7.Bölüm

4.2K 365 163
                                    

Zühre Gelin'le bir türlü denk gelemedik. Ondan dinlediklerimi toparlayarak, şekillendirdim ve yeni bölümlerle size sunacağım inşaAllah. Uzun bir ara verdim. Bu arayı niye verdiğimi beni tanıyanlar bilir. Geçen senelerde büyük bir kayıp yaşadım. Bu kayıbı yaşarken, bu hikayeyi yazıyordum. Başına oturduğumda bana hep o ağlamaklı hissi verdiği için de, cesaret edip yazamıyordum. Üstelik, Çocuk Gelin'de yazdığım bir sahneyi, birebir yaşamak zorunda kaldığım için psikolojikmen alt üst oldum. Bu hikayeyi yazarken Zühre'yi anlıyorum ama yaşadıklarını asla yaşamak istemiyorum, bunun için yazarken Allah'a dua ediyorum. Bazen çok kalpten hissettiğimde, yazdıklarımı yaşıyorum ve bu beni korkutuyor. Bir büyüğüm bana, fazla empati duyarsam bunun dua yerine geçeceğini ve hayatıma nüksedebileceğini söylemişti. 

Belki sadece tevafuklar zinciriydi, belki yaşayacaktım ama bunları yazarak, kendi hislerime erkenden ayna tutmuş oldum bilmiyorum ama inşaAllah bir daha bu sıkıntıları yaşamaz hiç bir kadın, anne diye dua ediyorum. Sizlerden de dua bekliyorum. Hikayemi sabırla bekleyip, bana saygı duyduğunuz ve dualar ettiğiniz için hepinizin o güzel kalbinden öpüyorum. İyi okumalar canlarım. 

"Traktörün sesi halen kulaklarımda," ellerini kulaklarına kapattı ve gözlerini yumdu. Artık onları izleyen bir izleyici yoktu. Bu sebepten yaşlı kadın, kar beyazı ellerinde görünen yeşil damarlar kasılırken, kulaklarını tıkayıp dolu gözlerinden bir damla yaş yanağına damlayana kadar göz kapaklarını kapalı tuttu. Gözlerini açtığında, arkasında uzanan ovalar kadar derin, göğün berraklığı kadar berrak mavi gözleriyle, onu dinleyen genç kadının gözlerine bakıyordu. Kıkırtısı solmuş, asıl gerçek yüzünü, asıl acısını şimdi gösteriyordu.

"En zoru bunu anlatmak," diye mırıldandı elini sinesine koyarak. "Bunun için bana günlerini, aylarını versen yine de o hissi sana anlatamam kızım."

Etrafında bağdaş kurmuş oturan tüm kadınlar sessizleşti. Ateşin çıtırtısında közlenen mısırların kokusu bile kimsenin keyfini yerine getirmeye yetmezken, o acı çeken kadın gülümsedi ve şen bir sesle, genç kadının omzuna vurdu.

"Bir türkü söyleyeyim ben en  iyisi onu dinle," dedi. 

Genç kadın şaşkın ama merhamet dolu hissetti. Hayatın bütününü bu yaşlı teyzede görüyordu. Yaşanmışlıklarını, acılarına,  özlemlerine rağmen karşısında onu dinleyen genç bir kalp varken, kasveti dağıtmayı görev belliyordu. Atalarından kalma bir beyit mırıldanmaya başladı. Daha önce bu şarkıyı kimseden işitmeyen genç kadın şaşkın gözlerini araladı. 

"Uzun minareden attım kendimi, çok aradım bulamadım dengimi... Vardım gittim söğüt ağacının altına, bağladım yemenimi dala. Daldan uçtu gitti, kondu elin adamının koynuna... Evlat, evlat diyin sızladım. Dövdüm dizlerimi ağladım. Evladın acısını yaşadım, aklım gitti, kondu o söğüdün dalına... Güzelliğin aklı başından alır gelin kız, senin gitti aklın başından. Koyar mı el oğlu seni bekar? Sende ki bu kaş, sendeki bu göz, sen ki bu naz olduktan sonra... "

Kadının şarkısı hem acıklı, hem espriliydi. Onun kadar her şeyi içinde barındıran başka bir kadın daha görmemişti. 

...

Zühre

Hediye geldiğinde, demin ateşlenen tüm o duyguların üstüne bir kova su dökmüştü sanki. Sanki buraya gelmesi çok normalmiş gibi baş köşeye oturdu ve yapılacak izleri emrederken, izledi. Hüsrev'in ona fısıltıyla bir şeyler sorduğunu işitiyordum. Belki de neden geldiğini sorguluyordu ama duymak istemedim. Neden geldiğini biliyordum. 

Akşam olana kadar düşen suratımı toplayamadığım için kendimi işe verdim. Hüsrev ne gösterdiyse layıkıyla yapmaya çalıştım. Koyunları bir araya topladı, başlarına çoban köpeklerini koydu ve nihayet ateş başına, çay içmeye geldiğinde ay en tepedeydi. Gökyüzünü hiç yayladan görmemiştim. Köyden de oldukça berraktı ama yaylada sanki yıldızlara uzanabilirdim.

Zühre Gelin "Gelin Serisi 2"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin