Anka'ı Zümrüt

61 11 32
                                    


Milattan önce 1983 Mısır, Memphis

Sarayda birkaç günden beri süren sessizlik, tutulan matemin nişanesiydi. Amon, kendi halinde oradan oraya gidiyor, eskisi gibi koridorlarda koşmuyordu. Yüzüne bakan birisi yüreğindeki acıyı görebilirdi. Raha, oğlunun çektiği acıyı dindirmenin bir yolunu bilmiyordu ve bu onu kahrediyordu. Nemesis ise kardeşini avutma çabalarında yetersiz kalmıştı. Ne zaman yanına varacak olsa tiksinerek yüzüne bakılıp odadan kovulmuştu. O da vazgeçmişti Amon’u avutmaktan. Onu kardeş olarak görmeyen bir abiden beklentisi kalmamıştı. Küçük yüreği kırılıp dağılmış, abisinden uzak durmaya karar vermişti.

Tüm olaylara müdahil olmadan, uzaktan seyrediyordu Hatep. Aile içi meselelere karışmak yanlış sonuçlar doğurabilirdi. O sabah da yeni güne gözlerini açtı. Saqqara’da işler yolunda gidiyor, yapıt günden güne büyüyordu. Bu sebepten sarayda daha çok vakit geçirir olmuştu. Sabahın ılık havasını koklamak için balkona çıkıp etrafı seyre daldı. Gözünün alabildiği en uzak noktada kum tepelerinin üzerine konmuş gibi görünen güneş, vahanın hurma ve palmiye ağaçlarıyla süslenen varlığı ve taş binalar...

Bakışlarını sarayın avlusuna indirdiğinde onu gördü. Amon, ellerini dizlerinin arasına sıkıştırmış, başını önüne eğmiş öylece bir köşeye oturmuştu. Ağlayıp ağlamadığını kestirmek zordu. Amon için üzüldü, keşke onun küçük yüreğini mutlu edecek, yüzünü güldürecek bir şeyler yapabilseydi.
Bunu düşünürken aklına gelen fikirle heyecanla odasına girdi. Hâlâ uyuklamaya devam eden Kaha’yı dürttü. “Kalk ruhum, vahaya gidiyoruz. “

Kaha kapalı gözlerini yarım açarak Hatep’in ciddi olup olmadığını tarttı. İçinden lütfen şaka yapıyor olsun diye diliyordu lâkin nefesinin bakışları parlak ve heyecanlıydı.

“Tanrı’m, neden bir başkasının, tembel tembel yatan bir insanın Ka’sı yapmadın beni? “diye homurdanarak yerinden doğruldu. Kanatlarını açıp silkelendi. “Sabahın köründe vahada ne işimiz var nefesim? “

“Amon’u sevindireceğiz. “ Küçücük bir cevap, Kaha’yı dehşete düşürmeye yetmişti.

“Beni Lenor’la aynı yere götürüp katletmeye mi çalışıyorsun? Benden bıktığını düşünmemiştim hiç. “

Kaha’nın üzgün ve kırgın bakışlarını görünce Hatep’in yüreği burkuldu. Kaha oldum olası Lenor’u sevmezdi. Bunun nedeni ise Lenor’un yakaladığı her fırsatta Kaha’yı çıldırtmayı başarmasıydı.
Kaha’nın yanına oturup gözlerine baktı. Sağ elinin iki parmağını onun kalbine yerleştirip, “O üzgün ve acılı bir çocuk. Avluda tek başına oturuyor ve çok mutsuz. Onu mutlu etmek için bir şeyler yapmak istiyorum ruhum. “

“Peki,” dedi Kaha. Yüzünden memnuniyetsizliği okunsa da yufka yüreği sıkıntılara göğüs germeyi kabulleniyordu.
Çabucak giyinip avluya çıktı. Amon, son gördüğü yerde oturmaya devam ediyordu.

“Hadi kalk çocuk, gidiyoruz! “
Amon başını kaldırarak yılgın bakışlarını Hatep’e yöneltti. Ağzını açıp konuşmak istemiyordu. Uyuşuk hareketlerle yerinden kalktı. Hatep, seyisten atını isteyince Amon şaşırdı. Nereye gidebilirlerdi? Şimdiye dek Hatep’le saray dışında hiçbir yere gitmemişti. Onun hakkında babasının dostu olması dışında pek bir şey de bilmezdi. Açıkçası öğrenme isteği de duymamıştı. Şimdi, seyisin getirdiği atın terkisine oturmuş, kollarını Hatep’in beline sarmıştı. Kumların üstünde yel gibi koşan atın üstünde, yüzüne vuran rüzgarın mutluluğunu hissetti. Günlerdir somurtmaktan kasılan yüzü açıldı, dudakları gülmek için kıvrıldı. Vahaya kadar hız kesmeden yol aldılar.

Hatep konuşmuyor, Amon’u kendi haline bırakmayı tercih ediyordu. Bir insanın hüznünü, özellikle bu küçük bir çocuksa konuşarak dağıtılmazdı. Ona uygun alan açıp, mutluluğu yakalamayı öğretmeliydi.
Vahanın soğuk suyunun içine ayaklarını soktu, rengarenk kuşlar dallarda uçuşuyor, ahenkli sesleriyle ötüyorlardı. Amon, arasıra vahaya annesiyle birlikte gelirdi. O günlerin mutlu hatırası yüreğine ve gözlerine değdi. Yutkundu, ağladı, güldü. Duygudan duyguya geçiş yapan yüreği, oradan oraya kuşlar misali çırpındı. Yorulunca bir kayanın başına sessizce oturdu. Rüzgar usulca yaprakları hışırdatıyor, göletteki suyu hafifçe dalgalandırıyordu. Aynı sessizlikle Hatep de yanı başına gelip oturdu.

FİRAVUN'UN  GÖZÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin