Arabayı arkasında bırakan aile, birer ata binmiş, bundan sonra kalan yolu rahat gidecekleri umudunu taşıyordu. Haydutların atların heybelerine koyduğu taze ve lezzetli yemekleri sakin bir yerde oturup yemişlerdi. Kırbaların suyla dolu oluşu ise yemekten bile daha çok mutlu etmişti. Karınları tok, binekleri sağlamdı. Çöle hazır olarak giren bedeviler gibi kumaşları başlarına sarıp gölgelik etmişlerdi. Atları yavaş sürerek yorulmalarını engelliyorlardı. Mısır topraklarına adım atmaları an meselesiydi.“Ne kadar kaldı? “ Keriba’yı uzun yıllar sonra ilk kez memleketini görecek olmanın heyecanı sarmıştı. Küçük bir çocukken geçtiği yolları hatırlaması mümkün değildi. Babasının yüzünü bile hayal meyal hatırlıyordu. Onu görünce tanıyamama endişesini hissediyordu ve ilk önce annesinin sarılmasını bekleyerek yaşanacak olası kötü bir durumu bertaraf edecekti. Bir an aklına, annesinin babasını tanıyamama ihtimali gelince, meydana gelecek görüntüyü hayal etti. Hayalinde ortaya çıkan görüntü komik gelince farkında olmadan kıkırdadı.
“Neye gülüyorsun kızım? “
Meriya’nın havaya kalkan kaşları hem merakını hem de şüphesini belli ediyordu. Bazen bu kızın hiç büyümeyeceğini düşünen annesini, “Hiç! “diyerek geçiştirdi. Aklından geçeni annesine söylese sıkı bir azar yiyeceği kesindi. Meriya, Hatep’i unutabilir miydi!#O sırada Memphis, saray #
Hafra’yı göndereli neredeyse on gün olacaktı. Şimdiye dek gelmiş olmaları gerekiyordu. Günlerden beri doğru düzgün uyku uyumamış, yemek yememiş, gece ve gündüz sürekli onları düşünmüştü. İçinde büyüyen korku yumağı büyüyüp, kedilerin oynadığı oyun topları gibi dağılıyordu. Kaygıyla geçen günler birbirini kovalarken vahada biriken insan topluluğu gittikçe çoğalıyor, her an gelecek hastalık haberi bekleniyordu. Bütün şifalı otlar ve kürler Derman Faris tarafından hazırlanmıştı.
Saraydan vahaya götürülen yiyecek, su ve muhtelif ihtiyaçların oranı da günden güne artıyordu. Raha’nın sevindiği tek nokta geçen hasat mevsiminin bereketli geçmiş olmasıydı. Kıtlık yılına denk gelseydi nasıl beslerdi bunca insanı!
Mısır’a gelmek isteyen diğer ülke insanları da bakmak zorunda olduğu insan sayısını arttırıyordu. Veba, bir insanı memleketinden edecek, arkasına bakmadan kaçıracak kadar korkunçtu. Raha, kendini bildi bileli vebayla karşılaşmamıştı. Saray büyüklerinden işittiği hastalığın gerçek değil de efsane olduğunu düşündüğü vakitleri hatırlıyor, kendini ahmak gibi hissediyordu. Saray büyükleri, hastalığın kötü niyetli bir iblis tarafından yayıldığını, üstelik bunu iyi insanların bedenine hükmederek yaptığını anlatınca, onların masal anlattıklarını sanmış veya onları dikkate almamıştı. Çok küçük yaşta aldığı tarih derslerini şimdi daha iyi dinlemediğine hayıflanıyordu.Belki iyice dinlese, şimdi ne yapması gerektiğini daha iyi bilirdi. Büyük salonda, tahtında oturup bunları düşünürken Hatep’in de odada olduğu aklından çıkmıştı. İki dost, sessizce oturmuş, düşünüyordu.
“Geç kaldılar! “
Hatep’in sözüyle düşüncelerinden sıyrıldı. Onun ailesini merak ettiğini biliyordu.“Endişe etme dostum, gelecekler! “
“Normal vakitlerde olsa endişe etmezdim ama şimdiki hal beni endişeye sevk ediyor. “
“Normal vakitlerde değiliz dediğin gibi ve geç kalmaları da bu yüzdendir. Kötü bir şey olsa haber alırdık. “
Sustu Hatep, aklı ile duyguları yarışa girmiş, birbirine galebe çalıyordu. Usulca ayağa kalktı, burada böylece oturmak onu bunaltmaktan başka işe yaramıyordu.
“Ben gidip piramidi kontrol edeyim dostum. “
“Peki, git! “
Raha, kapıdan çıkıp giden dostunun ardından baktı. Yaşadığı sıkıntıyı adımlarından bile okuyabiliyordu. Elinden gelse kuş olup uçar, onun ailesini alıp gelirdi. “Sabır dostum, biraz sabır, “diye mırıldandı.
![](https://img.wattpad.com/cover/177739311-288-k282649.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRAVUN'UN GÖZÜ
FantasyŞimdi hatıralar acıtıyor canımı, o geçen koca yıllar yüreğimden aşkını koparıp alamadı. Almasın da ; sen hep bende kal. İmhatep Kannaksu... Onu tanımak için içeri gir.