Bölüm On Dört

364 49 24
                                    

Odayı aydınlatan güneş her ne kadar arkamda kalsa bile annem perdeyi açmış olduğu için içeriyi fazlasıyla aydınlatıyordu. Ayndınlıkta uyuyamadığım için örtüyü her ne kadar başıma kadar örtmüş olsamda ince olduğu için hiçbir faydası yoktu.

Örtüyü üzerimden atarak doğruldum ve birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım. Bu süre boyunca da aval aval etrafa bakıyordum.

Çadıra üç günde o kadar alışmıştım ki önce bir, nerdeyim ben ya, havasına girmiştim uyandığımda.

Odadan çıkarak ayaklarımı koridorun sonundaki banyoya sürükledim. Günlük işlerimi yaptıktan sonra kısa bir duş alarak banyodan çıktım.

Oldukça yorulmuştum. Üç günün yorgunluğu ayrı, dün yaptığımız uzun yolculuğun yorgunluğu ayrıydı üstümde. Üzerimden tır geçmiş, bile anlatamazdı bu yorgunluğumu. Yorgundum evet ama hoş bir yorgunluk vardı üzerimde.

Yorgunluktan başka mutluydum da. Aylar sonra ilk kez birlikte böyle zaman geçirmiştik. Bir mucize gerçekleşmese Yongbok burada bile olamazdı. Ve o mucize gerçekleşmeseydi ben kesinlikle kafayı yemiş olurdum.

Ona olan aşkım anlatılamazdı hiç. Kelimeler yetersiz kalırdı. Anlatamayacağım kadar güzeldi o. Güzelden de fazlasıydı. Felix olmadan ben çok yarımdım. Bu öylesine bir söylem de değildi. Bizzat deneyimlemiştim. Sevgilim burada değilken benim de burada olduğum söylenemezdi.

İlk andan beri inanmamıştım buna. Yerde gördüğüm kanlarla yüz üstü yatan bedeni bile inandıramamıştı beni. Ben onsuz bir hiçtim. Onu kaybettiğim gibi kendimi de kaybetmiştim ve günlerimi bekleyerek geçirmiştim.

Bugün işte o gün, diyerek beklemiştim her günü. Sonunda gelmişti o gün ve ben yine o çatıda yalnız kalmıştım. Beni tekrar bıraktı ve gitti sanmıştım. Belki dedim kendime, belki de deliriyorumdur cidden. Ama delirmiyordum, gerçekten oydu.

Geri bana gelen de kendisiydi. Biz her zaman birbirimizi bulurduk.

Giysilerimi giyindiğim zaman odamdan çıkıp mutfağa ilerledim. Salon boştu ve annem mutfakta olmalıydı. Annemle birlikte sakin kafayla kahvaltı yapmayalı kaç gün olmuştu? Hesaplayamayacağım kadar uzun zamanlar.

"Günaydın minik bebeğim." Annem sandalyeme oturduğum zaman yanıma gelmiş ve saçlarımı öpmüştü.

"Şu konnuda anlaşalım, tamam mı? Ben bebeğim diyeceğin yaşları çoktan geçtim ve bu çok utandırıcı. Anne özellikle Felix'in yanında bana utanç verici şeyler söyleme." dediklerimle annem gülmüş ve saçlarımı okşamıştı.

"Tamam beyefendi, hiçbir şey demeyeceğim. Felix mi gelecek bugün?"

"Hayır. Bugün dinleneceğiz ikimizde ve yarın Kkami'yi yürüyüşe çıkarmak için anlaştık. Sabah çıkarız diye düşünüyorum ben." Annem dediklerimden sonra birkaç dakika sessizce beklemişti. Düşündüğü her hâlinden belliydi.

"Bak ne diyeceğim, o zaman ben Soyong'u arayayım ve yarın kahvaltıya çağırayım onları. Kahvaltıdan sonra da siz birlikte dışarı çıkarsınız. Han Nehri'nde biraz vakit geçirirsiniz."

"Güzel olabilirdi aslında ama Han Nehri'ne bisiklet sürmeye gideriz diye düşündüm. Onun için herhangi bir yere götürmeyi düşünmüyorum." Annem tabağına kahvaltılık almayı keserek bana döndü.

"Ne demek, bir yere götürmeyi düşünmüyorum? Madem aklında herhangi bir yer yok, sen de o zaman onu sürekli gittiğiniz hayvan parkına götür. Orada hem Kkami kendisine oyun arkadaşları bulur hem de siz birlikte güzelce zaman geçirirsiniz. Belki Felix'te bir şeyler anımsar bebeğim."

"Anne sen mükemmelsin! En sevdiğim annem sensin." diyerek annemin üzerine atlamıştım.

"Bence ölmek için hâlâ genç ve güzelim, Hyunjin." Annemin sözleri ile gülerek ondan ayrıldım ve yerime geri oturdum. "Ayrıca kaç tane annen varda senin ben içlerinden en sevdiğiyim."

"Ya annenize yağda mı yakmayalım?" Gülümseyerek ellerimi kendi elleri arasına aldı.

"Ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Senin mutluluğunu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Evde doğru düzgün yüzünü bile göremiyordum. Beni çok korkuttun Hyunjin. Her gün içimde bir korku ile birlikte uyumaya çalıştım ama başaramadım. Korkum uyumama izin vermedi. En ufak tıkırtıya uyanır olmuştum. Hyunjin mi döndü, diyordum kendi kendime. Bazen sen oluyordun bazen de herhangi önemsiz bir şey. Ben oğlumu özlemiştim Hyunjin." Yanağımdan akan yaşı sildiğinde bende onun yaşında gezdirdim parmağımı.

Şüphesiz, en çok kırdığım insan annemdi bu süreçte. Beni her gün düzenle, zamanını geçirmeden arıyordu. Peki ben ne yapıyordum? Onu bekletiyor ve bekletiyordum. Arkadaşlarımı aramadan hemen önce açıyordum aramalarını.

O beni merak ediyordu sadece. Ben onu kendimden mahrum bırakıp beni delicesine merak etmesine sebep oluyordum. Annem benim için hep korkuyordu. Annem benim için korkarken, ben o çatı katında oturmuş Yongbok'u bekliyordum.

Değmişti de. Sokunda aylarca beklediğime değmişti. Yongbok artık buradaydı ve bizimleydi.. benimleydi.

Onun için her şeyi yapmaya hazırdım. Bir daha intihar etmesine izin vermeyecektim. İntihar etmek aklına bile gelmemeliydi.

Ben onun her zaman yanında olacağım.

The Future Of The Past | HyunLixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin