Kendimle tutuştuğum kavgayı kazandım. Tutunamıyordum. Kendimi eleştirmekten öteye geçemiyordum. Yazabileceğime bile inanmıyordum çünkü kendimi kıymetsizleştirmiştim. Yaşadıklarımı bilenler, hislerimi anlayacaktır. Aldığım bir çok mesajdan da bunu gördüm. Derdimi adeta paylaşıp bana dualarıyla destek oldular çünkü. Onlar sayesinde her gün kalbim bir nebze huzurla doldu.
Şimdi tüm bunlarla beraber eşim eğitime gitti ve bir ay ayrı kalmak zorundayız. Neyse ki, köye geldim. Zelal'in bir zamanlar uğradığı, Zühre'nin yaşadığı, dert ortağım gelinlerin köyünde, nefes almaya başladım. Onların bastığı toprak mıdır, yoksa doğanın güzelliği midir beni aşka getiren bilmiyorum ama size beşbin kelimelik bir bölümle geldim. Sanki üstümden bir kır tabakası kalktı. Kivranmalarim son buldu. Kalbim hafifledi. Allah, yazarak ruhumu hafifletme ilacını benden almasın inşaAllah. Çünkü yazmayınca, ben ben değilim. Zehirleniyorum. Kendimi zehirliyorum. Yazınca hem ruhunu iyileştiriyor, hem de karakterlerimle yaşıyorum.
Sizlere de bu huzuru aşılarım inşaAllah. Keyifle okuyun. Fazla özlemle kalmayız bir daha inşaAllah.Çamaşır sepetimi yüklendim, merdivene göz gezdirdim. Şafak vakti olduğunu, henüz kimsenin uyanmadığını biliyordum ama gönlüme çöken hüzünle, Hüsrev'in onun koynundan daha erken çıkmasını ümit ediyordum.
Bir süre oyaladım kendimi. Belki bir kaç eşya unutmuşumdur diye odama yeniden gittim, geldim. Tüm kirli çamaşırları toplamıştım. Omzumun kenarına sepeti yerleştirdim ve doğan güneşe doğru köyün deresine yürümeye başladım. Pabuçlarımın önünde seken taşlara, hışırdayan ağaçlara ve sararan mahsullere baktım. Üzüm bağlarının yanından geçerken, koparmama izin veren Fadime yengenin kara üzümlerinden bir salkım aldım. Artık kendini gösteren güneşten saklanarak, bir kayısı ağacını altında oturup yedim.
Kendimle baş başa kaldığım bu nadir anda, tanımadığım bu kadının ne yaptığını sordum. Tanımıyordum çünkü, sözüm ona gururlu, isyankar ve deliydim. Şimdi kocam ilk karısının koynunda yatarken ben burada tasasızmış gibi oturup, üzüm yiyordum. Bu hayat bana yutkunmayı öyle bir öğretmişti ki, kocaman lokmalar bile boğazımda kalmıyordu artık.
"Aman," diyordu bir yanım. "Kendine kıymak günah zaten. Kadın olup, bekar kalmak zor. Hele ki, adına çalınan lekeyle, bir adamın gölgesinde yaşamazsan, cehennem." Ama diğer yanım bunu beklemediğimi haykırıyordu bana. Ben, eziyeti bekliyordum. Zorluklara rağmen tıpkı aklı kıt bir kız gibi umursamadan gülmeyi bekliyordum.
Bir adam için kıskançlıktan kıvranmayı beklemiyordum. Hüsrev'i böyle sahiplenmeyi ondan böyle ilgi görmeyi beklemiyordum. Bu kadar şanslı, aynı zamanda bu kadar şanssız olmayı beklemiyordum.
Bitirdiğim üzümün sapını toprağa attım. Kuru sapa uzun süre baktım. Kuruyup, toprağa karışacağını ve oraya fayda sağlayacağını biliyordum. Kısacık ömrümde şu üzüm sapı gibi ilerliyordum. Önce kuruyor, sonra kuruduğum yerden hayat buluyordum.
Suya varana kadar fikirsiz fikirlerimi pekiştirmeye Hüsrev'i düşünmemeye çalıştım. Çamaşırları öyle bir kuvvetle yıkadım ki, ellerim neredeyse parçalanacaktı. Dönüş yolunda köyümüzün kadınlarından bir kaçıyla karşılaştım. Artık çok da nefret edilmediğini düşünüyordum ama bana bakıp fısıldaşmalarına bakılırsa, nefretleri devam ediyordu. Sebebini Allah bilirdi. Benim aklım da, kalbim de onların aklından geçenlere ermiyordu. Kocaları tehlikede değildi, evliydim. Şimdiki dertleri neydi?
Islak hasır sepeti göğsüme bastırdım. Köprüye yaklaştıkça tüylerimi ürperten bir huzursuzluk hissettim. Köprünün ucuna adımımı bastığımda, o huzursuzluk karşı taraftan gelip karşımda durdu. Kanlı canlı, yaralı düşmanım bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre Gelin "Gelin Serisi 2"
General FictionGüzel Zühre, derlerdi bana. Bahtın da, yüzün gibi güzel olsun. Onaltı yaşımdı. Sevdiğim gençle düğünümün arifesinde, adımı lekelerken bir adam, hayallerimi de beraberinde götürdü. Bir daha asla eskisi kadar mutlu olamayacaktım. Beni zorla alan adam...