1.3

716 86 37
                                    

İki gündür kafamın içinde dönen kasırgalar beni hasta edecek boyuttaydı. Sürekli bir şeyleri düşünmek ve çıkarımlarda bulunmak sadece beynime değil tüm vücuduma ağrılar saplıyordu.

İki gün olmuştu ve Taeyong iki günün sonunda nihayet kapımdaydı. Çekingen bakışları, iki gün geçmesine rağmen bir şeyleri anlatmak için tam olarak hazır olmadığını gösteriyor, titreyen elleri ise onu olduğundan daha savunmasız gösteriyordu. Taeyong'u ilk defa böyle görüyordum. O kendinden asla ödün vermeyen ve bir bakışıyla sizi yerle bir eden Taeyong değildi artık, en azından şu an karşımda duran o değildi.

"Jaehyun... girebilir miyim?"

Usulca sorduğunda derin bir nefes aldım. Bir şeylerin açıklığa kavuşması gerektiğinin farkındaydım fakat alacağım cevaptan korkuyordum. Onu bir daha eskisi gibi sevememekten, daha yeni sahip olmuşken onu kaybetmekten korkuyordum.

Kafamı usulca sallarken içeri geçmesi için kenara çekilerek ona alan yarattım. Yavaş adımlarla içeri girip salondaki koltukladan birine geçerken, gergin ellerimi kotuma silerek karşısındaki koltuğa oturdum. Onun bu eve geldiği ilk gün gelmişti aklıma, o gün heyecanlı ve gergindim, şu an ise sadece korkuyordum...

"Biliyorum aklın kötü bir sürü düşünceyle dolu, bir sürü soru işareti var kafanda ama korkma."

Korkuyordum işte, sesi ne kadar ikna edici ve uysal olsada hâlâ korkmam normaldi.

"Taeyong benim merak ettiğim bir sürü şey var."

Kafasını salladı onaylarcasına.

"Seni seviyorum Jaehyun."

Ani itirafı kaşlarımın havalanmasını sağladı, şu an bunun sırası değildi.

"A-anlamadım."

"Sadece seni sevdiğimi bil. Kendimden emin olmadığım zamanlar yaşamış olsamda seninle geçirdiğim bu kısıtlı zaman dilimi bile seni sevmem için yeterli."

"Taeyong bana sadece doğruları söyle. Sadece merak ettiğim cevapları ver bana, ihtiyacım olan onlar çünkü."

Taeyong'un gözünde gördüğüm hayal kırıklığı içimi burkmuştu. Onun itirafına heyecanlanmış olsamda şu an merak ettiğim soruların cevaplarını almak benim için daha önemliydi o yüzden duruşumu bozmamış ve sert bakışlarımı Taeyong'un üzerinden çekmemiştim.

"Lütfen bana gerçeği söyle."

"Seni ilk gördüğüm gün restaurantta karşılaştığımız gün değildi. Orada bilerek bulunuyordum, o gece senin orada olduğunu biliyordum çünkü."

Yutkundum... tam da düşündüğüm gibiydi.

"Sadece... sadece defterini okumak bir anlık olan bir şeydi, o defter işimi kolaylaştırdı."

"Beni..." dedim usulca "Beni takip mi ediyordun bunca zamandır?"

"Sadece birkaç fotoğraf Jaehyun fazlası yok."

Delirmek üzereydim, gizlice fotoğraflarımın çekilmiş olması yetmiyormuş gibi sadece birkaç fotoğraf diyerek savunması beni deli etmişti.

"Gizlice çekilmiş birkaç fotoğraf Taeyong!"

"Yemin ederim sadece çizeceğim portreler içindi. Sadece birkaç değişik poz. Okuldan çıkarken ya da arkadaşlarınla gezerken."

"Resimlerin için mi kullandın beni yani?" Dudaklarıma alaycı bir gülüş yerleşti. "Resim çizdiğini bile bilmiyordum, kimse bilmiyor."

"Seni ilk kez gördüğümde imza günündeydik, ilk o zaman çekmiştin ilgimi, günlerce aklımdan çıkmadın Jaehyun... Sadece sürekli senin resimlerini çizdiğimi hayal edip durdum. Bu artık can yakıcı bir durum haline gelmeye başladığında birkaç fotoğraf istedim yardımcımdan. Seni çizmek artık benim zevk aldığım bir şeye dönüşmeye başladığında ise işte o zaman dedim ki o benim olmalı."

Anlattıklarını dinlerken nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Nasıl hissedeceğimi ya da ne söyleyeceğimi kestiremiyordum.

"O akşam restaurantta olduğunu öğrendiğimde seninle tanışmak için oradaydım. Ondan önce senin evini bilmiyordum. Sadece okulunu ve sadece birkaç fotoğraf işte... O gece birlikte olduğumuzda sandım ki istediğimi aldım, sana sahip oldum fakat öyle değildi ben sana zaten aşık olmuştum sadece bunu kabullenmek biraz zordu."

Gözlerim dolarken, Taeyong yere eğdiği başını kaldırarak dolan gözlerime baktı.

"Sapık bir takipçi değilim Jaehyun... özür dilerim. Seni korkuttum. Fotoğraflar içinde özür dilerim sana bunu sorabilirdim."

Sessizdim, söyleyecek bir şeyler arıyordum. Fotoğraflarımın izinsiz kullanılması beni sarsmıştı fakat onun saplantılı bir takipçi ya da sapık birisi olmadığını öğrenmek biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı.

"Taeyong ben... ben bilmiyorum."

Hâlâ endişelerim vardı. Ona hissettiğim duygular ilk günkü gibi tazeydi ve ilk günkü gibi heyecan verici...

Ayağa kalktı, önümde durarak ince uzun parmaklarını çenemde dolaştırdı hafifçe.

"Seni özledim..."

Doğrusu bu iki gün içinde ben de onu fazlasıyla özlemiştim fakat kafamın içindeki düşünceler özlemimi unutturuyordu.

"Ben emin değilim..."

Kafamı yana çevirip parmaklarından kurtulurken, derin bir nefes aldı.

"Öyleyse gidiyorum Jaehyun, lütfen kötü biri olduğumu düşünme o yeter."

Gitmesini istemiyordum ki, sadece bazı şeylerden emin değildim o kadar.

Adımlarını kapıya çevirdiğinde oturdugum yerden kalktım. Gitme demek istiyordum fakat dudaklarım aralanmak istemiyor gibiydi. Eli kapının koluna giderken, kapının arkasındaki hareketlilik kaşlarını çatmasına sebep olmuş elini kapı kolundan çekerek bana bakmıştı. Kapının kilidi zorlanırken, hissettiğim korku mideme ağrı saplarken, kapının açılması ve gördüğüm görüntü beni şoka uğratmıştı.

"M-mark?"

Mark kucağında sıkıca tuttuğu Hyuck'un dudaklarından ayrılırken, gözleri şokla aralandı.

"Siktir ev boş sanıyordum..."


⸻ ♡ ⸻

⸻ ♡ ⸻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
you are just a fan // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin