- Yazarın Anlatımı -
Miyoung kendini bildi bileli kabus görürdü. Son günlerde, kendisinin dövüldüğünü ve bebeğini kaybettiğini görüyordu. Bazen uykusunda sayıklıyordu ve Chan onu duyuyordu.
"Hayır, baba... özür dilerim..."
Böyle zamanlarda Miyoung'un elini sıkıca tutup ona destek olmaya çalışıyordu, işe de yarıyordu.
Ama sadece Miyoung kabus görmüyordu.
Belli etmemesine rağmen, Chan da zaman zaman kabus görüyordu. Kabuslarında; Miyoung ondan nefret ettiğini ve hayatını mahvettiğini söylüyor, onu terk ediyordu. Chan ise peşinden gitmek istese de bir adım bile atamıyordu. Bağırmaktan başka bir şey yapamıyordu Chan.
Şu anda da olduğu gibi.
Bayılan ve yüzü mosmor kesilen Miyoung'a bakarken göğsünde büyük bir ağırlık vardı Chan'ın. Titreyen ellerini cama koyarken hıçkırıklara boğuldu. Sevdiği kadın, resmen gözlerinin önünde can çekişiyordu.
"Miyoungah, uyan lütfen. Miyoung, lütfen..."
Elini birkaç kez cama vurdu, sanki Miyoung'u uyandırabilirmiş gibi. Hemşirelerden biri rahatsız olarak perdeyi çekince öylece kalakalmıştı.
Elini camdan çekip koridordaki sandalyelere oturdu. Dirseklerini dizine yaslayarak ellerini yüzüne kapattı ve sarsılarak ağlamaya devam etti.
"Benim... yüzümden..." dedi hıçkırıklarının arasında. Birisiyle konuşmak, olanları anlatmak istiyordu. Telefonunu çıkarıp kimi aradığına bakmadan telefonu kulağına götürdü. Bir kez çalan telefon hemen açılmış ve Minho'nun sesini duymuştu.
"Alo?" diyen Minho sadece sesli bir şekilde ağlayan arkadaşını duydu. Şaşkınlıkla, "Ağlıyor musun sen?" diye sorduğunda Chan kendini zar zor toparlayıp olanları ve bulundukları hastaneyi söyledi.
Minho telefonu kapatır kapatmaz bir yandan hazırlanmaya başlamış, bir yandan da diğerlerine haber vermişti. Olanları duyan çocuklar da en az Chan kadar korkmuş ve hemen yola koyulmuşlardı.
On beş dakika sonra hastaneye ilk ulaşan kişiler Seungmin ve Jisung olmuştu. İkisi de, koridorda ağlayan ve diğer insanların acıyarak baktığı Chan'a ilerledi hızlıca. Chan'ın üzerine bulaşan kanı görünce durumun ciddiyeti yüzlerine sertçe çarpmıştı.
"Hyung." dedi Jisung. Chan onların geldiğini anlayınca kalkıp sarıldı ikisine de. Teselli edilmeye ihtiyacı vardı.
"Benim yüzümden." demişti Chan, Seungmin onu tekrar yerine oturturken. "Bebeği aldıralım demişti. İzin vermedim. Şimdiyse sadece bebeğin değil, onun da hayatı tehlikede."
"Hayır, seninle alakası yok hyung." dedi Seungmin. O sırada bir doktor ve iki hemşire daha koşarak önlerinden geçmişti. Üçü de hızla Miyoung'un bulunduğu odaya girince Chan ayağa kalktı. Kapı kapanmadan hemen önce içerde baygın yatan Miyoung'u görmüştü. Yattığı yatak, bacaklarından itibaren kan içindeydi.
Seungmin ve Jisung da, sadece bir saniye bile olsa, gördükleri bu görüntü karşısında titremişlerdi.
"Hyung!" diye bağıran Jeongin, nefes nefese yanlarına geldiğinde, taş kesilmiş olan üçlüye şaşkınlıkla baktı. "Ne oldu size?"
"Şey," diye mırıldandı Seungmin. "Durum ciddi."
Diğerleri de geldiğinde bir süre Chan'ı sakinleştirmeye çalıştılar. Odanın kapısı açılıp da sedyeyle Miyoung'u çıkardıklarında hepsi ayaklanmıştı.
Chan Miyoung'un peşinden giderken Minho da doktora yaklaştı. "Durumu nedir?" diye sorduğunda doktor sıkıntıyla nefes verdi.
"Biz elimizden geleni yaptık. Bu gece yoğunbakımda kalacak. Uyanır mı bilmiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blueprint | Bang Chan
Fanfiction[Chan ile karşılaşana kadar, hayatımın ne kadar renksiz olduğunun farkında bile değildim. Aslında... sanırım hayatıma renk katan Chan'ın ta kendisiydi.] Kapak: @stay_rsn ♡♡