Başını kucağıma koyan ve uyuklayan Chan'a bakarken tebessüm etmiştim. Kahvaltıdan sonra bana ailesini anlatmıştı. Bir erkek, bir de kız kardeşi varmış ve ailesi Avustralya'da yaşıyormuş. Yaz tatillerinde gelip akrabalarını ziyaret ettiklerini ve burayı sevdiğinden dolayı okumak için tercih ettiğini söylemişti.
"Uyuyacak mısın?" dedim. Gözleri kapalıyken gülümsedi.
"Uyuyabilir miyim?" Cevap vermeden tebessüm ederek baktım. Anne babası, kardeşleri, burada akrabaları ve kalabalık bir arkadaş grubu vardı. Benden ne kadar da farklıydı.
Sırtüstü yatarak gözlerini açtı ve bana baktı. "Çok mutluyum şu an."
Bir elimi tutup saçlarına koyunca uyum sağladım ve nazikçe okşadım. "Neden?" demiştim bir yandan da.
"Yanımdasın ve konuşuyorsun çünkü. Mutlu olmak için başka bir şeye ihtiyacım yok."
Chan...
"Neden ben? Etrafında o kadar insan varken, mutluluğun neden bana bağlı? Hak etmiyorum bile." dediğimde yüz ifadesi ciddileşti.
"Hak etmediğini kim söyledi? Miyoung, sen bana ne kadar büyük bir hediye verdiğinin farkında mısın?" diyerek oturdu. Elim saçlarından ayrılınca bir an boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim.
"Ne hediyesi?"
Elini, hafif belli olmaya başlayan karnıma koyarak birkaç saniye oraya baktı. Yüzüne bir tebessüm yerleşmişti. "Bizim bebeğimiz."
Ah, yani bebek hediyeydi.
"Elbette, bebek olmasaydı da sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun." diyerek devam etti sözlerine. "Söylemiştim, seni öncesinde de seviyordum. Bebek, seni sevmem için bir neden değil. O olmasa da seviyorum seni."
Ben böyle laflara alışkın değildim. Gözlerimi kaçırdığımda kıkırdadı. Telefonu çalmaya başlayınca elini karnımdan çekerek kalktı ve masanın üzerindeki telefonunu aldı. Açıp konuşmaya başlayınca gözlerimi karnıma indirdim. Üçüncü ay dolmak üzereydi ve bizi altı ay daha bekliyordu.
Elimi karnıma koydum ve gülümsedim. Merak ettiğim çok şey vardı. Acaba kız mı olacaktı yoksa erkek mi? Bana mı benzeyecekti, Chan'a mı? Doğumu atlatabilecek miydim? Doğumdan sonra bebeği ilk kez kucağıma aldığımda ne hissederdim acaba?
"Hayatım?" dedi Chan. Başımı kaldırıp kime dediğini anlamaya çalıştığımda, doğruca bana baktığını görmüştüm. Şaşırdım. İlk defa bana böyle seslenmişti fakat hoşuma gitmişti. "Çocuklar seni görmek istiyorlar, akşam yemeğe çıkalım mı birlikte?" diyince başımla onayladım.
Biraz daha konuştu ve kapattı. Saate bakarak, "İşe gitmem lazım. Akşam gelip seni alırım, birlikte gideriz. Olur mu?" dedi.
"Tamam."
"Yalnız durma, aşağı in." derken eşyalarını toplamaya başlamıştı.
"Tamam."
"Ha, aklıma gelmişken. Aç kalma. Yine ye bir şeyler."
"Anladım, Chan. Bebek değilim."
Güldü, güldüm. Hazırlanmayı bitirince ayakkabılarını giyinmeye başladı. Yolculamak için yanına gittim ve sırtımı duvara yaslayarak beklemeye başladım. Bağlamayı bitirince ayağa kalktı.
"Paran var mı yemek yemek için?" diye sorunca gözlerimi devirdim. Bir haftadır bana para harcatmamıştı ki. Hem odayı hem yediğimiz yemekleri o ödemişti.
"Asıl senin var mı?" dediğimde burnumu sıktı ve kapıyı açtı. "Dikkatli git."
"Hmhm, sen de dikkat et kendine."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blueprint | Bang Chan
Fanfiction[Chan ile karşılaşana kadar, hayatımın ne kadar renksiz olduğunun farkında bile değildim. Aslında... sanırım hayatıma renk katan Chan'ın ta kendisiydi.] Kapak: @stay_rsn ♡♡