Bölüm On Altı

312 50 25
                                    

Eve geleli iki saat geçmişti. Kkami oldukça yorulmuştu ve yatağına geçerek uyumuştu. Götürdüğümüz hayvan parkında kendisine arkadaşlar bulmuş ve onlarla bir sürü oyunlar oynayıp koşuşturmuştu etrafta doya doya.

Uzun sürenin ardından ona da çıkmak iyi gelmişti. Havalar gittikçe ılıyordu ama geceler gündüze göre biraz daha soğuk oluyordu. Pencereyi kapatarak kendimi yatağa attım. Pijama takımlarımızı giymiştik ve ona takım seçerken dolabımın içindeki serveti görmüştü.

Dolabımın iç kapağı aynı onun duvarı gibi fotoğraflarla doluydu. Onunkinin aksine benimkinde kendi resmim hiç yoktu, sadece onun resimleri. İki tane de birlikte olduğumuz fotoğraflar vardı.

"Sen benden daha deliymişsin." demişti gördüğü zaman. Bense gülmüştüm sadece çünkü öyleydim. Biraz daha gelmeseydi eğer ciddi anlamda da delirirdim. Şu an da şakalar yapıyorduk ama ciddiye binseydi durumlar böyle olmazdı. İkimizde bunu fark ettiğimizde sessizleşmiştik ve uzun bir sessizlikten sonra onu giyinmesi için yalnız bırakacağımı söyleyerek annemin odasına geçmiştim ve üzerimi orada giyinmiştim.

Müsait olup olmadığını sorduğumda içeri girmemi söylemişti. İçeriye girdiğimde de her ne kadar perde kapalı olsa bile pencereden soğuk hava içeriye sızıyordu. Sonrasında da pencereyi kapatmıştım ve kendimi yanına atarak ona bakmıştım.

Şimdi de bu hâldeydik.

"Ne yapalım?" Sorduğumda başını bana döndürmüş ve başlığa yaşlı şekilde bana bakmaya devam etmişti.

"Pijama partimizi layığıyla yerine getirmeliyiz." dediğinde kıkırdayarak ona bakmaya devam ettim.

Sağ dirseğimi yatağa bastırarak kolumu dik bir acıya getirmiştim ve yanağımı da elime yaslayarak izliyordum onu. O da başı yeterince büyük yatağımın gri başlık kumaşına yaslı bir şekilde, parmaklarını karnının üzerinde iç içe geçirmiş şekilde gözlerimin içine bakıyordu.

"Eğer... bundan daha geç hatırlasaydın Yongbok, hatırladığın zaman yine de gelir miydin?" Gözlerimiz virbirinde olduğu için sorduğum soruyla titrediğini görmüştüm. Gözleri titremişti sorumla.

Gerçeklerden kaçmaya çalışıyorduk olabildiğince ama nereye kadar kaçabilirdik ki? Merak ettiğimiz daha birçok şey vardı. Merak ettiğimiz ama kaçındığımız birçok gerçek..

"Ben," mırıldandıktan sonra sessizleşmişti ve sonra tekrar konuşmaya başlamıştı. Bunu ilk kez düşünüyor olmalıydı, "sanırım bundan daha geç aklıma gelseydin gelmeye cesaret edemezdim. O zamana kadar olmuş olabilecek şeylerden korkardım. İlk karşılaştığımızda bile korktum Hyunjin. Kendi adımı bile hatırlamıyordum. Bana Yongbok dediğin zaman, sende unuttun sandım. Hyunjin aynı benim seni unuttuğum gibi seninde beni unuttuğundan korktum. Ama yine unutan bendim."

"Ben seni asla unutamam ki." Karının üzerindeki ellerinin üzerine elimi koyduğumda mırıldandım. Boştaki sol elimi ellerinin üzerine koymamla elleri biraz gevşemişti.

"Ama ben unuttum." Suçlanmış mıydı dediğim şeyle? Ağzımdan çıkan kelimeler onu suçlu hissettirmişti. Sanki ona, ben unutmam ama sen unutursun, demişim gibi hissetmiştim.

"Öyle demek istemedim." Yatakta oturur konuma gelerek diğer elimi de ellerinin altından geçirerek ellerimin arasına kıstırmıştım ellerini.

"Biliyorum, aptallık ettim sadece." Alttaki elimi okşarken mırıldanmıştı.

"Yongbok ne kadar geçerse geçsin, aylar yıllara uzasa bile seni sevmeye devam ederim. Seni sevdiğim için asla pişman değilim. Seni sevmekten ve beklemekten vazgeçmediğim içinse hiç ama hiç pişman değilim. Ne olursa olsun seni sevmeye devam edeceğim." Gözünden akan yaş ile elimi ellerinin üzerinden çekip yaşı silecektim ki o benden hızlı davranmıştı.

Dudağıma sertçe çarpan dudakları ile afalladım. Asla beklediğim bir şey değildi. Ani atağıyla dişim acımıştı ve eminin onunkide acımıştı.

