Bölüm Dört

699 92 68
                                    

"Alo Hyunjin, nereye gidiyorsun?" aramayı yanıtladım. Kapıyı olabildiğince sessiz kapatmıştım ama sanırım yine de annemi uyandırmıştım.

"Anne Soyong teyzeyi görmeye gidiyorum. Uzun zamandır yanına uğramadım, onu göreceğim."

"Tamam oğlum, sonra direkt eve gel ama." gözlerimi devirdim. Eve gelmeyeceğimi ikimizde iyi biliyorduk.

"Peki. Ben yaklaştım eve, şimdi kapatıyorum telefonu. Sende yemeğini ye." konuşmasına izin vermeden telefonu kapattım. Zaten başka diyeceği bir şeyde yoktu. Dikkatli olmamı söyledikten sonra tekrardan eve gelmemi söyleyecekti.

Karşı kaldırıma ilerledikten sonra uzaktan gözüken eve baktım. Bu kaldırımda birlikte yürürken şimdi yalnız başıma yürümek canımı daha fazla yakıyordu.

Evden koşarak çıkan Yongbok'a ve kendime baktım. Koşarak üzerime doğru geliyorlardı. Yüzündeki kocaman gülümseme beni de gülümsetti. Onun yüzünde neşeli bir gülümseme varken benim yüzümde acı bir gülümseme vardı. Üzerime daha çok yaklaşmışlar ve bana çarparak yok olmuşlardı.

İçime derin bir nefes çekerek kapıyı çaldım. Soyong Teyze kapıyı açmış ve bana gülümsemişti. "Hoşgeldin Hyunjin, gel." kenara çekilerek içeri girebilmem için yer açtı.

"Hoşbuldum teyze." ayakkabılarımı çıkardıktan sonra bana verdiği kendi içeri terliklerimi giydim. Elimi Yongbok'un terliklerinin üzerine koyup gülümsedim. İkimiz için de evlerimize çift terlikleri almıştık. Onun evinde benim seçtiğim, benim evimde de onun seçtiği içeri terlikleri vardı.

"Yemek yedin mi Hyunjin? Yemediysen eğer hemen hazırlayayım bir şeyler." her zaman düşünceli bir insan olmuştu.

"Yedim teyze, annem yeni hazırlamıştı." Soyong teyze koltuğa yerleştiğinde bende masanın üzerinde duran Yongbok'un resmine yaklaştım. Çerçeveyi elime alarak koltuklardan birisine oturdum.

"Bunu yeni mi çıkarttın teyze? Daha önce bu fotoğrafını hiç görmemiştim." resimde biraz küçük duruyordu. On iki ya da on üç yaşlarında falan gibiydi. Bana küçüklük resmlerini pek göstermediği için bu resmini ilk defa şimdi görüyordum.

"Orada ilk kez denize gitmiştik." Soyong teyzenin titreyen sesini duyduğumda ona baktım. Gözleri dolmuş elimdeki çerçeveye bakıyordu. Ondan uzakta durduğum için de fotoğrafı göremiyordu.

"Çocuk neşesi vardı o zaman. Hızla suya koşarak kendisini suya atmıştı ve su soğuk olunca geri çıkıp yanıma koşmuştu. Ardından da onu uyarmadığım için beni azarlamıştı." çerçevenin üzerine düşen gözyaşımı silip sonra da yüzümü sildim.

"Teyze bir şey sormak istiyorum. Yongbok geri geldi mi?" çerçeveden bakışlarını kaldırıp bana baktı. Şaşkın görünüyordu. Yani Yongbok eve uğramamış mıydı?

"Hyunjin o artık buraya gelemez. Bunları konuşmuştuk." başımı sallayarak onu onayladım. Yaralarını açamazdım.

"Odasına çıkabilir miyim?" benim gibi başını salladığında çerçeveyi geri yerine bırakıp merdivenlere yöneldim.

Odasına yönelip kapalı kapının önünde durdum. Kapının üzerinde yazan Yongbok yazısının üzerinde parmaklarımı gezdirdim.  Ardından kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı geri kapattıktan sonra üstüne birlikte çizdiğimiz resme baktım. Gökyüzünü resmetmiştik ve boyarken sadece kapıyı değil kendimizi de boyamıştık.

Arkamı dönüp odasına baktım. Yine hiçbir şeyin yeri değişmemişti. 

Dolabına yaklaşıp bir tişörtünü aldım ve kendi tişörtümü çıkarıp Yongbok'un tişörtünü giyindim. Masasının üzerinde bulunan parfümü üzerime sıkarak yatağına yaklaştım. Yatağının dayalı olduğu duvarda yatak başlığının hemen üzerinde bulunan yerlerde resimlerimiz vardı.

"Yongbok seni özledim sevgilim." dolmaya başlayan gözlerim ile resimlerimizi inceledim.

"Herkes hâlâ bana inanmamakta ısrarcı. Kimse senin geri geleceğine inanmıyor. Psikoloğum delirdiğimi düşünmeye başlamış olmalı. O gün senin geldiğine emindim ben. Ne annem ne senin annen ne de Bay Jung inanmıyor. Arkadaşlarımız da delirdiğimi düşünmesin diye anlatmadım onlara. Korktum." elimi duvardaki resminin üzerine koydum.

"Çektiğin ilk fotoğrafım." kendi resimlerinden çok benim resimlerimi yapıştırmıştı duvarına. Elimi kendi resmime taşırken konuştum.

"Ne de çok resmim var! Benim telefonumda bu kadar resmim yok Yongbok." diyerek güldüm, ağlıyordum ama bu gülmeme engel değildi. Belki de şimdi tam bir deli gibi görünüyordum.

"Dört ay oldu Yongbok, tamı tamına dört ay oldu. Ben senin dört aydır geri dönmeni bekliyorum. Artık geri gelemez misin?" yatağının içinde bulunan lama peluşunu aldım. Ben hediye etmiştim bunu ona doğum gününde. Nereye yatılı kalmaya gitse bunu yanında götürürdü. Aynı peluştan benim evimde de olduğu için benimle kalmaya geldiğinde getirmezdi sadece.

"Annem hâlâ intihar edeceğimi düşünüyor. Ona binlerce kez bunu asla yapmayacağımı çünkü senin bir gün geleceğini söyledim ama bana inanmıyor." ağzımdan kaçan hıçkırığı görmezden geldim. Ne de olsa yalnızdım ve saatler boyunca burada ağlayabilirdim.

"♪ Bir yere ayrılma, yanımda kal.
Bunu söylemek için artık çok geç.
Rüyalarımda resmettim seni.
Ama sanırım sen gittin ve değiştin.

Kim bilir, geri dönebilirsin belki de.
Söylemeye değer mi ki?
Geçen sefer yapmıştın.
Umut yok bence,
Bu çöküntünün sebebi sensin.

Dürüst olacağım,
Vazgeçmek istiyorum ama bilemiyorum,
Senden vazgeçemiyorum.
Biraz daha bekleyeceğim.
Uzun zamandır yapıyorum nasıl olsa. ♪ "

En sevdiğin şarkıyı söyledim sana yine. Her zaman bıkmadan sana söylemeye devam edeceğim bu şarkıyı. Senin sevdiğin şeylerin hatırımdan silinmesine izin vermeyeceğim asla.

Sevdiğin bölümü söylemeyi bırakıp konuştum. "Tekrardan seni beklemeye gideceğim yerimize. Beni daha fazla bekletmeden geri gel. Sevgilin seni çok özledi, annen ve arkadaşlarımızda." başımı tişörtün içine geçirip sarıldığım bacaklarıma yasladım. Dizlerimin üzerindeki gözyaşlarımı ıslanan eşofmanın altından hissedebiliyordum.

Bir süre o şekilde ağladıktan sonra başımı tişörtün içinden çıkararak gözlerimi sildim. Ayağa kalkarken mırıldandım. "Tişörtünü alıyorum, bir dahaki gelişimde getiririm. Seni seviyorum Yongbokkie."

The Future Of The Past | HyunLixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin