Zühre Gelin bugün koronayı atlatmış. Bölüm yazarken haberini aldım. Kalbim ağzımda yazıyordum bölümü ama içim hafifledi. Zühre Gelin'in asıl hikayesi, bu bölümde başladı. Keyifle okuyun.
Çocukluktan çıktım bu aralar... Oysa ki, her daim çocuk kalacaksın, derdi babam. Şimdi bir görse, bir bilse?.. Zühre gız, Gelin Zühre oldu.
Sanki bunu için doğdum. Gözlerim, ellerim, sesim bile beni başkası sahiplensin diye yaratıldı. Şu sıralar, küskünüm Allah'a. Babam az çok anlatsa da, anası olan kızlar gibi, mektebe giden talebeler gibi ya da okuma yazma bilen, Kuranı okuyan emsallerim gibi tanımıyorum onu.
Konuşuyorum ara sıra. Annemle konuşmak gibi onunla konuşmak. Dikkat etmeye çalıyorum. Çünkü, "O seni hep görendir." diyor babam.
Şu sıralar görmüyor galiba. İçim darılıyor. İnsan Allah'a küser mi, onu bile bilmiyorum. Ama küsesim geliyor işte.
Kemiklerime kadar öfke, nefret ve yenilmişlik sarıyor bedenimi; kanımı kaynatıyor bu yaşadıklarım, ne kadar çok sevdiysem insanları, o kadar çok nefret ediyorum. Ne kadar çok güldüysem, o kadar çok ağlıyorum artık.
Sanki, çocuksu aklımı ellerime verdiler ve ona bakıyorum. "Ahmak." diyorum avucumda ki berduşa. "Artık büyüme vaktin geldi. Bunu geç öğrendin."
Sabah oluyor sonra. Gecenin kasveti bırakıyor yakamı. Güçlü, onurlu ve benim işte. Zühre. Henüz koynu kirlenmemiş, kız Zühre. İzin vermedim, veremedim bana dokunulmasına. Halen içimde bir yerlerde o inatçı kızı duymaktan kendimi alı koyamıyorum. Diyor ki bana;
"Kız Zühre, sen gülmeyi seversin. Çiçekleri. Süslü elbiseleri. Hoş sohbetleri... Şimdi teslim olursan, o kapkara ellerle kirletmez misin kendini?"
Hırsım yükseliyor. İnadım da. Derdi babam:
"Zühre inat ederse, elinden kimse kurtulamaz." diye.
Şimdi nasıl teslim olurdum istemediğim ellere? İnadım izin verse, içim almaz. İçim alsa, ruhum kaçar. Ben de en iyi bildiğim şeyi yaptım. Evvelden beri... Yaramazlık. Ama bu seferki, hayatımla oynadığım, etrafı ateşten çember oyunu gibi. Azıcık öteye atlarsam, yanarım.
...
"Deli bu gelin." Zorla eş edildiğim adamın babaannesi bağırdı. "Vallahi de deli! Kim sardı bunu başımıza?"
"Ne etmiş ki anne?" diyen, Kemal'in ilk eşi Emine'nin sesini işittim. Kocasının aksine, çok saf ve hesapsız bir kadındı. Benden nefret ettiğini asla gizlemiyordu. Sinsi değildi. En azından o değildi.
"Ne edecek? Tüm sofra bezlerini birbirine dikmiş! Ne beceriksiz, mıymıntı kız bu!"
"Aman ana." dedi Emine, tedirgin bir soluk verdi. "Kemal işitmesin. Evi bize dar eder."
"Ona dar etsin! Kurban olsun sana. Üstüne getirdi şu beceriksiz aşüfteyi."
Bu hakaret bile keyfimi kaçıramadı. Arkamı dönüp odama girdim ve kapıyı bir güzel kilitledim. Daha fark etmedikleri bir sürü beceriksizliğim vardı. Bekleyip göreceklerdi.
Aynada ki yansımama baktım. Halen kendimle getirdiğim elbiselerimi giyiyordum. Bir haftadır bu hapishanedeydim. Onlara dar ettiğim hapishanem... Karısına üzülsem de, onun da suskunluğu kanıma dokunuyordu. Bana el birliğiyle hafif kadın muamelesi yapıyorlardı. Oğullarında ya da kocalarında suç bulamayan her kadın gibi, "Sen kuyruk sallamasan, o kaçırmazdı," diyorlardı.
Pencereyi araladım. İçeri giren ay ışığıyla ısındım. Neyse ki, pencerem çok uzaklara bakıyordu. Ne kapı önüne, ne de köye... Sanki sonsuz bir dünyaymış gibi uzanan bostanlara bakıyordu. Ay, yarım ve netti. Etrafına serpilmiş yıldızlar mavi denecek kadar açık akşam göğünde, yere dökülen ekmek kırıntıları kadar çoktu. Onları parmak ucumla toplamak istedim. Sanki böyle bir yerde, her an bedenime yapılacak bir saldırıyla baş başa değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre Gelin "Gelin Serisi 2"
General FictionGüzel Zühre, derlerdi bana. Bahtın da, yüzün gibi güzel olsun. Onaltı yaşımdı. Sevdiğim gençle düğünümün arifesinde, adımı lekelerken bir adam, hayallerimi de beraberinde götürdü. Bir daha asla eskisi kadar mutlu olamayacaktım. Beni zorla alan adam...