Chanmi artık yedi aylıktı. Chan ile atanmak için girdiğimiz sınav geçen haftaydı ve şimdi de düğünümüz vardı. Chan'ın tüm ailesi gelmişti. Chanmi ile tanıştıkları için çok mutlulardı, beni de sevmişlerdi neyse ki.
Karşımdaki aynaya bakarken ayakta dikiliyordum. Üzerimdeki gelinlik ve yapılı saçlarım ile makyajım sayesinde oldukça güzel göründüğümü kabul etmeliydim.
Mutluydum fazlasıyla. İki yıl önceki hâlimden eser yoktu. Şimdi yanımda beni seven bir ailem, arkadaşlarım, kızım ve eşim vardı.
Büyükannem yanımda olmadığı için içimde bir burukluk olsa da aynadaki yansımama gülümsedim. Eminim büyükannem benim mutlu olduğumu bilseydi çok sevinirdi. Hatta Chan'ı kendi oğlu gibi sever, Chanmi ile oyunlar oynardı.
Kapı tıklayıp açılınca gelen Jeongin'e baktım. "Vakit geldi, herkes seni bekliyor." dedi kocaman gülümseyerek.
Babam ya da erkek kardeşim -ve herhangi bir akrabam- olmadığı için Jeongin salona girerken bana eşlik edecekti. Bu görev için kendisi gönüllü olmuştu.
Yanına ilerlediğimde kolunu uzattı. Koluna girerken, "Çok gerginim." dedim.
"Gerilecek bir şey yok. Zaten evliydiniz." demişti sessizce.
Yürümeye başladık. "Olsun, bunun heyecanı başka."
"Öyledir tabi ama yine de sakin ol." dedi. "Gelinliğine takılıp düşersen rezil olursun. Sakin ol o yüzden."
Gözlerimi devirdim. "Sağ ol, sakinleştim sayende." dediğimde kıkırdamıştı.
Salonun kapısının önüne gelince derin bir nefes aldım ve kapıyı açmak için dışarda bekleyen Jisung ile Felix'e gülümsedim. Bana göz kırpıp kapıyı açtıklarında içerdeki uğultu kesilmiş, bütün kafalar bize dönmüştü.
Chan da anne ve babasıyla konuşmayı kesip bize dönünce hayranlıkla beni süzmüştü. Annesine bir şeyler söylediğinde, annesi gülerek omzuna vurdu.
Anne ve babası geri çekilince Jeongin ile Chan'a doğru yürümeye başlamıştık. Bu arada çaktırmadan gözlerimi konuklarda gezdirerek Chanmi nerede diye baktım. Minho'nun kucağındaydı, üzerindeki beyaz elbiseyle peri gibi görünüyordu. Eline verdikleri oyuncakla oynarken etrafta olup bitenler umrunda değildi.
Chan'ın yanına gittiğimizde Jeongin'in kolundan çıkmıştım. Jeongin elini Chan'ın omzuna koyarak sesini kalınlaştırmış ve, "Miyoung'a iyi bak evlat." demişti. Salondaki herkes gülmeye başladı, biz de öyle. Chan da ellerini önünde birleştirirken saygıyla eğilmişti, yüzünde bir tebessüm vardı.
"Tabi efendim." diyince herkes tekrar gülmüştü. Jeongin son kez Chan'ın koluna vurduktan sonra diğerlerinin yanına döndü. Chan'ın koluna girip kalan yolu yürüdükten sonra yeminlerimizi etmiştik.
"Gelini öpebilirsiniz."
Chan ellerini yanaklarıma koyarak dudaklarıma kısa bir öpücük bırakıp çekildi. Salon alkış sesleriyle dolarken birbirimize gülümsedik.
•••
Chan bir yandan telefonda konuşurken diğer yandan da kucağına oturttuğu Chanmi'yi tutuyordu. Ben de valizlerimizi son kez kontrol ediyor ve eksik bir şey var mı diye bakıyordum.
Dün düğün bittikten sonra gelip ölü gibi uyumayı planlasak da Chanmi hastalandığı için biraz bile uyutmamıştı bizi. Birkaç saate uçağımız vardı, Avustralya'ya tatile gidecektik ve ben yolun nasıl geçeceğini hiç bilmiyordum. Annemler düğünden hemen sonra gitmişlerdi.
Valizin fermuarını kapatıp Chan'a döndüğümde, Chanmi'yi yatağa bıraktığını ve çocuğun neredeyse düşeceğini fark ederek koştum. Son anda düşmeden tuttuğumda Chan da irkilerek bana bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blueprint | Bang Chan
Fanfiction[Chan ile karşılaşana kadar, hayatımın ne kadar renksiz olduğunun farkında bile değildim. Aslında... sanırım hayatıma renk katan Chan'ın ta kendisiydi.] Kapak: @stay_rsn ♡♡