11.Bölüm: Acı İçerisinde Olan Kalpler
Haksız yere suçlanmak belki de dünyanın en kötü hissidir.
Gökyüzünde atıştıran yağmur bana özgürlüğü hatırlatır hep. Altında ağlarken kimse gözyaşlarını fark etmez çünkü. Bu yaşıma kadar bir kere bile şemsiye kullanmadım. İnsanlar yağmura yakalanmamak için evlerine kapanırken ben hep yağmuru yakalamak için dışarı çıktım. Çünkü yağmur, acı içinde olan kalplerin merhemidir.
•
"Sen onunla işbirliği yaptın." Berk öfkeyle konuşurken tek yapabildiğim şey yutkunmak oldu. "Amacın beni kendine aşık ettirip sonra da o pisliğin yanına gitmekti, değil mi?" Ağzımı açmama bile fırsat vermeden karşıma geçti. Kafası dimdik, bakışları bıçak gibi keskindi.
"Sana asla aşık olmayacağım. Boşuna ümitlenme," dedi sertçe. Bana da Toprak'a baktığı gibi bakıyordu. Kalbimin üzerine basıp gitmişti biri sanki. Dolan gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım. Yağmur şiddetini arttırırken bana arkasını dönüp öldürücü adımlarıyla hızla gitti.
Ondan beni sevmesini beklemiyordum. Ama nefretini de hak etmiyordum. Bunu yapan her kimse onu bulup Berk'in karşısına çıkaracaktım. Teker teker anlatacaktı her şeyi. Yaptıklarından pişman olacaktı ve o zaman hayatında Eylül diye birisi de olmayacaktı. Yağmur bitene kadar burada kalacak, daha sonra da eve gidecektim. Sakin olmaya çalışıyordum çünkü hikayenin sonunda her zaman masumlar kazanırdı. Telefonumu ve kulaklığımı çıkarıp şarkı listelerimden birini açtım. Gözümü kapatıp rastgele bir şarkıya tıklayıp dinlemeye başladım.
"Denizler cinayet işlemezler.
Aslında kimseyi istemezler.
Değiştirdi beni,
Bu garip astronomi.
Suçluyum belki ben.
Sen sularımda ölürken,
Güldüm keyfimden.
Her zaman istediğimle,
Geçmişin geleceğinle,
Benimsin artık."
♬
Bu şarkının hikayesini biliyor musunuz? Şarkı denizde boğularak ölen bir kız için yazılmış sevgilisi tarafından. Şarkı denizin ağzından yazılmış. Ve biliyor musun bu satırları okuyan yaralı kalp, ben de öyleyim. Duygu selimin arasında boğuluyorum. Dakikalar önce ağzım kulaklarımda gülerken şimdi yağmurun altında ağlıyorum. Kimse gözyaşlarımı görmüyor, yanımdan geçen kişiler yağmur sanıyor gözyaşlarımı...
Yağmur dindiğinde hırkamı üzerime giyip ana caddeye çıktım. Karşıdan gelen bir taksiyi durdurup bindim. Taksi şoförüne evimi tarif edip camdan dışarıyı izlemeye başladım. Yağmur damlaları vardı camın üstünde, küçükken arabanın camındaki yağmur damlalarını yarıştırırdım. En alta ilk ulaşan kazanırdı. Artık yarıştırmıyorum. Ortaokulda yapılan bir koşu yarışında birinci olan kişi bendim ama okulun müdürünün kızına vermişlerdi ödülü. O günden beri yarıştırmıyorum işte.
Evimin önünde durduğumuzda doğruldum.
"Cüzdanım yanımda değil, hemen evden alıp gelsem olur mu?" Şoför kafasıyla beni onaylayınca hızlıca eve gidip cüzdanımı aldım. Binadan parayı şoföre vermek için çıktığımda taksi yerinde yoktu. Şok içinde etrafa baktım. Adam parayı almadan gitmişti... Sonra bir şey oldu, garip bir şey. Sokağın köşesinde tamamen siyah giyinmiş, yüzü net gözükmeyen biri vardı. Ona bakınca arkasını döndü. Şüphelenmeme rağmen o kadar yorgundum ki bırakın gidip bakmayı, kolumu kıpırdatacak halim yoktu.
İçimdeki korku dolu hisle binaya girdiğimde arkamdan şiddetli bir ses geldi. İrkilerek arkamı döndüğümde kapının kapanırken bir taşa çarptığını gördüm. Derin bir nefes verip merdivenlerden çıkarak eve girdim. Kapıda beni kedim karşıladı.
"Osman seni çok özledim..." dedim onu kucağıma alırken, "Teyze?" Görünüşe göre teyzem daha gelmemişti. Islanan kıyafetlerimi çıkarmak için Osman'ı yere bırakıp odama geçtim. Kıyafetlerimi çıkarıp ayıcıklı pijamalarımı üstüme geçirdim. Yatağıma uzandığım an rahatlama hissi tüm bedenimi ele geçirmişti bile. Telefonumu alıp sosyal medyayı açtım. Bir tane bildirim vardı. Uzun süre sonra ilk defa...
@nesveyildiz sizi takip etmek istiyor.
İsteği kabul edip bildirim kutumdan çıktım. Ani bir hareketle arama kısmına Berk Soylu yazdım. Karşıma sonuç olarak çıkan hesaba tıkladım. Amcasıyla fotoğrafı, arkadaş grubuyla fotoğrafı ve son olarak küçüklük fotoğrafı. O an gülmemek için ağzımı elimle kapattım. Fotoğrafta ağlıyordu, şimdi Berk Soylu'yu ağlarken hayal edin kızlar. Böyle hıçkıra hıçkıra. Ona sinirli olduğumu hatırlayıp hesabından çıktım. Tam telefonumu kapatıp uyuyacaktım ki telefonum titredi.
@onemsizbirisi'nden bir yeni mesaj!
Tereddüt içerisinde mesajı açtım.
"Pencereye çık."
İki kelime, on iki harf. Gayet net. Kalbim korku dolu bir ritimle atarken odamdaki pencereden dışarı baktım. Aynı adam, simsiyah kıyafetler içerisinde kafasını kaldırmış bana bakıyordu. Boyu uzundu. Buradan bile belli oluyordu. Yüzünde de siyah bir maske vardı. Hızlıca pencereden uzaklaştım, korkudan ağlamak üzereydim! Evde tek başımaydım ve yaklaşık yüz metre kadar yakınımda gizemli bir adam vardı. Titreyen ellerimle telefonumu aldığımda kapı sertçe çalındı. İşte şimdi başım dertteydi, işte şimdi gerçekten yardıma ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN BİNBİR TONU
RomanceEylül gözlerini karanlık bir dünyaya açmıştı bir kere. Kılıcı kırılmış bir şövalyeydi o. En korkusuzu, en acı çekeni öylece duruyordu savaşın ortasında her an bir bomba patlar, bir tetik çekilir diye. Ölmekten korkmuyordu, verdiği sözü tutabilmek iç...