0.7

806 87 37
                                        

Mark'ın beni affetmesi tahmin ettiğimden daha zor olmuştu. Milyon kez özürlerimi sunmuş beni affetmesi için adeta yalvarmıştım. Hyuck ile görüşeceği konusunda ise başta bize inanmamış bu görüşmeyi Taeyong'un ayarladığını düşünmüştü.

''Aptal herif.'' demişti Jungwoo öfkeyle. ''Taeyong neden sen ondan özür dile diye seni Hyuck ile buluştursun?''

Mark'ın kafasının allak bullak olması normaldi, sonuçta herkes hayranı olduğu kişiyle buluşmuyordu ve Taeyong'dan özür dilemek istemediği her halinden belli oluyordu fakat ayağına gelen bu fırsatı tepecek kadarda sığ kafalı biri değildi.

Mark'ı ikna etmemizin üzerinden 7 saat geçmişti. Taeil hyung'un arabasını almış şirkete doğru yola çıkmıştık. Işıltılı caddeler altımızda kayarken, radyoda hareketli bir parça çalıyor ben ise kısık bir sesle şarkıya eşlik ediyordum. Keyfim yerindeydi ve bu gecenin sorunsuz bir şekilde bitmesini istiyordum.

Sürücü koltuğunda otururken yan bir bakış attım Mark'a. Heyecanlı olduğu sürekli terli ellerini kotuna silmesinden ve sürekli derin derin nefesler almasından belli oluyordu.

''Geldik.''

Şirketin biraz ilerisinde boş bir alana park ederken söylendim.

''Mark?''

Mark kendinde değil gibiydi. Gözü arabanın camından şirket binasına takılı kalmış, dudakları aralanmıştı. Kalp atış seslerini bile duymak mümkündü. Bu hallerine gülümserken, ''Mark.'' dedim tekrardan. ''İnmemiz gerek.''

Mark kafasını onaylar tarzda sallayarak zorla açtığı araba kapısından indi. Ben de inerken, ''Heyecanlı mısın?'' diye sormuştum laf olsun diye.

Kafasını iki yana sallarken gamzelerimi gösterircesine bir gülüş verdim. Şirketin önünde durduğumuzda görevli beni tanımış olmalıydı suratını buruştururken, ''Doyoung geleceğimizi biliyor.'' demiştim usulca.

Görevli Doyoung'a haber vermiş, ''Lobiye geçebilirsiniz.'' demişti gıcık bir sesle.

Mark'ı içeri doğru çekiştirirken, lobide bize doğru gelen Doyoung'u gördüğümde gülümsedim.

''Selam.''

''Selam çocuklar. Hyuck birazdan kafede olacak Mark sen de kafeye geçsen iyi olur.''

Ben kafamı sallarken, Mark'ın heyecanı tavan yapmış gibi yine ortamdan uzaklaşmıştı.

''Sadece bir selca ve imza isteyebilirsin unutma. Kaba konuşman ve ondan tuhaf isteklerde bulunman onu deliye çevirir bunu da unutma. Ve ona hediye ya da mektup verirsen geri çevirme olasılığı yüksek o yüzden üzülme.'' derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. ''Her neyse hadi. Jaehyun sen lobide bekleyebilirsin kısa sürecek nede olsa.''

Kafamı usulca salladım, Doyoung ve Mark kafeye doğru adımlarken ben de lobideki koltuklardan birine atmıştım kendimi. Elimdeki telefonum titremişti o sırada, Jungwoo arıyordu, şu an evde meraktan öldüğüne emindim. Tam telefonu yanıtlayacaktım ki asansörden çıkan kişiyle çalan telefonumu unutmuş, heyecanla yutkunmuştum. Taeyong elinde uğraştığı telefonundan başını kaldırmadan ilerlerken onun kafeye gittiğini görmemle bir hışım oturduğum yerden kalktım. Doyoung ve Mark'ı bir arada görürse ortalığı tekrar birbirine katmasından ve planın bozulmasından korkuyordum.

''Taeyong!''

Ona seslenmemle çatılı kaşlarını bana çevirdi.

''Senin burada ne işin var?''

Adımlarımı hızla önünde durdururken heyecandan midemde oluşan krampları görmezden gelmeye çalışıyordum.

''B-ben sana çok önemli bir şey söylemek için geldim.''

Biçimli kaşları merakla havalanmıştı.

"Haber vermedin, şirkette olduğumu nereden biliyordun da burada bekliyorsun?''

İğneleyici ses tonu beni korkutuyordu.

''Bilmiyorum sadece buraya gelirken buldum kendimi.''

''Tamam ne istiyorsun?''

Yutkundum, güzel gözleri ve biçimli dudakları aklımı başımdan alıyor beni içine çekiyordu. Onlara sadece bakmak bile beni olduğum yere çiviliyordu.

''B-ben...'' Söyleyecek bir şeyim yoktu bu yüzden aklıma ilk gelen şeyler dökülmüştü dudaklarımdan. ''Seni istiyorum.''

Taeyong bir an durakladı ve koyu gözleri tüm suratımda dolaştı. Benim heyecandan tüm vücudum alev alırken Taeyong sessizdi. Gözleri sürekli suratımda geziniyor ve o koyuluklar tüylerimi diken diken ediyordu.

''Seni özledim ve tekrar bana sahip olmanı istiyorum Taeyong ilk geceki gibi.''

Neler söylüyordum ben? Utançtan arkama bile bakmadan kaçmak istememe sebep oluyordu dudaklarımdan dökülen sözcükler fakat olduğum yere çivilenmiş stresten midem bulanırken Taeyong'un vereceği cevabı bekliyordum.

''Jaehyun...'' demişti buz gibi bir sesle. ''Beni zorlama.''

Sesi buz dolu bir küvete atlamışım etkisi yaratmıştı üzerimde. Tüm vücudum titrerken, ''Zorlamak istiyorsam?'' diyerek meydan okurcasına baktım gözlerine. Haddimi aşıyordum fakat elimde değildi. Taeyong benim için yanlış bir seçimse bile çok doğru hissettiriyordu. Bu yanlış seçimin sonuçları çok ağır olacaktı ve ben bu ağırlığın altında ezilmekten korkmuyordum.

⸻ ♡ ⸻

⸻ ♡ ⸻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
you are just a fan // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin