2. Bölüm: Bencil Güneş.

5.8K 412 198
                                    

Dolmuş gözlerimle levhaya bakarken yanıma birinin yaklaştığını hissettim. Önce gölgesi gözüktü, upuzun ve karanlık gölgesi. Sonra kafamı çevirdim, karşımda yine o elaya kaçan gözlerin sahibi duruyordu. Dimdik, kendinden emin bir şekilde. Gözlerini levhaya dikti.

"Geçmiş olsun." dedi ve yutkundu. Tam o an içimde aralarındaki sorunları çözeceklerine dair bir umut ışığı yandı. Toprak'ın tepkisini merak ettiğim için ona döndüm. Şaşırdığı mimiklerinden belliydi.

"Sayende, teşekkürler." dedi buruk bir gülümsemeyle. Bu gülümsemeyle daha minicik bir bebekken tanışmıştım. Berk ise hâla levhaya bakıyordu, gözlerini diktiği noktaya baktım. Bebeğe bakıyordu, yüzünde donuk bir ifade vardı.

"Sana dememiştim." dedi Toprak'a bakarak. Az önce içimde yanan ışığın sönmeye başladığını hissettim, sanki yavaş yavaş pili bitiyordu ışığımın. "Onunla arkadaş olmuşsun, geçmiş olsun." dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Işığımı alıp yere atmıştı sanki gitmeden önce, paramparça olmuştu. Yine kanmıştım birine, umudu yine kalbime yerleştirmiştim, zavallı ben...

"Takma kafaya, sınıfa geri dönelim." dedi ve elini omzuma koydu Toprak.

"Ben biraz yalnız kalsam iyi olacak." dedim ve geri çekildim. Kafasıyla bana onay verdikten sonra o da bana arkasını dönüp gitti, herkes gibi... Son kez fotoğraftaki bebeğe baktım ve geriye doğru bir adım attım.

''Dünyanın her neresindeysen üzülme tamam mı? Belki hayat bir gün bizi bir araya getirir, hoşçakal.'' dedim ve ellerimi hırkamın cebine yerleşirip sınıfa gittim.

Derslerin nasıl geçtiğini anlayamamıştım bile. Neşve'nin beraber takılma isteklerini reddettiğim için üzülmüştüm. Son kırk dakikanın bitmesiyle birlikte sıramın altındaki çantamı tek omzuma geçirdim ve koridora çıktım. Birkaç kat merdiven indikten sonra en son kata gelmiştim. Bu merdivenin çıkışa gitmesi gerekiyordu ama kapıyı göremiyordum. Önümdeki koridordan hızla geçtim ve kendimi bir kapının önünde buldum. Yanılmıştım, bu çıkış kapısı değildi spor salonunun kapısıydı. Kapıyı açtım ve kimsenin olmadığını görünce çantamı yere bıraktım ve yanımdaki minderin üstüne oturdum. Telefonumu çıkardım ve en sevdiğim şarkıyı son ses açıp kulaklıklarımı kulağıma geçirdim, karnıma doğru çektiğim dizlerimi ellerimle kavradım ve hayatımda yaşadığım en uzun günlerden birinin verdiği yorgunlukla gözlerimi kapattım.Yaklaşık yirmi beş dakika sonra bir elin omzumu dürtmesiyle gözlerimi araladığımı hatırlıyorum. Karşımda Berk'in olduğunu görünce afalladım, müziği kapatıp kulaklıklarımı çıkardım.

''Beni nasıl buldun?'' diye sordum yorgun gözlerine bakarken.

''Ben seni bulmadım, sen benim karşıma çıktın.'' dedi ve yanıma oturdu. Bana yakın oturmasının verdiği rahatsızlıkla sola kaydım.

''Tesadüf yani?'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Evet, tesadüf.'' dedi sesimi taklit ederek. Gözlerimi devirerek sinir bozukluğuyla güldüm. ''Şu halime bak, sinir hastasının tekiyle sahanın ortasında oturuyorum.''

''Ben mi sinir hastasıyım?'' diye sordu şaşkınlık içerisinde.

''Etrafımda senden başka sinir hastası göremiyorum şu an.'' dedim bomboş sahaya bakarak.

''Ben sinir hastası değilim.'' dedi kendinden emin bir şekilde.

''Çok özür dilerim, daha maçın başında takımınızın kazanamayacağını anladığını ve kavga çıkarıp birinin yüzünü dağıttığını tamamen unutmuşum!'' dedim dalga geçer gibi.

KARANLIĞIN BİNBİR TONUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin