20-

137 14 4
                                    

Zaman. Her geçen saniye Seokjin için kaybolan umut kırıntısı demekti. Tam iki gün olmuştu Taehyung'un mektubunu bulalı. O zamandan beri gözünü bir kez kırpmamış ve telefonla gelecek bir haber bekliyordu. Neden? Nasıl fark edemedim günden güne öldüğünü? Biraz gözlerimi açsaydım şimdi yanımda olacaktı. Düşünceler kafasına teker teker çakılmıştı. Kendini suçlamadan duramıyordu Seokjin, sevgilisinin bir bakışıyla her şeyi anlayabileceğini düşünmüştü hep.

Yanıldığını en acı yolla öğrendi, Taehyung hep haykırmış, görsün istemişti ama Seokjin görmemişti içinde çıkan yangınları, iyileştiğine inanmak istedi her zaman. Taehyung bu hastalıkla tek başına mücadele etmiş ve kaybetmişti. Mektubunda ruhumuzun son kırıntıları da yok olmadan gitmeliyim...demişti. Hani? Ruh neredeydi ki? Taehyung kendisiyle beraber paylaştıkları ruhu ve Seokjin'in galaksilerini de yanında götürmüştü. Silkelendi Seokjin, etrafında evin çeşitli yerlerine dağılmış arkadaşları da onun gibi haber bekliyorlardı ama Taehyung ölmemişti ki, belki de bedeni kıyıya vurmuş ve kurtulmuştu. Sevgilisinin ölümüne asla ihtimal vermedi Seokjin. Evet evet, ona geri dönecekti. Düşüncelerini çalan telefonu böldü. Bilinmeyen bir numaraydı, iyi bir haber almak umuduyla bekletmeden açtı.

"Efendim?"

"Kim Seokjin ile görüşüyorum değil mi?"

"Evet buyrun benim."

"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ancak...ben eşinizi arayan ekibin lideri Mark Tuan, yarım saat önce arama bölgesinden bir ceset çıkarttık. Eşiniz olduğunu düşünüyoruz, doğrulama için adli tıbba gelmeniz gerek."

Duyduğu cümleler kulağında yankılanırken elindeki telefonu yere düşürdü Seokjin. Doğru muydu? Ölmüş müydü canından çok sevdiği adam? Ama düşünüyoruz demişti değil mi? O olmayabilirdi. Arkadaşları konuşmayı duymanın getirdiği yıkılmışlık hissiyle ağlasa da Seokjin güçlü duruyordu, ağlayamazdı gidip sevgilisi olup olmadığını öğrenmeliydi. Jimin'e döndü. "B-ben gidiyorum benim...benim kontrol etmem gerekiyor."

"Tamam, seninle geleceğim." Seokjin kafasıyla onayladığında Jimin montlarını almak için salondan çıktı. Tek tek arkadaşlarının gözlerine baktı Seokjin, dik durma çabaları yüzlerini görene kadardı, hepsi ağlıyor ya da gözleri dolmuştu, çoğu inanıyordu onun Taehyung olduğuna. Seokjin emin olmalıydı ama "Güçlü durun, yalvarırım böyle yapmayın."

"Seokjin..."

Odada onunla konuşacak cesareti olan tek kişi Yoongi olmuştu, o da sadece adını söyleyebildi. Diğerleri sanki konuşssalar Seokjin kırılıp parçalara ayrılacak gibi hissediyordu. O sırada gelen Jimin ile hızla evden çıkarak adamın bahsettiği yere gitmeye başladılar. Çok geçmeden adı kocaman harflerle yazılmış gri büyükçe bir bina önünde durdular. Adli Tıp. Ruhunun daraldığını hissetti Seokjin. Elleri titriyordu, bunu fark eden arkadaşı elini tutarak güçlü durmaya çalışıyordu, Taehyung ve Jimin'in arasındaki bağı ve sevgiyi biliyordu Seokjin. Dolu gözlerle arkadaşına baktı Jimin ve kaçınılmaz sona doğru götürdü onu. "Hadi Seokjin, gidelim."

Yavaş adımlarla içeri girdiklerinde etrafta bir sürü insan gördüler. Ağlayan kendini parçalayan insanlar. Kayıpları olan insanlar... Görevlinin yönlendirmesiyle geldikleri odanın önünde bekliyordu Jimin,Seokjin içeri girdiğinden beri tuttuğu yaşlarını serbest bıraktı. Seokjin ise sedyenin üzerinde beyaz çarşafla örtülü bedene ilerlerken aklını kaybetmişti, titreyen elleriyle örtüyü kaldırdığında dünya durdu, boğazı yırtılana kadar bağırmak istedi ama yapamadı. Kim Taehyung, sevgilisi, kalbinin yegâne sahibi solmuş teniyle önünde uzanıyordu şimdi. Gerçekten gitmiş miydi yani? Bırakmıştı sevgilisini.

Dizleri artık taşıyamıyordu Seokjin'i. Yaşları bu kadar durduğumuz yeter diyerek firar etmişti göz pınarlarından. Dizlerinin üzerine çöktü. Bu olamazdı, orada yatan Taehyung olamazdı. Sevgilisi onu bırakıp gitmezdi değil mi? Bir kez daha baktığında kahreden gerçek zihnine bir balyoz gibi indi. O lanet sedyede yatan benim ruhum.

Ayağa kalktı, dizleri ona ihanet etti yeniden düştü. Kalktı, yeniden düştü. En sonunda pes eder gibi omuzlarını düşürdü, dizleri üstünde dururken çarşafın altından soğuk ellerini buldu sevgilisinin. Her daim sıcacık olan ellerinde hayat yoktu artık. Ağlaması şiddetlendiğinde alnını eline yasladı. Göz yaşları Taehyung'un bedenini ıslatıyordu şimdi. Omuzları sarsılarak ağladı belki yarım saat. Sonunda biraz olsun yatıştığında kıpkırmızı gözlerle kafasını kaldırıp güzel yüzüne baktı sevgilisinin. Dudakları kıvrılmıyordu, yanakları çökmüştü, gözleri...aşık olduğu siyah gözlerini göremiyordu Seokjin. Elleri saçlarında dolaşırken burukça gülümsedi.

"Ben geldim sevgilim, sen benden kaçtın,beni üzmekten kaçtın ama ben sana geldim. Beni duyabiliyor musun Taehyung? Söz vermiştik biz hani? O zaman neden ellerin soğuk? bak ben geldim neden bana sarılmıyorsun sevgilim? Sen gitmedin değil mi? Beni bırakıp gitmezsin ki sen. Hadi kalk artık ben senin sıcaklığına alışmışken bu kadar soğuk olmak yakışmıyor sana. Mektubunu okudum...Sadece neden diye sormak istiyorum. Neden bana anlatmadın sevgilim? Neden tek başına mücadele ettin? Benim üzülmemem için gittiğini yazmışsın. Ben üzüldüğümde bile sana sığınırken. Bana mutlu olup hayatıma devam etmem gerektiğini yazmışsın, benim hayatım tamamen sen olmuşken. Ruhumuza iyi bak yazmışsın Taehyung. Benim ruhum sen yokken nasıl iyi olsun be adam? Yalvarırım kalk, kalk ayrı geçirdiğimiz 5 günün hesabını ver bana Tae. Kalbimi bu kadar kırmanın hesabını ver bana."

Gözlerinden düşen yaşları silemeden yenileri eklenirken devam etti. "Sana zarar veren kendimde olsa uzaklaştıracağım demiştin bana, o an nefesim kesildi benim. Sensiz ne yaparım ben Taehyung? Yüzünü görmediğim her an benim için eziyetten farksızken şimdi aramıza bir sonsuzluk girdi. Geldiğinde kalbimde açan papatyaların solmaya başladığını hissediyorum sevgilim. Onlar sen olmadan var olabilir miydi ki? Taehyung, sen benim ilk ve son aşkımsın. Kalk yalvarırım kalk."

Yavaşlayan ağlaması sevgilisini inceledikçe artmaya başladı, buz kesen bedeni, morarmış dudakları ve ıslak saçları. Her detayı içini burkuyor ve kalbini parçalara ayırıyordu. Elleri yanaklarında dolaşırken aklına doldu anıları, yeniden ağladı.

"Hazel gibi oldum demiştin Taehyung ama Gus oldun aslında. Aniden gidişin etrafındaki herkesi mahvetti. Yine de...bana kısa sürede bir sonsuzluk verdin, bunun için sana minnettarım sevgilim."

Seokjin ellerini yanağından çekmeden derin bir öpücük kondurdu yanağına, sonra hayatı çekilmiş dudaklarına bir öpücük bıraktı. Veda öpücüğü. Zorlukla ayağa kalktı, son kez baktı sevdiği adama. Bakışlarındaki hüzün akarak tüm bedenine ulaşmıştı. Yanında duran adama bir şey söylemesine gerek yoktu, zaten anlamıştı o bedenin kim olduğunu. Seokjin odadan çıktığında şiş gözlerle kendisine bakan arkadaşına sarıldı sıkıca, az önce yeterince ağlamamış gibi daha çok ağlamaya başladı. Jimin anlamıştı, arkadaşının kaybı için ağlarken Seokjin'in saçlarını okşadı. İkili ayrıldığında Seokjin'in bedeni daha fazla dayanamamıştı, son sözlerini söyledi ve olduğu yere yığıldı

"Kim Taehyung artık yok."

Saudade | Taejin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin