"Ne çiziyorsun?"
"Hiç."
Gözlerim Kyungsoo'ya devrilip yine O'nda durdular. Üzerine eğildiği deftere odaklanmış, elindeki kalem kararlılıkla oynarken kağıt üzerinde, aklı sıra beni geçiştirmeye çalışıyordu.
"Salak mıyım ben?" Dediğimde başını kısa bir süre kaldırıp hiddetle baktı bana. Aklım sıra ona dudak büktüm, gönül koydum. Umurunda bile olmadı.
Oturduğum sandalyeden kalktım. Masadan destek alarak ona eğildiğimde rahatsız olmuş olacak ki kıpırdandı.
"Ya göstersene, ne çiziyorsun?" Dedim. Kolum, kağıdı kapatan kolunu tutup oradan çekmeye çalıştığında Kyungsoo, "Yah!" Diye bağırdı.
"Ya göster işte, göster!"
"Yarına yetiştirmem gerekiyor. Uğraşma benimle!"
"Git evinde çalış o zaman!" Diyerek masadan kalkıp uzaklaştım oradan. Kendimi kitaplığın önündeki koltuğa attığımda söylenmeye devam ediyordum.
"Bilmiyor sanki merak edeceğimi!"
"Sus artık!" Dedi Kyungsoo. Sustum.
İkindiye yakın evime gelmiş, tek kelam etmeden çıkardığı defterini masaya atmış ve başına geçip çalışmaya başlamıştı. Bir süre ses etmeden çalışmasına izin verdim ancak ne çalışması yapıyorsa artık, zorlandığını ve kafa yorduğunu fark edince merak ettiğimden Kyungsoo'nun dibine kurulmuştum. Bana, kopya çekmeye çalışan sınıf arkadaşı muamelesi yaptı. Kağıdını kapattı, uzaklaşayım diye omzumdan ittirdi de neredeyse düşüp başımı televizyon ünitesine çarpacaktım.
"Hayır, madem görmemi istemiyorsun, neden geliyorsun?" Dedim dayanamayıp. Susalı bir-iki dakika anca olmuştu oysa.
"Bok var burada." Dedi.
Kollarımı göğsüme bağladım. Kyungsoo'ya alınasım vardı ama bunun ne kadar gereksiz bir hareket olacağını bildiğimden eşofmanımın paçalarıyla oynamaya giriştim.
Elbette Kyungsoo'nun neden çalışmak için buraya geldiğini biliyordum. Büyük ihtimal babası yine bir şeye sinirlenmiştir ve Kyungsoo, onun on bin beş yüz saat söyleneceğini bildiği için evden kaçmıştır. Veyahut, annesi akşam yemeğine çağırmıştır ve Kyungsoo gitmeyi ancak bu şekilde reddedebilmiştir. Eğer böyle olduysa, bana geleceğini söylediği için annesi iki saat nutuk çekmiştir. Sonuç olarak, Kyungsoo sıkılmış ve bunalmıştır.
Ne var ki, ne zaman yağmurdan kaçsa bana tutuluyordu.
"Niye edebiyat falan seçmedin ki? Şurada oturur okurdun bir şeyler işte." Dediğimde gözleri beni buldu ve ne kadar cahil olduğumu vurguladı. Kyungsoo'nun bir şey demesine gerek kalmadı.
"Kahve yapayım mı?" Diye sorduğumda işine döndü. Bunun, evet demek olduğunu anlayalı çok olmadı. Geçen hafta, yine aynı soruyu soruyu sormuş ve cevap alamayınca oturmaya devam etmiştim. Kyungsoo beş dakika sonra "Hani kahve?" diyerek bana atarlandığında O'na, dakikalarca bunun ne kadar saçma olduğunu anlatmak istemiş olsam da sadece susmuştum. Ve bugün de olduğu gibi, o zaman da pıtı pıtı mutfağa gidip usul usul kahvesini hazırlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Lips || KaiSoo
FanfictionYalnızca dudakları görünüyordu. Yalnızca o kırmızı, kıpkırmızı dudakları... Ruju dağılmış kırmızı dudakları...