Soluk İzler

438 36 113
                                    

Fronnie uzun yolculuğunun sonuna gelmişti. Artık önünde hiç bir engel yoktu Venti'yle buluşması için. Her şey mükemmeldi. Peşinden gelen mal bir stalker, paraya aç bir striptizci ve diğerleri artık gitmişlerdi.
(Mal derken için acıdı.)

Fronnie gülümseyerek ilerliyordu Mondstandt'a. Mümkün olduğunda çabuk gitmek istiyordu ama birkaç günü vardı oraya gitmek için. Çok daha hızlı gitmek istediğini düşünürken aklına Tartaglia geldi bir anda. Onu hatırlamak istemiyordu ama her şeyi onun bakış açısından düşündüğünde ona acıyordu. Acımasız davrandığını düşünmüştü Fronnie. Kimin umurundaydı gerçi? Şimdi ona kendinden daha iyi bakacak bir tanrı vardı yanında. Fronnie omuz silkip aklından onu çıkardı. Birkaç ay sonra, Zhongli'nin sevgisini gerçekten hissedince onun daha iyi olacağını biliyordu. Mutluluklar diledi sadece.

———

Yol boyunca sadece Venti'yi düşünmüştü ve onun Cecelia çiçeği hep başında takılıydı. Mondstandt'tan ayrılalı toplam 1 hafta 2 gün olmuştu ama sanki yıllardır gitmemiş gibi özlemişti oranın rüzgarını, kokusunu, esintisini ve havasını. Hatta oradaki hilicurl'ları bile özlemişti. Mondstandt'taki etrafta dolanan her yaratık daha düşük seviyeydi ve öldürmesi eğlenceliydi.

Fronnie kaleyi gördüğünde heyecanlanmıştı ve kalenin köprüsüne kadar neredeyse son hız koşmuştu. Venti'yi de Diluc'un tavernasında içki içerken yakalamayı planlıyordu. Fronnie'yi beklemiş olmalıydı, değil mi? Yıllar boyunca gitmemişti sonuçta. Sadece kısa bir haftaydı.

Fronnie köprüden geçerken Timmie'ye baktı. Onu bile özlemişti resmen. Yanına gidip sarıldı. Halini hatırını sordu ama Timmie surat astı çünkü tek umursadığı şey güvercinlerdi. Fronnie neredeyse yüzüne tükürüyordu. O kadar sarılmıştı en azından teşekkür etseydi. Baban hiç böyle sarılmamıştı sana? Travman falan yok muydu be? En azından duygulansaydın bari? Şerefsiz, duygusuz Timmie.

Fronnie tchlayıp kaleye girdi hızlı adımlarla. Kalenin bekçilerine biraz rezil olmuştu çünkü. Yine de umursamayıp hemen sağa döndü. Yürüyerek tavernanın tabelasına ilerledi.

Çok yaklaşmıştı, tam kapı kolunu tutmuş içeri girecekti ki kapının önündeki adam birden onu lafa tuttu. Bir sürü saçmalık söyledi ama kimsenin umurunda değildi. Fronnie sinirleniyordu. Tek istediği şey şu siktiğimin tavernasına girmekti. O yarım saat konuştuğunda bu sefer tam girecekti ki üstteki panoyu okumak zorunda kaldı. İstemiyordu okumak! Hem de hiç! Fronnie hızlıca göz gezdirdi. Tekrar girmeyi deneyecekken yandaki adam tekrar konuşmaya başladı.

Fronnie sesli bir çığlık attı. Adam konuşmaya devam ediyordu yine, yüzsüzdü çünkü.

Fronnie neredeyse tüm heyecanını yitirmişti çünkü adam bu sefer daha uzun konuşmuştu ve gram umurunda olmayan şeyler söylüyordu. Bütün laflarını götüne sokacaktı ama şimdi değil.

En sonunda içeri girip kapıyı kapattı. Diluc ona bakıyordu anlamadan, Akira da tezgahın önündeki bir sandalyeye oturup bacak bacak üstüne atmıştı. "O ses senden mi geldi?"

Akira gülümseyerek arkasını döndü. "Tatlım~ Ne güzel bir sürpriz! Kapıdaki elemana mı yakalandın? Ben her zaman onun çenesini dinlemek zorunda kalıyorum. Malım çünkü."
Akira Diluc'a baktı. Diluc bardakları temizliyordu.
Diluc onu terslemeyince Akira sinir oldu. Onun yüzüne masada duran limonu attı. "Yalanlasaydın bari!"

"Yalan değildi!" Diluc limonu havada tutmuştu.

Akira dilini ısırıp ona saldıracakken Fronnie onun yanına oturdu ve iç geçirdi. "Kavga etmeyin. Çok yorgunum ve sizin enerjinizi gördükçe daha da yoruluyorum."

☁️Anemo☁️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin