mission two-2

24.6K 1.6K 5.2K
                                    

(little kiss, has scene⚠️)

"Bu pantalon, ne böyle?!"

Hyunjin'in sesini duyduğumda, arkama dönmüştüm. Ellerini cebine koymuş, pantalonuma bakıyordu. Kaşları ise çatıkdı. Oh shit, here we go again.

"Ne??"

"Bu pantalon seni rahatsız etmiyor mu?! Ne kadar dar!"

Patron sinirli bir ses tonuyla konuştuğunda, göz devirmiştim. Ne giydiğim onu ne kadar alakadar ederdi ki? Zaten ondan yeterince nefret ediyorum, üstüne ne giydiğime karışamazdı. Ama onu kızdırmak istemiyordum. Çünkü kızınca çok kötü bir canavara dönüşüyordu. zaten kızmadan önce de öyle ama, kızınca canavar saldırıyordu.

"Hayır, rahatsız etmiyor."

Kendimden emin bir şekilde utanmadan söylediğimde, patron kaşlarını çatmıştı. Bunu ben giyiyorum. Sen giymiyorsun. Seni alakadar etmez.

"Odama gel."

Yarım ağız sırıtıp, konuştuğunda tedirgin olmuştum. Felix ne yaptığını sanıyorsun! O senin patron'un. Arkadaşın değil! Ah.. şimdi ceza verecekti.

Odama gel dedikten sonra hızlı adımlar ile, yanımdan uzaklaşmış ve asansör'e binmişti. Bende dudaklarımı ısırarak, oturduğum sandalyeden ayağa kalkmıştım. Zaten çok sinirli birisi. Ben birşey dediğimde üstüme atlayıp beni parçalar diye korkuyordum. Bu yüzden dediğine uymak zorundaydım. 2 yıl! Cidden 2 yıl! Belki de 2 ay.. internetten yeterince bilgi toplamamıştım.

Ben merdivenler ile çıkarken, o çoktan odasındaydı kesinlikle. Hem ben yavaş çıkıyordum. Hem asansör daha hızlıydı. Merdivenlerden çıkarken, ahşap basamakların sesi yankılanıyordu. Her adım attığımda daha fazla tedirgin oluyordum.

Odanın önüne geldiğimde, derin bir nefes almıştım. Çünkü birazdan olacak bağırıp çağırmaya hazır değildim. Sesi çok gür çıkıyordu, ve bağırınca daha fazla tedirgin oluyordum. Bu yüzden ondan çok korkuyordum.

Kapı kolunu titreyen elim ile tutup kendime çektim, ve hemen masanın önünde duran bir Hyunjin ile karşılaştım. Terleyen avucumu üstüme silerek gözlerimi sıkıca kapatıp açtım ve bağırmasına hazır olacaktım.

"Pantalonun dar olduğunu söylemiştim değil mi??"

Tek kaşını kaldırarak sorduğunda, kafamı evet anlamında yukarı aşağı salladım. Ellerini masadan ayırıp üstüme doğru gelmeye başladı. Şu an gerçekten sonum gelmiş gibi, korkuyordum.

"Ve sen karşı mı çıkmıştın?"

Bu defa kafamı hiç hareket ettirmeden gözlerimi ve başımı yere eğmiştim. O ise gözlerimin tam içine bakarak üstüme geliyordu. Kapıyı açıp daha fazla ilerlemediğim için duvarla dipdipeydim zaten. Beni oraya sıkıştırmak için kolay bir zamandı.

"Peki, bil bakalım bunun cezası var mıdır??"

Hala konuşup üstüme geldiğimde, belim soğuk duvarı bulmuştu. O ise köşeye sıkıştığımı anlamış ve daha fazla yakınlaşmıştı. Korkuyordum. Şuan onunla dipdipeydik.

"Merak etme, cezan ağır değil."

Dediğinde, yine de emin olamamıştım. Sonuçta insanları 2 yıl hapis tutan, mafya pedboy, tacizci sapık birisine güvenecek değildim. Daha fazla yakınlaştığında nefesi yüzüme değmeye başlamıştı. Onun nefesi düzgündü. Ama benim kalp hızım, ve nefesim düzensizdi. Bunun nedeni ise korkuydu. Korkuyordum.

"Hmm.."

Hmm derken elini belimi dolamıştı. Ve dokunuşu beni titretmişti. Gözlerimi sıkıca kapattığımda yüzüme daha fazla yaklaşmıştı.

"Belin, çok ince."

Sessiz ama kalın sesi ile kulağıma fısıldadığında yutkunmuştum sadece. Aslında çok yakışıklıydı. Uzun sarı saçları, ve muhteşem dudakları ile çok güzel gözüküyordu. Ama işte kalbi kötüydü..

"Belim mi?"

Zarzor titrek sesim ile konuştuğumda, sırıtmıştı. Ben gözlerimi sadece onun kravatın'a dikmiştim. Gözlerine bakamıyordum. Çünkü, beni şimdi kesip yiyecek gibi bakıyordu. Ve korkuyordum.

"Evet, belin."

Ellerini daha fazla sardığında, yutkunmuştum. Kendine taraf çekiyordu. Ve rahatsız olmuyordum. Nedenini bilmiyordum. Ama tam aksine iyi hissediyordum. İçimde ki ses "napıyorsun lixie! Onu hemen it ve kaç oradan!" Diyordu. Ama bedenimin hiçte gitmek fikri yoktu. Kalbim de orada kalmak istiyordu.

"Dudakların, yumuşak gözüküyor."

Daha fazla yakınlaşıp, gözlerini dudağıma diktiğinde istemsizce gözlerim onun gözlerine gidiyordu. Çünkü çok yakındık ve ona bakmadan duramıyordum.

"Ama, bu yumuşaklığı hissetmek istiyorum."

Anlamamıştım. Hemde hiçbir şey anlamamıştım. Bir kelime söylemek için ağzımı açtığımda, dudakları dudaklarımı kapatmıştı. Açlıkla öpmeye başladığında, ben şaşkın sonuna kadar açılmış gözlerim, ve boşlukta kalmış bedenim ile orta da kalmıştım. Dili dilime değdiğinde, ağzımdan sessiz bir şekilde inleme çıkmıştı.

"Mmh.."

Öpmesi sakin bir şekilde değildi, açlıkla öpüyordu. Beynim oradan kaçmamı istiyordu. Ama kalbim ve bedenim hiçte gitmek istemiyordu. Bedenim daha fazlasını istiyordu sanki. Kalbim ise durmadan atıyordu. Ben içimde ki sesi dinlemeyip, orada kalmıştım. Çünkü benimde hoşuma gidiyordu. Alt dudağımı ısırdığında yine bir inleme çıkmıştı ağzımdan. O ise bundan memnun gibiydi.

Kapı sesiyle Hyunjin benden ayrılmış odaya giren görevliye bakmıştı.

"Ee.. pardon yanlışlıkla oldu. Rahatsız ettim. Kusura bakmayın.."

Görevli sessizce mırıldandığında Hyunjin, gel der gibi elini sallamıştı. Üstümden çekilip kravatını düzelttiğinde bende kendime gelmiştim. Kızarmış dudaklarımı silip, başımı kaldırmıştım.

"Herneyse. Birdaha şirkete gelirken, dar pantalon giyme."

Dediği şey'e titreyerek kafamı sallayıp, odadan koşarak ayrılmıştım. Az önce ne olmuştu öyle?? Rüya mıydı? Gerçek miydi? Ben patron ile öpüşmüş müydüm? Üstüne rezil olmuştum..
Hiçbir şey düşünmeden odadan çıktığımda tam kapının önünde kıkırdayan iki adet genç gördüğümde gözlerimi kaçırarak derin nefes almıştım. Onlar kıkırdayarak bana bakıyorlardı. Umruma almadan sağıma baktığımda ağzı açık bir Jeongin görmüştüm.

"Siz, öpüştünüz mü??"

Evet boku yemiştim.

Mission / Hyunlix ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin