Deney |5|

1.4K 102 7
                                    

Umut bütün gece boyunca uyanık kalmıştı. Bu insanlara güvenmekte oldukça dikkatliydi. Kendisine ayırılan yatakta sadece uzanmış ama hiç uyumamıştı. Tam uyacağı sırada kapının açılma sesi ile kendine geldi ve içeriye giren Zeynep'i görünce, yorgun gözleri ile ona baktı. Zeynep ise onu uyandırmaya gelmişti.

"Kalksana uykucu."

Umut biraz kafasını salladıktan sonra ayağa kalktı ve elleriyle yüzünü ovuşturduktan sonra odasından çıkıp lavaboya gitti. İlginçtiki; çeşmeden su geliyordu ve Umut yüzünü yıkadıktan sonra kendini biraz daha iyi hisseti ama hâlâ yorgundu. Tam lavabodan çıktığı anda zeynebi gördü.

"Kahvaltı hazır, hadi aşağıya gel."

Umut hâlâ biraz tedirgindi ama bu insanlara güvenmeye başlamıştı. Aşağıya indiğinde Mert dışında herkesin sofrada olduğunu gördü. Sakin bir şekilde boş bir sandalyeye oturdu ve meraklı bir şekilde etrafına baktıktan sonra sordu.

"Mert nerde?"

"Hüseyin'in cansız bedenini gömmeye gitti yada ondan geriye ne kaldıysa," diyerek atıldı Ahmet.

"Ahh... Ölümü oldukça acı verici oldu. Keşke bir cenazesinide yapabilseydik ama bu o kadarda güvenli olmaya bilir," diyerek ekledi Zeynep.

Umut cevabını aldıktan sonra sustu ve tabağındaki yemeğe baktı. Onlara verdiği abur cuburdu bu. Umut, o soruyu sorduğu için biraz pişman olmuştu ama onun bir suçu yoktu. Yavaşça yemeğini yemeye başladı. Yemek boyunca hiç konuşmadı. Yemek bittiğinde yine sessiz bir şekilde yemekten kaltı ve kendisine verilen odaya çıktı. Pencereden bakıyor ve elindeki bıçakla oynuyordu. Oldukça dertliydi. Hayat artık ona çok sıkıcı geliyordu, hayat onu çok sıkıyordu. Hergün korkunç ölümler, parçalanmış cesetler, yürüyen cesetler görmekten bıkmıştı ama yine onu hayatta tutan bir umut vardı. Her ne kadar en büyük çare olan Hasan'ın ölmesine rağmen...

Bu felakete karşı bir çare bulması oldukça zordu. Belkide hasan bunu yapabilirdi ama kendisinin bunu nasıl yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Bunları düşünürken kapının açılması ile kafasını o yöne çevirdi. Bu yine Zeynep'ti. Bu kız sanki Umut'la yakından ilgileniyordu. Zeynep yavaş bir şekilde yürüyerek Umut'un yanına geldi.

"iyi misin?" Dedi ve gözlerini büyüttü.

"Evet," diyerek, yapmacık bir cevap verdi.

"hmm... Arabanda bir mikroskop ve pek çok kimyasal madde var. Onlarla ne yapıyorsun?"

Umut başlarda bunu anlatmak istemedi ama içinden gelen his ona anlatması için onay vermiş gibiydi. Umut sakin bir şekilde her şeyi anlatmaya başladı.

"Bu hastalığı çıkaran kişiyi tanıyordum. Bu felaket çıktığı zaman başlarda bunu, onun yapacağı aklıma gelmemişti ama sonradan bunların onun yapabileceğini düşündüm."

Zeynep duydukları karşısında oldukça şaşırdı ve merkalı bir şekilde sormaya başladı.

"O kim?"

"O Hasan. Bir kaza sonucunda bu felaketi çıkarmıştı ve bunun en büyük çaresi yine Hasan'ın olduğunu biliyordum ve onu yanıma aldım. Yanımızda bu hastalığı incelemek için bazı malzemeler aldık ve yola koyulduk. Ama o öldü. Belkide buna çare bulacak tek kişi oydu ama artık o yok! Şimdi ne yapacağımı hiç bilemiyorum. İnsanlığın sonu geldi herhalde."

"Sen! buna bir çözüm bulamaz mısın? Nede olsan onun arkadaşıymışsın."

"Onunla pek samimi değildim ama yinede bunun için uğraşacağım."

Umut sözlerini bitirir bitirmez ayağa kalktı ve hızlı bir şekilde evden çıkıp malzemeleri eve taşımaya başladı. Bunu gören diğer kişiler, Umut'u soru yağmuruna tuttu ama Zeynep, onalara her şeyi anlattı ve onları sakinleştirip, Umut'un rahat bir şekilde çalışmasını sağladı. Umut bütün eşyaları eve taşıdıktan sonra yeniden dışarıya çıktı ve etrafı incelemeye başladı. İlk kez bir aylak görmek istiyordu ama etrafta bir aylak bile yoktu. Sokaklarda aylak aramaya başladı ve en sonunda yerde yatan bir aylak gördü. Aylak ayağa kalkamıyordu ve Umut'u görünce ona doğru gitmeye çalıştı ama çabaları boşunaydı. Umut, aylağın ağzının etrafını bir iple sarar ve aylağın ağzı ip ile dolar. Sonara aylağı, ayağından tutup eve doğru sürüklemeye başlar.

Eve vardığında, evin yakınına aylağı bırakır ve sonara aylağın kolundan bir parça çürümüş et koparır. Et ile eve girer ve içerdekiler Umut'un ne yaptığını sorarlar ama Umut tek bir şey söyler.

"İnsanlığı kurtarmaya çalışıyorum ve beni rahat bırakırsanız işimi rahat bir şekilde yapabilirim.

"Sen nesin? Bilim adamı mı?" Dedi Betül.

"Bilim adamı diye bir şey kalmadı artık. Bilim insanı diyorlar artık ve ben bir doktorum."

Bundan sonraki soruların hiç birine cevap vermez ve odasına çıkar, kapıyı kilitler. Aylaktan kopardığı eti incelemeyebaşlar. Umut inceledikçe şaşırmaya devam eder çünkü aylağın hücresinde hiç bir değişiklik yoktur, sadece hücreyi küf mantarı kaplamıştır; normal bir küf mantarı.
Umut bunu görünce oldukça şaşırdı çünkü aylakların hücrelerinde hiç bir değişiklik yoktu, normal bir insanın hücresi ile nerdeyse aynıdır ama nasıl oluyorda bu ölüler hareket edebiliyorlar?

Umut biraz daha düşündükten sonra aklına bir şey gelir ve hemen aylağın yanına gider. Aylağı biraz baktıktan sonra derin bir nefes alır ve kafasını parçaliyarak beynini çıkararır.
Hızlı bir şekilde odasına geri döner ve beyini incelemeye başlar. Beyin normal bir beyinden farkı: ölü olması dışında sadece bir virüsün bulunmasıydı. Bu virüs, Hasan'ın ölümsüzlüğu bulmaya çalışırken RNA'sını yeniden yapılandırdığı virüstü.

Umut bu virüsün yapısını ve edindiği bilgileri not aldı ve bir süre boyunca kimyasal denklemler kurdu, mol sayılarıni hesapladı, bu virüse karşı bir panzehir aramaya başladı. Uzun çabalar sonra bu virüse karşı yeni bir panzehir geliştirdi ve elindeki malzemeler ile bu panzehiri, virüslerin üstüne döktü ve olup bitenleri incelemeye başladı. O zehir oldukça güçlüydü ama bunu, virüslerin üstüne döktüğü zaman.... Panzehir delicesine köpürmeye başlamıştı ve bir süre sonra panzehir tamamen buharlaşmıştı ama virüslere en ufak bir şey bile olmamıştı. Uzun süre inceledikten sonra bu virüslerin etrafı hidrojen ile çevirili olduğunu gördü ama bu tek yapılı hidrojen oldukça büyük bir enerjiye sahipti ve bunun bulunduğu tek yer güneşti.

Nasıl oluyordu bu kadar yüksek miktarlı bir enerjiye sahip bir virüs bu enerjiyi kontrol edebiliyordu? Nasıl oluyorda bu virüse, hidrojen bombası yani tek yapılı hidrojen (H) virüse hiçbir şekilde etkilemiyordu?


Arkadaş, bu bölüm biraz fazla bilimsel ve kimyaslal bir bölüm oldu. Sanırım bu bölümde bilime ve kimyaya ters düşen bilgiler var. Mesela hidrojen bombası olarak adlandırıoen tekli hidrijon... Ama neyse, ben hikayeyi zevk alın diye yazıyorum.
Umarım zevk alıyorsunuzdur ve
Y O R U M L A R Ö N E M L İ, bunu büyük harfler ve boşluk bırakarak yazıyorum ki ne kadar ciddi olduğumu anlayın.

İyi okumalar...

Multimedia'daki Zeynep; internetten buldum, ünlü birisi mi, bilmiyorum.
En yakın zamanda diğer karakterlerin resimlerini atarım.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin