*Umut'un ağzından*
Bacağıma birisi dokunuyordu ve bunun etkisi ile gözlerim açıldı. Bacağıma baktığım sırada bir aylak gördüm. Aylağı görür görmez geri şıçramaya çalıştım. Fakat bunu denemeye çalıştığımda tüm kemiklerim sızlamaya başladı. Acı her yerime işliyordu ve buna direnmek için dişlerimi birbirine kenetliyordum. Uzun süre üstümdeki ağrı geçmedi. En sonda biraz rahatladım ve yeniden aylağa döndüm. Aylak bana ulaşamıyordu çünkü kar motorunun altında kalmıştı.
Aylak sadece ayağımı kolu ile tutuyordu ama bir şey yapamıyordu. Etrafıma baktım... Aklıma bir şey geldi: fire warriors askerleri. Olamaz! Onlar şimdi benim guruba doğru gidiyor olabilirdi. Hemen kendimi toparlamaya çalıştım ama yine her yerim sızlamaya başladı. Yerde sürünerek silahıma uzandım ve tek kurşunla aylağı öldürdüm. Silahımda susturucu olduğu için çok şanslıydım.
Acaba şimdi Sima ne yapıyordur? Ona, kendimi dikkat etmem için söz vermiştim. Ahh... Affet beni sevgilim ama şu an benden daha beter bir durumda olabilirsin. Hadi Umut! Bunu yapabilirsin... Kendime destek veriyordum. Kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve kar motorsikletine doğru ilerledim. İlerlerken bir anda bacağıma büyük bir sızlama hissettim. Bu acıya direnemedim ve dizlerim üstüne düştüm. Ayağımı kontrol ettiğimde; bir kesik vardı. Ciddi bir şey değildi ama üstüne gelen bilmediğim bir madde fena yakıyordu yaramı. Bir süre derin nefes alıp vermeye başladım.
Kendimi iyice toparladıktan sonra ayağa kalktım ve yolu yarıladığım kar motorsikletine ilerledim. Ayağım hâlâ acıyordu ama kar motoruna varmıştım. Kendimi onun üstüne bıraktım ve bir süre sonra motoru çalıştırdım. Yaralı bir şekilde otele doğru ilerlemeye başladım. Yarı baygın bir şekilde motoru sürüyordum.
***
Gözlerim yavaş yavaş yeniden kapanmaya başlıyordu ama otele varmama çok az kalmıştı. Fakat iyice kendimden geçiyordum. Oteli bulanık bir şekilde görmeye başladım. Bir süre sonra gözlerim tamamen kapandı.
***
**
*Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu iyi biliyordum. Revir olarak kullandığımız oda. Arkadaşlarım beni bulup buraya getirmiş olmalıydı. Yaralarım artık hiç acımıyordu ve hepside sargılıydı. Ağzımın çok kuru olduğunu hissettim ve yanda duran su şişesine uzandım. Suyu lıkır lıkır içmeye başladım. O sırada kapı açıldı ve karşımda duran kişiyi görünce şok oldum. O kişiyi gördüğümde öksürmüştüm su içerken ve bu nedenle suyun bir kısmı burnumdan çıkmıştı. Beynime kadar giren su oldukça acı verici bir baş ağrısı yarattı. Ama bunu düşenmenin hiç sırası değildi çünkü karşımda Mehmet duruyordu.
"Vay vay vay... Bizim uykucu kendine gelebilmiş."
"Se- senin burada ne işin var?"
"Boş versene bunu! Sima nerede?"
Sorduğu soruya çok şaşırmıştım. Eğer Sima burada değilse... Şimdi neredeydi? Bir şey çıkmıyordu ağzımdan. Sadece Sima'nın nerede olduğunu düşünüyordum ama bu düşüncemi Mehmet'in sesi bozdu.
"Sima nerede? Çabuk konuşsan iyi olur."
"Yerini bilsemde sana söylemiyeceğim!"
"Göreceğiz..." bir kahkaha attı, şeytani bir kahkaha. 'Muhahaha...' tarzında bir kahkaha. Gerçekten berbat bir gülüştü.
"Bu ne çirkin bir gülüş?" dedim tiksinerek.
Konuşmadı benimle ve bana tip tip baktı. Mehmet hemen dışarıya çıktı ve ben de odada kala kaldım. Çok korkuyordum çünkü Sima kim bilir nerelerdeydi... Ama bir yandan da seviniyordum çünkü benim biricik sevgilim bu caninin eline geçerse... Bunları düşünmek bile istemiyorum. Ama Sima dışında diğer gurubumun üyeleri neredeydi? Acaba hepsi kaçtı mı? Yoksa bu ibne onları ölürdü mü? Bu aklıma gelince tüylerim ürperdi. Ama yine de içimde onların şu an yaşıyor olduğuna dair düşüncelerim vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Ciencia FicciónHiçbir kokunun bastıramayacağı, çürümüş cesetlerden yayılan nâhoş kokular hakim oluyordu etrafa... Hiçbir yağmurun seyreltemeyeceği kadar hatta damlalar düştükçe çoğalan kanlı göletler... Üstünde yürüyen çürümüş cesetler...