Doktora ilk gittiğimizde asıl yapılması gereken, bebeğin sağlığıyla ilgili testleri yapamadan ayrılmıştık, çünkü ben şoktaydım. Chan ile hem testleri yaptırmaya hem de kontrol için doktora gelmiştik ve ultrasonla içimdeki küçük şeye bakıyorduk. Minik kalp atışları odada yankılanıyordu.
"Bebeğiniz 8 haftalık olmuş." dedi doktor. "Bakın, şurası kafası."
Parmağıyla gösterdiği yere baksam da bir şey görememiştim. Chan duygusallaşarak iç çektiğinde doktor gülümsemiş ve cihazı karnımdan çekmişti. Oturarak üzerimi düzelttim.
"Bol bol balık ve yumurta yemenizi tavsiye ediyorum. Ayrıca D vitamini de kullanabilirsiniz. Bol su için ve ağır işler yapmayın. Bu dönemde düşük riski olduğu için dikkatli olmalısınız. Bebeğiniz de, siz de gayet iyisiniz, bir ay sonra mutlaka tekrar kontrole gelin." diyen doktora teşekkür ettim. Doktor ultrason resimlerini uzatınca Chan heyecanla almıştı ve odadan çıkmıştık.
Midem bulandığı için oflayarak saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Midemin bulanmadığı an neredeyse yoktu ve bazen kafayı yiyecek gibi hissediyordum. Daha iki ayı yeni doldurmuştuk ve böyle yedi ay daha dayanmam gerekecekti. Hatta sonrasında da buruşuk suratlı, sürekli ağlayan ufak bir şeyle ilgilenecektim.
Of, hayır ya. Anne olmayı istemiyordum.
Yanımda sevinçle kıpırdanan ve elindeki fotoğrafla konuşan Chan'a baktım. Bu kadar çok istiyorsa o doğursaydı bari. Niye ben doğurmak ve bütün bu zorluklarla uğraşmak zorundaydım ki?
Hastaneden çıktığımızda bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru gördüm. Chan, fotoğrafları cebine koyduktan sonra elindeki şemsiyeyi açarak ikimizin üzerine tuttu. Hızlı adımlarla yürümeye başladık.
"Sana balık alayım mı? Doktor bol bol ye dedi." diye sorunca, "Eğer herkes kendi yediğini ödeyecekse." demiştim.
Üşüyen ellerimi cebime sokarak ısıtmaya çalışırken, "Ne olur sanki bir kere sana bir şey ısmarlasam?" diye sitem etmişti. Başımı hafifçe kaldırıp baktığımda somurttuğunu gördüm. Sanırım gerçekten çok istiyordu, bunu kabul etmezsem ayıp olurdu. Hem benimle ciddi düşündüğünü söylemişti, bu da ilerde daha yakın olacağımız anlamına geliyordu.
"Tamam, ısmarlayabilirsin." dememle gülerek bana bakmıştı. Mutluluğu yüzünden okunuyordu fakat ben bunda mutlu olunacak bir şey göremiyordum.
Bir restorana girdik. Montumu çıkarıp yanımdaki sandalyeye astığımda Chan siparişleri vermişti. Yerime oturup çenemi elime yasladım ve dudağımı ısırdım.
Bu bebekle ne yapacağımı bilmiyordum. Bir yanım onu yavaş yavaş benimserken diğer yanım istemiyordu. Kafamda kurduğum gelecek planı ne olacaktı diye düşünmeden edemiyordum. İçinde sadece benim bulunduğum ve başka kimseye yer vermeyen bir plandı.
"Miyoung." Chan ismimi seslenince ona baktım. "Ben... bir şey konuşmak istiyorum seninle." Az önceki gibi gülümsüyor olsa da, artı olarak gergindi. Niye gerilmişti ki?
Arkama yaslanarak ellerimi kucağıma koydum. "Dinliyorum."
Gözlerini kaçırıp ensesini kaşırken gülümsemeye devam etti. "Şey... evlensek mi?"
Ne?
Kaşlarım kendiliğinden çatılırken, "Anlamadım?" diye mırıldandım.
Az önceye kıyasla, kendinden daha emin bir şekilde, "Evlenelim." dedi.
"Chan, ne dediğinin farkında mısın?"
İç çekti ve ceketinin cebinden bir kağıt çıkarıp bana uzattı. "Bunu oku." diyince kaşlarımı daha da çatarak aldım. Kağıdı açar açmaz bunun bir mektup olduğunu anlamıştım. Chan ayağa kalkıp, "Ben tuvalete gidiyorum." dedi. Uzaklaşmasını izlemeyi bıraktım ve elimdeki mektubu okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blueprint | Bang Chan
Fanfiction[Chan ile karşılaşana kadar, hayatımın ne kadar renksiz olduğunun farkında bile değildim. Aslında... sanırım hayatıma renk katan Chan'ın ta kendisiydi.] Kapak: @stay_rsn ♡♡