Yaşı küçük olanlar ya da sakıncalı bulanlar bu bölümü okumamanızı öneririm. Yakınlaşma sahneleri mevcut. Gerceğe en yakın şekilde yazmak zorundaydım. Olayın iç yüzünü kavramak ancak böyle mümkün olurdu.
"2019" Erciyes eteklerinde bir yaylada...
Seneler sonra, bir yaylanın ortasında oturmuş, mısır yiyordu Zühre. Gözlerinde gerçek sevginin ışığını arayan bakışlara sahip genç kadına baktı. Onun, kelimelerle arasının iyi olduğunu bile bilmiyordu. Sadece herkese anlattığı gibi lakayt bir havayla sözlerini sürdürüyordu.
"Emmi dedim, kocam oldu." diyordu şen bir kahkaha atarak. Mavi gözleri ışıldıyordu. Tepelerinde ki gök kadar ışıltılı...
Genç yazar ona sordu. "Sevdin mi?"
Kadın iç çekti. Tıpkı ondokuzunda bir genç kız gibi. "Çok..." dedi. "Çok sevdim."
"O seni sevdi mi?"
Hüzünle gülümsedi. "İlk karısı izin verdiği kadar..."
...
Babam dediğinde inanamamıştım. Ben, adı çıkmış Zühre, allı güllü gelin gidecektim. Hem de, Hüsrev'e...
Bir sokak ötemde ki eve varmadan önce, ata bindirildim. Sanki tazecik bir genç kızmışım gibi, köyün meydanında gezdirildim. Duvağımın altında kızaran yüzümü yere eğdim. Ne derler, bilemedim. Ama içimin ne dediğini işitiyordum.
"Bunu hak ediyorsun," diyordum. "Sen temizsin, biliyorsun. Bunu hak ediyorsun."
Kimin ne düşündüğünü o an için umursamadım. Güzeldim. Gelindim. Ve ilk kez, kendi rızamla evleniyordum.
Evden içeri girdim. Hüsrev'in bana uzandığını gördüm. Koca ellerini ilk kez bu kadar net görüyordum. Yer yer nasırlı ve sertti. Büyüktü de. İnce belimde kocaman görünüyordu. Beni tuttu. Gökyüzünde yükselen bir ay parçası gibi, havalandırdı ve yere kondurdu. Sersemleyerek tutunmaya çalıştım. Ona daha çok yaslanmaya çalıştım. Elleri ansızın beni terk etti ve arkasında bağlandı.
O anda, önüme doğru yürüyen kadını fark ettim. Onu bir kaç kere uzaktan görmüştüm. Komşu olmamıza rağmen benimle ne muhabbeti vardı, ne de görünce selam vermişliği... Hatta onu seneler boyunca, Hüsrev'in halası, teyzesi olabilir diye düşünmüştüm. Eğer anasını görmemiş olsaydım, Allah affetsin annesi bile sanabilirdim.
Şimdi karşımda duran yüzüne baktığımda, elle tutulur nefreti gördüm. Arkaya doğru geriledim. Sırtımı dayadığım sıcak doru at, mızmızlanarak tısladı. Kadın, sanki bu halimden zevk alıyormuş gibi gözlerini bana dikti. Simsiyah sürmelenmişti gözleri. Teni koyu renkti. Bu sağlıklı bir koyulukta değildi üstelik. Yaşlı, hasta ve biraz da kasvetli görünüyordu.
Kadın elini bana uzattı. Anlamayarak Hüsrev'e baktım. O da benim kadar şaşırmış görünüyordu. "Ne yapıyorsun Hediye?" dediğini işittim.
Hediye dediği kadın, yani eşi gülümsedi. "Bu evlilik benim rızamla gerçekleşti. Ancak benim rızamla bu eve girebilir. Elimi öpsün, hanım olacağına, bana saygı duyacağına yemin etsin, eve kabul edeyim onu."
"Hediye!" Hüsrev çaresiz ve şaşkın bir tavırla karısına bakıyordu karısı da ona aynı şekilde karşılık veriyordu. Şöyle bir baktım onlara. Allah, gönlü bile kendine denk olana düşürmez miydi? Kulaklarıma sonradan gelenlere göre, onun eskiden yengesi olduğunu öğrenmiştim ama böyle görüneceğini, yaşının bu kadar geçkin olacağını tahmin etmemiştim.
"Erim," dedi böbürlenerek ve bana göz ucuyla baktı. "Sen de biliyorsun ki, senin ilk eşin benim. Yoksa beni boşayacak mısın?"
Hüsrev gözlerini ayırdı. "Tabi ki hayır. Seni kapıya koyacağımı mı sanıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre Gelin "Gelin Serisi 2"
General FictionGüzel Zühre, derlerdi bana. Bahtın da, yüzün gibi güzel olsun. Onaltı yaşımdı. Sevdiğim gençle düğünümün arifesinde, adımı lekelerken bir adam, hayallerimi de beraberinde götürdü. Bir daha asla eskisi kadar mutlu olamayacaktım. Beni zorla alan adam...