Hüsrev- 20 Yaş
Erkek doğdu Hüsrev.
Erkenden yürüdü, dinç oldu Hüsrev.
Adam oldu Hüsrev.
Asker oldu Hüsrev.
Ağabeyi öldü, evin direği oldu Hüsrev. Yetmedi, kendinden yirmi iki yaş büyük yengesine, eş oldu Hüsrev. Daha gözleri bir kadına bakmadan, damat oldu Hüsrev.
Adettendir, el kapısına mı gitsin yengen, dediler. Sustu Hüsrev. Sustu ve atasının öğrettiği gibi, kader deyip boyun eğdi Hüsrev.
Karayağız, çakır gözlü, uzunca boyuyla meydanda geçerken, gıptayla bakılan Hüsrev...
"Ah..." dediler. "Ah be Hüsrev? Ne beddua aldın da, bu buruşuk kadına eş oldun?" Lafları çirkindi, ama bir hakikat vardı. İçi buruşmuştu o kadının. Yaşadıkları mı, yaşı mı, kanı mıydı onu böyle bir kadına dönüştüren bilmiyordu.
"Olsun," dedi Hüsrev. "Eş olduysam, aş olurum. Aş olursam, ata, baba olurum."
Olamadı ama Hüsrev. Baba olamadı. İçi almayarak girse de zifaf gecesine, görevini yerine getirdi. Her ay, anasının dediği günde, utanmadan kocalık etti. Kadınlar bilir, diye düşündü. Demek ki her evlilik böyle, diye düşündü...
Toy Hüsrev. Yaş, 28'e erdi. Bir kadın tarafından sevilmenin ne demek olduğunu öğrenemedi. Bir kadına severek dokunmanın ne demek olduğunu da...
...
Hüsrev-28
"Bir eş gerek sana Hüsrev. Tek oğlumsun. Evlatsız kalmana gönlüm razı gelmiyor."
"Ne diyon sen ana?" diye terslendim.
"Yengeni ben zorla aldırdım sana." diyen annem bir nebze pişman görünüyordu. "Çocuğunuz olmuyor işte. O da diyor. Hüsrev evlensin, rızam var diyor."
Kalbim mideme düşerek anama baktım. Bu sözcükleri yirmi yaşımda duysam, belki de sevinirdim. "El kızını getirip ona ne vereceğim?" diye sordum. "Bende Hüsrev'den yana ne kaldı?"
Allah biliyor, içim kadın almazdı. Yengemle evlendirilmek benim suçum değildi. Belki yengemin de suçu değildi ama şimdi ki eşim, eskiden yengem olan Hediye, beni büsbütün kadınlardan soğutmuştu. Soğuktu. Donuktu. Nefret dolu ve kötü sözlüydü. Anamın gelinini bırakmamak için sebepleri vardı. Hediye, her ne kadar yaşı ileri olsa da, becerikli bir kadındı.
Neredeyse annemin yaşındaydı. Rahmetli ağabeyimin de bile büyüktü. Hal böyle olunca, zaman ona iyi davranmamıştı.
Görünüşü belki o kadar derdim değildi. Kaderimi kabullenmiştim ya, ama sözleri...
"Ağabeyin gibi erkek misin ki?" derdi öfkelendiğinde. Ona bebek veremediğimi düşündüğü için bana sürekli söylediği kelime buydu. "Keşke ölseydim de varmasaydım sana. Keşke ağabeyinle ölüp gitseydim."
Onu duymamayı öğrenmiştim sekiz senedir. Söylemesi kolay, yaşaması zor. İttirerek yaşıyordum bu hayatı. Dediği gibi, belki bir evladım olsa, katlanırdım. Onun sevgisi içimi yeşertirdi. Gençliğime dair ne varsa, ölmüştü. Saçlarım erkenden beyazlamıştı, kaslarım kaskatı, ellerimde devamlı çalışmaktan oluşan çatlaklar vardı.
Hayatıma bunları fark etmemi sağlayacak biri girene kadar, farkında değildim. O bana yeniden yirmilerimi öğretti. Bende ona, kimsenin onun kadar iyi olmayacağını...
Anamlar bana kız bakmaya başladı. Kimisinin gözleri donuk, kimisinin sesi kısık, kimisinin gözünün üstünde kaş vardı. Zaten, evli adama da hep parayı seven varırdı. İstemem, dedikçe direttiler. Gel bak, dediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre Gelin "Gelin Serisi 2"
General FictionGüzel Zühre, derlerdi bana. Bahtın da, yüzün gibi güzel olsun. Onaltı yaşımdı. Sevdiğim gençle düğünümün arifesinde, adımı lekelerken bir adam, hayallerimi de beraberinde götürdü. Bir daha asla eskisi kadar mutlu olamayacaktım. Beni zorla alan adam...