Yer Kum, Gök Deniz

33 10 36
                                    

Milattan önce 1983: Mısır /Memphis


Mahkemenin üzerinden günler geçip gitmişti. Her şey sıradan, olması gerektiği gibi geçiyordu. Amonseth, diğer çocuklarla birlikte eğitimini sürdürmeye başlamıştı. Hatep’in gözlemlediğine göre bu işe yaramıştı, Amon, daha mutlu görünüyordu. Raha da bir nebze rahatlamış gibiydi. Geçmeyeceğini biliyordu Hatep, yine de dostunun iyi olacağına dair umudu vardı. Büyücülerin yapmaya çalıştıkları iyi niyetli değildi. Raha’nın kırıldığı nokta ise eşinin bu harekatta dahlinin olmasıydı. Ne kadar geçerli bir sebep sunsa da bunu eşiyle paylaşması gerekirdi. Oğlunun hayatı üzerinden Raha’yı boyunduruk altına alabileceklerini tahmin etmesi gerekirdi. Henüz birkaç ay önce öğrenmişti Raha gerçeği.

Oğlu Amonseth, doğduğunda yarım bir bebekti. Ka’sı yoktu. Eşi Seriha, bunu Raha’ya, çocuğunun babasına söylemek yerine kendi kanından olan büyücülere söylemiş, onlar da bebeğine sahte bir Ka yapmışlardı. Tam on bir yıl sır olarak saklanan gerçek, Amon’un tercih yapma hakkına sahip olacağı yaşına gelirken, büyücüler tarafından eğitime tabii tutulmasını istemeleriyle ortaya çıktı. Raha şiddetle karşı çıktı. Her ne kadar annesi büyücü soyundan olsa da asıl gen babanındı. Amon, hanedan soyluydu. Raha’nın kesin yanıtı büyücü Sitlemon’u sinsi bir yılana dönüştürdü ve bir gece Raha’yı ziyaret etti. Dilinden dökülen zehirli sözcükler, Raha’yı derinden yaralamayı başarmış, büyücüler istediğini almıştı.

Amon, normal eğitimini sürdürürken büyücü eğitimi de alacaktı. İlerde hangi soydan yana olması gerektiğini ise kendisi seçecekti. Başına gelen bu olay ve oğlu üzerinden ona uygulanan yaptırım, Raha’yı öfkeli bir adama çevirdi. Olayın asıl müsebbibi olarak gördüğü karısını, kimseye duyurmadan saraydan kovdu. Bir zamanlar deli gibi aşık olduğu kadının ‘ihaneti ‘kaldırabileceği bir şey değildi.

Hatep, Raha ‘ya  hata yaptığını, eşini kovmaması gerektiğini, bunu yapınca ilerde oğlunun büyücü soyunu tercih edeceğini söyledi fakat, dostunun amansız öfkesi ve bitmeyen yürek acısıyla baş edemedi. Seriha, bir gün sessizce ortalıktan kayboldu. Sarayda sorulan sorular cevapsız bırakıldı, Raha ise bütün ilgisini ülkesine verdi. Aşkı, artık hayatına dahil edebileceğini sanmıyordu. Hatep sessizce gözlemliyor, dostunun yanında dimdik durduğunu göstermekten başka elinden bir şey gelmiyordu.

Öte yandan, açığa çıkan sır, dostu kadar Hatep’i de etkiliyordu. Yıllar önce uzak ülkeye gönderdiği ailesine duyduğu özlem ve onlar gelirse olacak olayların arasında sıkışıp kalmıştı. Ne yapacaktı? Hayatı boyunca ailesinden ayrı kalma düşüncesi göğsünü sıkıştırıyor, hayallerini ve umutlarını kör baltalarla parçalıyordu. Amon’la yaşıttı en küçük oğlu, bebekti onları gönderdiğinde. Mini mini parmakları, küçücük ağzı, burnu... Beşiğinde huzur içinde uyuyuşu, annesinin göğsünden süt emişi aklından çıkmıyor, şimdi nasıl göründüğünü merak ediyordu. Peki ya kızı Keriba? Badem gözlerini annesinden alan, bal rengi saçlarıyla küçük bir kızdı, şimdi on dört yaşında, güzelce bir kız olmalıydı. Büyük oğlu Hafra’yı hayâl bile edemiyordu. Gittiğinde on iki yaşında, yeni sünnet olmuştu. Şimdi yirmi dört yaşında olmalıydı. Yakışıklı mıydı, ona benziyor muydu? Küçükken Raha tıpkı sana benziyor derdi ama belki büyüyünce değişmiştir düşüncesi zihnine yer ediyordu. Ailesini düşündüğü her an, son sıraya eşini koyardı. Onun badem yeşili gözlerini hatırına getirince, yer kum, gök deniz olurdu. Her şey silinir, bir o, bir Hatep kalırdı. Meriya, sevgi ve sabır yüklü kadın. Hatep’in ilk ve son aşkı. Araya giren mesafe ve uzun yıllar kalbinden sevgisini eksiltememiş, ilk günkü heyecanını koruyordu.

Hatep, usulca ayağa kalktı. Kaç saattir burada oturmuş, hayâl alemine dalmıştı. Hava kararmaya yüz tutmuş, vahadaki kuşlar ağaçlara tünemişti. Kaha, zayıflamak için uçuş egzersizi yapıyordu. Yorulunca küçük göletin kenarına konmuş, su içiyordu.

FİRAVUN'UN  GÖZÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin