O tipsiz suratı ile sırıtıp duran Mehmet, Umut'a tip tip bakıyordu. Bir elinde anahtar diğer elinde ise silah vardı. Anahtarı indirip, silahı Umut'a tuttu ve "see you later..." dedi. Tam tetiğe basacağı sırada, Mehmet yere devrildi ve arkasından ona tekme atan kişinin kim olduğunu bakmak için başını çevirdiğinde tanımadığı bir kız gördü, bu kız Sima'ydı.
Suratı çevirdiği anda, Sima yüzüne bir tekme daha patlattı. Yerde açı içinde kıvranıp duran Mehmet ne yapacağını düşünüyordu ama öfkesi doğru dürüst düşünmesini engelliyordu. Anahtar bir yana, silah bir yana savrulmuştu. Mehmet hızlıca ayağa kalkıp Sima'nın üstünde kızgın bir boğa gibi koştu. Sima'nın üstüne atlayacağı sırada ona yandan birisi çarparak Mehmet'i duvara yapıştırdı.
Bir tır gibi Mehmet'e çarpan Umut... Mehmet kendine çabuk gelerek yeniden saldırıya geçer. Mehmet hızla Umut'un üstüne yürür. Umut öncelikle Sima'yı biraz geriye itip onun güvenliğini sağlamaya çalışır sonra da Umut'ta, Mehmet'in üstüne yürür.
İlk darbe Mehmet'ten gelir ama Umut kafasını eğerek o darbeden kurtulur. Mehmet çok hızlı bir şekilde yumruk atmaya devam eder. Bir, iki, üç derken Umut, bütün yumruklardan kaçamaz ve bir yumruk darbesi yer ve daha henüz toparlanmadan ikincisini, üçüncüsünü yer. Umut yere devrilir ve Mehmet'te onun üstüne çıkmaya çalışıp, yumruk atmaya devam etmeyi amaçlar.
Ama Umut'un direnişleri sonuç verip Mehmet'i de yere devirir. Yerde kalan Mehmet'in toparlanmasına izin vermeyen Umut, onu tekmelemeye başlar.Mehmet yüzünü darbelerden korumak için kollarını kullanır ama tekmeler çok sert olduğundan kolları da bu darbelere zor dayanır. Yerden kalkmak için uğraşan Mehmet bir darbe daha alır ama bu sefer Umut, Mehmet'in üstüne zıplayarak dirsek çakar.
Mehmet acı içinde inlerken... Umut hâlâ Mehmet'e tekmeye atmaya devam eder. Sima'nın sesi ile bunu keser ve kendisine seslenen Sima'ya bakar. "Hadi Umut! Anahtarı aldım, gidelim." dedi Sima. Umut, Sima'ya doğru ilerlemeye başladı ama arkasından biri sırtına sert bir cisim ile vurarark Umut'u yere serir. Arkasından onu vuran Mehmet, sonara yerde onu yumruklamaya devam eder.
Sima bunu görünce hemen oraya doğru koşar ve Mehmet'in boynuna atlar, elindeki bıçağı Mehmet'in alt çenesine yerleştirdi ve büyük bir hızla bıçağı yukarıya çeker. Bıçak derin bir yara izi bırakmıştı Mehmet'in yüzünde. Mehmet'in yüzünden kan fışkırıyordu, Mehmet acı içinde çığlıklar atıyordu. Yara izi alt çenesinden başlayıp, gözünü de kesip, alnında son buluyordu. Mehmet artık tek gözlüydü.
Sima, yerde yatan Umut'u ayağa kaldırmaya çalışıyordu ama Umut'un yürüyecek hali yoktu, sırtına aldığı sert darbe nedeni ile. Sima, Umut'un yürüyemiyeceğini anlayınca onun koluna girer ve ona destek olarak arabanın yanına giderler. Herkes onları bekliyordu ve sonunda burdan gidebileceklerdi.
Mert, Umut'un halini görünce hemen Sima'ya yardım eder, onu arabaya bindirirler. Hâlâ çatışma devam ediyordu. Neyse ki kimse ölmemişti ama fire warriors askerleri onları köşeye sıkıştırmak üzereydi. Her ne kadar fire warriors askerleri, onları kapana kıstırmak üzere olsalarda en az dört kişi kaybetmişlerdi. Bu onlar için tam bir psikolojik yıkıntıydı, bu gurup için büyük bir avantajdı.
Sürücü koltuğuna geçen Mert arabayı çalıştırdı. Gitmek üzereyken, Fire warriors askerleri arabaya ateş etmeye başlamışlardı. Buna karşılık Umut, cantasındaki el bombalarını çıkardı ve birini camdan fire warriors askerlerinin bulunduğu kısma attı. Patlama ile bütün fire warriors askerleri telaşa kapandı, ne yapacaklarını şaşırdılar. Patlama tam diblerinde olmasına rağmen kimse zarar görmemişti ama kulak zarlarını patlatacak güçlükte bir ses yayıldı, kafalarının içinde bir çınlama sesi oluştu.
Patlama ile telaşa kapılan fire warriors askerlerini bu sefer gurup arabanın camlarından dışarıya çıkardıkları silahlardan ateş etmeye başlamışlardı ve bu fire warriors askerlerini oldukça şaşırtmıştı. Mert çıkış kapısına doğru ilerliyordu ama kapı kapalıydı bu yüzden Umut bir el bombasınıda kapıya doğru fırlattı.
Kapının tam dibinde patlayan bomba kapıyı param parça etgi ve Mert hızını iyice artırarak bu şehirden uzaklaşmaya başladılar.
Mehmet odasında hâlâ kesilmiş gözünü tutarak aklını kaçırıyrodu. Tüm gücü ile bağırıyordu. "Ulan 'Sima' denen orospu! sana bunu göstereceğim! Sana bunu ödeteceğim! Senin iki gözünüde çıkaracağım! Etini aylaklara atacağım! Siz göreceksin lan! Özelliklede sen Sima kahpesi..." ağzı yırtılacak kadar bağırıyordu ve bu bağırışları duyan askerler, Mehmet'e ne olduğunu öğrenmek için içeriye girerler.
Gördükleri manzara karşısında irkilirler, Mehmet'in gözü çok kötü görünüyordu, onu gören kimse kusmamak için kendini zor tutuyordu. Mehmet ayağa kalkarak kapıya yöneldi ve ona bakan askerlerine bağırmaya başladı "çekilin önümden beceriksizler!" dedi sinirli bir şekilde. Mehmet dışarıya çıktığında gördüğü manzara onu çok daha sinirlendirmişti.
Kapı kırılmış, heryer darmadağndı. Askerlerin bazıları ise kırılan kapı yüzünden telaşlanıp sağa sola kaçışmaya başladılar. Mehmet kaşlarını çatarak etrafına baktı, yüzü yeteri kadar çirkin değilmişken bir de kaşlarını çatması onu iyice bir canavara çevirmişti. Etrafındaki askerlerini azarlamaya başladı "sizi gidi işe yaramzalar! Bir avuç herifin üstesinden gelemediniz. Ne diye kaçışıyorsunuz? Ve hemen şu kapıyı tamir edin lan! Aylaklar gelmesin. Zaten o kadar silah sesinden sonra burası birazdan aylak kaynar. Hepiniz birer beceriksisiniz! Lanet olsun sizi, Allah belanızı versin, geri zakalılar! Daha ne duruyorsunuz? İşe koyulun!" boğazını kuruduğu için bundan sonra bir şey diyemedi.
Mehmet'in emirlerine rağmen, o kadar azara rağmen hâlâ kendilerine gelememişti fire warriors askerleri. Bir süre sonra azda olsa kendilerine gelmişlerdi ve kapının önüne bir kamyon getirerek içeriye aylakların girmesini engellemişlerdi.
O sırada, balkondan Mehmet'i izleyen birisi. Ona irenerek bakar. Onun kan içinde kalmış suratına daha fazla dayamayıp içeriye girer. Kafasını olumsuz anlamda sallayarak konuşur...
"Mehmet... Sen bittin oğlum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Ficção CientíficaHiçbir kokunun bastıramayacağı, çürümüş cesetlerden yayılan nâhoş kokular hakim oluyordu etrafa... Hiçbir yağmurun seyreltemeyeceği kadar hatta damlalar düştükçe çoğalan kanlı göletler... Üstünde yürüyen çürümüş cesetler...