0.8

850 82 101
                                    

Taeyong hışımla bileğimi kavrayıp beni kendine çekti.

Gözüm etrafta dolaşırken onun çok da umurunda değil gibi duruyordu.

''Jaehyun-'' Sözü yarım kaldı. Elindeki telefonu titrerken elini çekmiş bileğimi serbest bırakmıştı, acele etmeden telefonu açarak birkaç saniye karşı tarafı dinledi. ''Geliyorum.'' Telefonu kapatarak bakışlarını ben de durdurdu. ''Git Jaehyun.'' Sonrada lobideki asansöre tekrar adımlamıştı.

Asansör kapısı kapanmadan önce son kez bakmıştım gözlerine, beni içine çeken koyuluklar acımasızca dolaşmıştı üzerimde...

Güçsüz bacaklarım kendini koltuğa bırakırken içimde oluşan fırtınanın sesi sağır edercesine kulaklarıma doluyordu. Beni yine acımasızca ortada bırakmış, arkasına bile bakmadan kaybolmuştu. Kafam yorgunca koltuğa düşerken gözlerimi sıkı sıkı yummuştum ben de, sonrası ise hatırlamadığım bir boşluktu...

''Jaehyun.''

Kulağıma dolan boğuk ses beni kendime getirirken, kafamı yasladığım yerden kaldırdım. Şirket lobisindeki koltukta uyuyakalmıştım.

''Ne zamandan beri uyuyorum?''

''Bilmiyorum sanırım 30 dakikadır? Her neyse kafeye Mark'ın yanına git Taeyong'u getireceğim bu iş artık bitsin.''

Usulca onayladım oturduğum yerden kalkarken. Saçlarımı gelişigüzel düzeltmiş usulca kafeye adımlamıştım, Mark yüzünde bir sırıtışla karşılamıştı beni.

''Selam nasıl geçti?''

''Süperdi, gerçekten çok güzeldi amına koyayım çektiğimiz selcaya bak.''

Çekindikleri selcaya bakarken gülümsedim keşke ben de bu kadar şanslı olabilseydim. Teknik olarak hayranı olduğu kişiyle sevişmek daha şanslı yapıyordu beni fakat sonucu ağır olmuştu.

''Bunun ne işi var burada?''

Taeyong öfkeli gözlerini Mark'da dolaştırarak yanımıza adımlamıştı. Biçimli kaşları her zamanki gibi çatılıydı. Benim hâlâ burada olmamda onu daha da şüpheye düşürmüşe benziyordu.

''Biraz otursana Taeyong.''

Doyoung ortamı yumuşatmak ister gibi rahat bir tavırla Taeyong'un masaya geçmesini sağlarken, Mark yalancı bir öksürmeyle boğazını temizledi.

''Özür dilerim.''

Taeyong tek kaşını kaldırdı şaşkınca, dudakları alayla kıvrıldı.

''Bu kadar basit mi?''

''Özür dilerim işte, sana hakaret etmemeliydim.''

Mark kararlı bir sesle, verdiği sözü tutmuştu şimdi sıra Taeyong'da idi.

''Mark'ı affettin değil mi?''

Sesim titremişti sorarken, Taeyong'un üzerimdeki etkisi beni geriyordu, hem de çok.

''Bilmem.'' demişti ellerini ceketinin ceplerine sokarken. ''Affetmeli miyim?''

Kaşlarım çatılırken, ''Söz vermiştin.'' dedim. ''Özür dilerse onu affedeceğini söylemiştin.''

''Bırak Jaehyun.'' Mark hızla oturduğu yerden kalktı. ''İstediğini yapsın. Ben arabanın yanında bekliyorum sen de çabuk gel.'' Mark'ın kafeden çıkmasını izlerken üstümde hissettiğim baskı yüzünden bakışlarımı tekrar Taeyong'a çevirdim.

''Özür diledi lütfen onunla uğraşma artık.''

Taeyong alaycı bir gülüş verdi. ''Canım affetmek istemiyor.''

you are just a fan // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin