Kulağıma kulaklık takıp müzik dinlemeye başladım. Kapşonumu takıp pedalları çevirmeye başladım. Huzur budur işte, gerçekten budur. Tam caddeye çıkmıştım ki hemen yanı başımdaki minibüsün kapısı açıldı. Beni hemen içeri aldılar. Ben ne olduğunu anlamadan kafama çok sert bir biçimde vuruldu. Zaten direk bayılmışım.
Uyandığımda mahzen gibi bir yerdeydim. Birçok bisiklet vardı. Bisikletlerin yanında da çarşafa sarılı bir kutu vardı. İçeriye birisi girdi. Ağzım kapalıydı ve konuşamadım. Adam çarşafı açtı ve o kutuda insan kemikleri vardı. Evet, bisikletleri insan kemikleri ile yapıyorlar... Bu çok bilindik bir markaydı. Ben de o markadan çok istemiştim, nasip markanın malı olmakmış...