Işıklar Şehri Memphis

108 12 42
                                    

Milattan önce 1983 Mısır/ Memphis

Işıklar şehri Memphis...
Soylu halkın yerleşkesi, Firavun Sarayı'nın inşa edildiği büyük ve görkemli şehir. Kızıl Deniz' in kıyısında, Akdeniz Ülkelerinin gözlerini diktiği bereketli topraklar.
Firavun Rahaktamon, ellerini arkasında bağlamış, görkemli sarayının balkonundan şehrini izliyor, karanlıkta parlayan evlerin ışıklarına bin bir anlam yüklüyordu. Kim bilir o evlerin içinde hangi şarkılar söyleniyor, hangi yemekler yeniyordu. Halkının içinde birilerinin sıkıntısı var mıydı? Belki bir bebek hastalanmış ağlıyor, belki bir yaşlı ağrılarından uyuyamıyordu.

Bildiği bir şey varsa eğer, o da nefes alan her canlının bir derdi olduğuydu. Kim hayatı boyunca gülebilir, hep mutlu olabilirdi ki? O, halkının gözünde bir İlah gibi gözüken Raha, onun bile kendi içinde dertleri yok muydu? Yıllardır içinde sakladığı, dostu Hatep dışında kimsenin bilmediği sırrı yok muydu? Öyleyse halkının da kendi içlerinde dertleri sıkıntıları olmalıydı mutlaka.
Hatep yanında olsaydı bu konuları onunla konuşur, zihni berraklaşırdı. Çoktandır onunla uzun bir sohbet yapmamıştı. Özlemişti dostunu.

Rüzgâr, çıplak kollarını üşütünce odasına girmeye karar verdi. Gece olmuş, yabani hayat başlamıştı. Çölün ayazında çakallar ulumaya başlardı gece ilerledikçe. Balkondan içeri girip ahşap kapıyı örttü. Büyük odasında, kenarları altın varaklarla çevrili, etrafına sinekleri engellemek için takılan tül, yatağın etrafına dikilmiş dört direkten salınmıştı. Odanın bir köşesine oturması için kuş tüyüyle doldurulan minderlerle döşenmiş somyesi vardı. Yere serilen rengarenk iplerle işlenmiş halının tüylerinde ayakları kayboldu. Bunca zenginliğin içinde, kendini huzursuz hissettiği anlardan birini yaşıyordu bu gece. Bazen, zenginlikte kâr etmiyordu mutluluk için.
Usanmış adımlarla somyesine oturdu. Uykusu yoktu bu gece. Sabaha dek uyumadığı anlar da yok değildi fakat bu gece huzursuzluk çevrelemişti ruhunu.

"Sen de hissediyorsun değil mi Raha?"

Yatağında yatan Ka'sına döndü. Tüllerin ardında, şamdanların ışığında gölgesi belli oluyordu sadece.

"Evet, ben de hissediyorum. Bir şeyler olacak!"

"Şimdi uyu Raha, sabah olduğunda bu iç sıkıntısından kurtulmuş oluruz."

Hafifçe tebessüm etti Raha, çok az kahkaha atar olmuştu tahtta geçirdiği yıllardan sonra.

"Ah Karya, hatırlıyor musun gençken ne de mutluyduk? Hatep, ben, Kaha ve sen."

Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı Karya, gölge yavaşça hareketlendi, yatağın tülleri oynaştı. Raha başını kırlentlerden birine yasladı. Ayaklarını yukarı çekip somyeye uzattı. Tüllerin arasından büyük patiler yürüyerek onun yanına geldi. Burnunu uzattı Raha'ya.

"Düşünme Raha, Yüce Tanrı sana yol gösterecektir."

Raha'nın kapalı gözleri aralanıp Karya'ya döndü. Şamdanların ışığında koyu maviye dönüşen rengi, burnunun ucundaki siyah beneği, koca cüssesine rağmen onu ne kadar da sevimli gösteriyordu. Elbette onu sevimli gören sadece Raha'ydı. Saray ahalisi ve halk onun görkemine hayran kalır, heybetinden korkardı. Az görülürdü Karya gibi bir Ka. Çöl aslanlarına benziyordu görünüşü fakat görkemi rengindeydi. Mavi rengi ilk kez görenlerde hem şaşkınlık hem hayranlık uyandırırdı.

"Halkım beni yarı Tanrı gibi görürken, bu kadar aciz hissetmek..."

Sustu Raha, sözler kifayetsiz, bakışlar manasız kalıyordu iç çatışmasının yanında.

"Acizlik değil Raha, olgunluk. Sen biliyorsun ki yıldızların üstünde senden üstünü var, gökyüzüne sarayını kuran bir Tanrı var. Halkın seni Tanrı'nın gözü olarak görüyor. Tıpkı Hatep' in senin gözün olması gibi."

FİRAVUN'UN  GÖZÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin