Dudağımı dişlerken stresten buz gibi olan ellerimi ısıtmak için kazağımı ellerime doğru çekiştirdim. Birazdan kıyamet kopacaktı.
Chan arkadaşlarına olanları anlatmış ve hepsiyle beni tanıştırmıştı. Babamdan gelen mesajları da birlikte okumuştuk ve ben gözyaşlarına boğulmuştum. Hitap şekli ve bana ettiği hakaretler gururumu incitiyordu. Bu muameleyi hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.
Chan benim ağzımdan babama mesaj atarak, babamın mesajlarında söylediği yere geleceğimi yazmıştı. Tek başıma gitmiyordum, Chan ve yedi arkadaşı benim yanımdaydı.
Geldiğimiz yer ücra, tekin olmayan bir sokaktı. Babam ortalıkta görünmüyordu ve saat gece yarısına yaklaşıyordu. Yanımda yürüyen Chan ile birlikte öndeydik. Diğerleri de aralarında gruplara bölünmüştü, sanki birbirimizi tanımıyormuş gibi davranıyorduk.
Planımız, Chan'ın babamla ciddi bir şekilde konuşmasıydı. Eğer sonuç alamazsak diğerleri gelecekti, ben geriye gidecektim ve babamı korkutup kaçıracaklardı. Onları babamın bıçak taşıma ihtimaline karşı uyarmıştım.
Umarım her şey yolunda giderdi.
Cebimdeki elimi çıkarıp gözlerime gelen saçlarımı düzelttim ve göz ucuyla Chan'a baktım. Baştan aşağı siyah giyinmişti ve başında yine siyah bir şapka vardı. Deri ceketi de ona ayrı bir hava katıyordu fakat benim merak ettiğim şey, o ceketle üşüyüp üşümediğiydi. Siyah bir kazak giyiyordu ama hava tarif edemeyeceğim kadar soğuktu. Üşüyor olmalıydı.
Birkaç adım attıktan sonra kaldırıma oturan ve eski püskü kıyafetler içindeki babamı fark ederek yürümeyi bıraktım. Bir elimle Chan'ın kolunu tutup onu durdurduğumda kilitlenmiş, babama bakıyordum. Eski anılar aklıma üşüştü ve istemsizce titremeye başladım.
Görüşüm bulanıklaşınca gözlerimi kırpıştırarak göz yaşlarımı geri gönderdim. "Bu o." diyerek çenemle işaret ettim.
Chan beni beklemeden babama doğru ilerledi ve ona seslendi. Yanına gittiğimde babamla göz göze gelmiştim, korkarak hafifçe Chan'ın arkasına geçtim ve iki elimle sol kolunu tuttum.
"Kimleri görüyorum?" dedi pürüzlü sesiyle ve ayağa kalktı. "Yanında birini getireceğini söylememiştin."
"Miyoung'un sevgilisiyim." dedi Chan. Sesi soğuk geliyordu, ilk defa bu tarafını görüyordum.
Babam önce Chan'ı, sonra da beni süzdü. "İkiniz de güzel kıyafetler giyinmişsiniz. Maddi durumunuz yerinde olmalı. Sevgilini benimle tanışmaya getirdiğine göre evlenmeyi düşünüyor olmalısın. Düğün için de para gerekir. Yani paranız var."
Bacaklarımdaki titreme artarken sertçe yutkundum ve biraz daha Chan'ın arkasına geçtim. Çenem titremeye başladı ve göz yaşlarım benden izinsiz akmaya başladı.
Babamla Chan konuşmaya başladığında ne dediklerini dinleyemiyordum. Kemerin derime çarpma acısı sanki dünmüş gibi hatırımdaydı. Acı çığlıklarım ve durması için bağırarak ağlamam da, hepsi hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. Sırf elimdeki azıcık parayı alabilmek için beni kan kusana kadar dövdüğü zamanları nasıl kolayca unutabilirdim?
Chan birden ileriye doğru bir adım atınca kolunu tutan ellerim boşluğa düştü, ben de içinde bulunduğum ana geri döndüm.
"Kızın o senin! Düzgün konuş!" diye resmen kükredi Chan. Sesi sokakta yankılanmış ve birkaç karganın ürküp uçmasına sebep olmuştu.
"Düzgün konuşuyorum zaten. Orospuya orospu denir." dedi babam.
Başım dönmeye başlamıştı. Bir adım geriledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blueprint | Bang Chan
Fanfiction[Chan ile karşılaşana kadar, hayatımın ne kadar renksiz olduğunun farkında bile değildim. Aslında... sanırım hayatıma renk katan Chan'ın ta kendisiydi.] Kapak: @stay_rsn ♡♡