Sırtım ve boynumdaki hafif ağrılarla gözümü açtığımda etrafın karanlık olduğunu fark ettim. Kafamı yasladığım sert ve ince şeyin ne olduğuna bakmak için başımı çevirdiğimde bunun bir kol olduğunu gördüm. Sahibini aradığımda gördüğüm yüz uykumu tamamen dağıtmış ve aklımı başıma getirmişti.
Adrien'ın kolunun üstünde uyuyakalmıştım! Hem de muhtemelen bir iki saatten de fazla olmuştu çünkü şu an hava kararmıştı. Kafamı hızlı ama Adrien'ı uyandırmayacak şekilde kolundan çektim ve yatakta doğruldum. Dix ne yapmıştı acaba?
Uyuyakalmasaydım ona krallığa göndermesi için bir mektup yazacaktım ama hava kararmıştı ve şu anda kimseyi bulması mümkün değildi o yüzden şu anlık bu işi kafamda sonraya erteledim.
Başımın hafifçe sızladığını ayrımsadığımda kısa bir an nedenini sorguladım ama hafızam beni yanıltmayarak ağlayarak uyuyakaldığımı hatırlattı.
"Saçmalama Marinette, cidden ağlamış olamazsın ama!" Kendi kendime söylenirken yatağın yanındaki gaz lambasını aradım. Bulduğumda çabucak yaktım ve ışığın Adrien'ın yüzüne vurup onu uyandırmasını engellemek için odanın diğer ucuna gittim.
Kapının hemen kenarında olan aynada üstüme bakıp uyuduğum için kırışmış elbisemi düzelttim ve Dix'i bulup bavulları almak için odadan çıktım.
Koridor boyunca lambaların yakıldığını gördüğümden lambayı elime almamış odadaki küçük masaya bırakmıştım. Adrien da uyanınca lamba aramazdı hem böylece. Uyandığında ilacını alması gerekiyordu bu yüzden etrafa bakınarak zaman kaybetmedim ve biz geldiğimizde boş olan diğer odanın yolunu tuttum.
Dix'in söylediği gibi 158 numaralı odayı bulduğumda kapıyı tıklattım ve açılmasını bekledim. İçeriden gelen seslerden sonra kapı açıldı ve telaşlı bir yüz ile bana bakan Dix'i gördüm.
"Bavulları almaya gelmiştim..."
"Ah, hemen Prenses Marinette. Ben aslında odanızın kapısını tıklattım ama açan olmayınca rahatsız etmek istemedim, belki şey hani yeni evlisin-"
"Anladım Dix, teşekkürler ama uyuyakalmışım ben, Adrien hasta zaten."
İki tane olan bavullara baktığımda Adrien'ın neden iki bavul getirme ihtiyacı duyduğunu sorguluyordum, iki tane bavulu ne ile doldurmuş olabilirdi ki? Ben bile yanıma bavul almamış yalnızca bir çanta almışken...
"Prenses Marinette, yardım etmemi ister misiniz, oldukça ağır gözüküyorlar?" Minnetle ona döndüm ve başımı salladım. Birlikte odaya doğru giderken
"Haberciyi yarın yollamayı düşünüyorum, hava karardı zaten ama biraz bekler misin hemen mektubu yazayım odada?"
"Tabii ki Prenses Marinette."
Odaya vardığımızda kapıyı açmak için elimi elbisemin cebine götürüp anahtarı aradım ama bulamadım. Mecburen kapıyı çalmak zorundaydım. Adrien'ın uyuduktan sonra kapıyı açabilecek kadar iyi olduğunu umuyordum.
Çaldıktan saniyeler sonra açılan kapıdan gözüken sarı saçları görmek yüreğime su serpti. Adrien ben olduğumu görünce kapıyı sonuna kadar açtı. İçeri geçtiğimde hemen Adrien'a küçük bir açıklama yaptım ve masaya oturup Chloe'ye babasına Adrien'ın hastalığının geçmediğini ve şu anda küçük bir konaklama yerinde kaldığımızı, güvenlik nedenlerinden ötürü yeri burada yazamadığımı ama endişelenecek bir şey olmadığını bildirmesini istediğim bir mektup yazdım.
Bu iş bittikten sonra zarfın içine koyarak Dix'e verdim.
"Sabah uyandığında bizim yanımıza gelmeden önce güvenebileceğinden emin olduğun bir ulak bul ve Prenses Chloe'ye ulaşmasını sağla." Başını sallayıp gittikten sonra Chloe'ye yazmakla iyi mi yaptığımı sorguladım. Emilie teyzeye yazamazdım çok endişelenirdi, Kral Gabriel ise derhal Adrien'ı burdan almak için bir dolu adam yollardı. Chloe'nin ortamı yumuşatarak bu haberi duyurabileceğinden emindim.
Kafamı yatakta arkasına koyduğu yastıklar sayesinde hafif dik olarak oturan Adrien'a çevirdiğimde gözlerinin yarım açık olduğunu ve alnında boncuk boncuk terler biriktiğini fark ettim. Hemen yanına gittim.
"Adrien... Adrien iyi misin?" Belli belirsiz başını olumlu olarak salladığında hafifçe gülümsedim. Ben mektup yazarken Emilie teyzenin verdiği ilacı almasını söylemiştim, ilaç birazdan etkisini gösterir diye düşünüyordum.
Yastıkları yeniden yatay pozisyona getirdim ve onu nazikçe tutarak geri yatırdım. Alnına her ihtimale karşılık bir ıslak bez koydum ve yine başucuna oturdum.
Ne zaman iyileşeceğini bilmiyordum ama çabuk olsa iyi olurdu. Onu böyle karşımda hasta bir şekilde görmeyi sevmemiştim, hem de hiç...
>><<<>>><<
Adrien arada kabus görüp uyandığı ve benim başından uyumak için bile ayrılamadığım gece bittiğinde Adrien sonunda ilacın da sayesinde artık daha iyi gözüküyordu. Dix tanıdığı bir ulak bulduğunu ve onun en geç yarın geri dönüp Chloe'den haberleri getireceğini söylemişti. Şimdi yapılacak tek şey bekleyip Adrien'ın mümkün olan en kısa zamanda bu sefer tamamen iyileşmesini beklemekti.
Konakladığımız misafirhanenin yemekhanesine inmiştim ve şu an Adrien'ın hasta ve hassas midesinin kaldırabileceği türden bir şeyler arıyordum. Dix kendi halinde dolaşıyordu ve şu an kahvaltısını bitirmiş odasına çıkıyordu.
Sonunda ben de Adrien'a uygun şeyleri bir tabağa doldurup yukarı götürmek için hamle etmiştim ki arkadan bir kadın sesi duydum.
"Şşt, güzelim, o tabağı buradan dışarı çıkaramazsın. Yukarı odalara yemek taşımak yasak!"
Kadın bütün herkesin önünde bana bağırmaya devam etmesin diye kadına doğru yaklaştım ve onu ikna etmeye çalıştım.
"Yukarıdaki odalardan birinde bir hasta var, aşağı inemiyor. Onun için bu tabağı hazırladım, kendime değil." Kadın sırıttı ve
"Kimmiş bu hasta? Benim neden misafirhanemde bir hasta olduğundan haberim yok?" diye sordu.
"Dün giriş yaptık, hatta o sırada girişte siz de vardınız. A-A- Alex, sarı saçlıydı, hatta benim ve bir adamın kolundaydı çünkü yürüyemiyordu."
"O adam hasta mıydı? Biz sarhoş sanmıştık... Senin onunla ne ilgin var ki, nesisin sen onun?" Kadın sabrımın sınırlarını zorlarken kadının şu an karşısında bir prenses olduğunu bilmediğini hatırlattım kendime.
"E-eşiyim."
"Vaay demek eşisin ha. Onun yüzünü göremedim ama senin gibi birini kaptığı için çok şanslı. Nerelerden geliyorsunuz, yüzünüz çok yabancı?"
>><<<>>><<
Dakikalarca kadına sahte özgeçmişimi anlattıktan sonra kadın sonunda beni azat etmeye karar verdi ve elimdeki tabağa beni sevdiğini söyleyerek Adrien'ın midesine zarar verebilecek ne kadar şey varsa koyarak beni uğurladı.
Tabaktaki bu fazlalıkları ne yapacağımı düşünürken gördüğüm bir çöp ile hemen tabakta yalnızca benim seçtiğim şeyler kalana kadar boşalttım.
354 numaralı odamızın önüne geldiğimde bu sefer anahtarı aldığım için kendimi tebrik ettim ve kapıyı açtım...
Kapıyı açtı altı üstü, bir şey olacak değil ya ;)
Nasıldı bölüm beğendiniz mi?
Bu bölüm konuşacak bir şey yok, kısa kesiyorum o yüzden :)
Sınırlarımız;
Oy:35
Yorum:100
Sizi çok seviyorum kendinize çok iyi bakın, umarım tatiliniz de istediğiniz gibi geçer <333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FanfictionPrenses Marinette, çocukluk arkadaşları Prens Adrien ve Prens Felix'le bir sonraki karşılaşmalarının bu şekilde olacağını asla tahmin edemezdi.