Dudaklarımız hâlâ üst üsteyken hafif aralık gözlerine baktım. Yarım açık gözleriyle benim gözlerime bakıyordu. Gözlerini kapadığı zaman bende kapadım. Bu zamana kadar öpmek için hep onu beklemiştim ve şimdi o da istiyorken bu fırsatı kaçırmayacaktım.

Başımın açısını hafif değiştiriken dudaklarımı aralayıp dilimi çıkardım. Onun dudaklarına dilim değdiği zaman açmıştı. Dilimi ağzına göndermek için ittiğimde ağzı daha da aralanmıştı. Dilini arayan dilim dişlerine sürtünerek diline ilerlemişti.

İnlediği zaman sağ elimi yanağına taşıdım ve sol elimi koltuk altından geçirerek omzuna tutundum. O da kolumun üstünde kalan sol kolunu boyuma sarmış ve yatakta biraz bana yaklaşmıştı. Sağ elide yanağında olan elimin bileğini tutmuş ve yanağını elime doğru yatırmıştı.

Bu hareketiyle dillerimiz birbirne sürtünmesiyle onun ağzına inleyen bendim bu sefer. Dilimi hareket ettirerek damağında gezdirdim. Yanağında ki elimi çekmesiyle geri çekilmek istendiğini anlamıştım.

Kendime gelirken geri çekilip gözlerimi araladım. Derin derin nefes alırken benim gibi aynı şekilde aralık gözleriyle bana bakıyordu.

"Bende yapmak istiyorum." Nefesini düzene bindirdiğinde beni beklemiş ve nefes alış-verişim normale bindiğinde konuşmuştu.

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip üzerindeki ıslaklığı silerek temizlemiş ve tekrar aralık dudaklarının arasına getirerek bana yaklaşmıştı. Yanağına koymak için kaldırdığım elimde, eli hâlâ bileğimde olduğu için izin vermemiş ve dudaklarımızı birleştirmişti.

Ağzımın içinde gezinmeye başladığında sağ elimi pijama gömleğinin içinden geçirerek elimi bıraktı. Sıcak tenine değen soğuk elim ile tekrar inlemiş ve sağ elini de diğer eli gibi boynuma atarak tuttuğu ensemden dudaklarımı kendisine daha da çekmişti.

İkimizide inletirken bedenini kucağıma taşımıştı. Hareket eden vücudu ile elimde hareket ederken geri çekilerek dudaklarıma doğru inlemişti.

"Hyunjin.." tekrar dudaklarımızı birleştirdiğinde diğer elimi de pijamasının altından geçirerek tenini okşadım tüy gibi dokunuşlarla. Penislerimizin değmemesine dikkat ederek sürtündü. İkimiz içinde şimdilik bu daha çok erkendi.

Biraz daha öpüştükten sonra geri çekilerek nefesler almaya çalıştık. Dakikalardır çıldırmış gibi öpüşüyorduk. Omzumdaki kolunun üzerine başını koymuş ve alnını yanağıma yaslamıştı. Saçlarının hareketiyle şampuanının kendisine has kokusu burnuma dolmuştu. Herhangi bir aroması yoktu ama onun saçlarında sanki anlam kazanıyordu.

Burnunu yanağıma sürtüp derin bir nefes almış ve yanağımı öpmüştü. Biraz hareketlenip ayaklarını sıkıca belime doladı. Saçlarını ve alnını koklayıp başımı yanağına yaslayarak gözlerimi kapattım.

"Hyunjin böyle uyuma." Zorlukla hareket edip kucağımdan kalkarak beni yatağa yatırmış ve altımda kalan yorganı zorlukla çıkararak üzerime örtmüştü. Işığı kapatıp yanıma yattığında gözlerimi kısarak yüzünü görmeye çalıştım.

"Bana sarılmayacak mısın?" Sorduğumda minik bir kıkırtı bırakıp bana yaklaştı. Bir aşağıda kalan sağ kolumu sırtına sardığımda pijaması biraz açılmış ve diğer elimde açılan çıplak beline sarılmıştı. Sesli nefes alışını duyduğumda gülmemek için kendimi tuttum.

Elini göğsüme atarak gezdirmiş ve pijama gömleğinin düğmesinin ikisini açarak elini çıplak tenime değdirerek gezdirmişti. Aradığını bulduğu zaman avucunu yaslayarak kalp atışlarımı dinledi. Kalp atışlarım doğrudan avucunun altında hissediliyordu.

"Senin için atıyor." diye mırıldandığımda sessiz kaldı. Nefes alış-veriş sesleri bile duyulmuyordu.

"Felix nefesini tutma." dediğim zaman gülmüş ve sarılmıştı.

Zaman ilerledikçe ikimizin de gözleri ağırlaşıyor ve kapanmamak için direniyordu. Ama bugün Kkami kadar olmasa da bizde yorulmuştuk.

"Özür dilerim Yongbok."

The Future Of The Past | HyunLixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin