦𝘦𝘥𝘺. -𝘴𝘶𝘯𝘢𝘰𝘴𝘢 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin