~ADRIEN~
Zindanda kara kara düşünmeye devam ederken duyduğum ayak sesleriyle başımı duvardan demir parmaklıklara çevirdim. Duyduğum sesi anında tanırken kalbim hızlanmaya başlamıştı, birazdan ya kendimi aklayacak ve üvey annemin ölüm fermanını imzalayacaktım ya da idamımım kesinleşecek ve ailemi, Felix'i, annemi ve en önemlisi Marinette'i bir daha görmeden burada sessizce idam edilecektim. Sonrasında oluşması kesin olan kıyameti düşünmek bile istemiyordum.
Babam öğrenir öğrenmez savaş ilan edecek Dupain Krallığı'nı haritadan silecekti. Kral Tom bu kararla neyine güveniyordu gerçekten bilmiyordum, kendisini umursamıyorsa halkını ve babamın gazabı altında ölecek askerleri düşünmeliydi, Agreste Krallığı'na karşı koyabilecek bir askeri savunmaya sahip değillerdi.
Düşüncelerim yavaş yavaş mavi saçlı prensese kayarken onun başına geleceklerle kanım dondu ve gerçekliğe döndüm. Önümdeki parmaklıkların arkasında duran yüze baktığımda görebildiğim tek şey acı ve hayal kırıklığıydı. Benim gerçekten de Kraliçe Sabine'i zehirlemiş olmama inanan Kral Tom'a baktıkça kendimi aklamak konusunda ümidim tükeniyordu ama en azından Marinette'in güvenliğinden emin olmam lazımdı bu yüzden bir gayretle ağzımı açtım.
"Marin-"
"Kızımın adını ağzına alma, annesine yaptıklarından sonra bunu hak etmiyorsun." Sözümün kesilmesiyle başımı öne eğdim, şu an ona diklenmek ölümüme beni yaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacak gibi gözüküyordu.
"Neden... Adrien neden? Sabine'in suçu neydi, sana sevgiden başka hiçbir şey vermedi o, bunu nasıl yapabildin?" Ses tonu yorgun ve kırgındı. Kendine göre haklıydı da, damadı ona ihanet ederek iktidar hırsıyla karısını zehirlemişti.
"Ben yapmadım, Kraliçe Sabine'e böyle bir şeyi asla yapmam!" Kendimi açıklama hırsıyla bir anda konuşmaya başladığımda gözlerine yeni bir duygunun eklendiğini gördüm... Öfke.
"Bütün kanıtlar seni gösterirken hala nasıl inkar edebilirsin!? Senden beklediğim şey suçunu kabul ederek özür dilemen, utancından gözlerime bakamamandı! Sense hala inkar ediyorsun. Bunca yıl kızımın bir yılanla arkadaşlık etmesine ve daha sonra da evlenmesine izin verdiğime inanamıyorum!"
Oturduğum yerden ayağa kalktım ve parmaklıklara tutundum.
"Lütfen! Sadece bir kere dinleyin çok yanlış bir karar alıyorsunuz!" Sözlerimin üstüne gözlerindeki hayal kırıklığı derinleşirken arkasını döndü ve zindanın çıkışına doğru yürümeye başladı.
"Yarım saat içinde işini sessizce halletmiş olun..."
Duyduğum şeyle panik içinde arkasından bağırdım çünkü başka bir çarem kalmamıştı
"Marinette! O tehlikede! SARAYDA BİR AJAN VAR!"
Beni umursamadan zindanın kapısını çarparak çıktı. Yavaşça yerimde çökerken elimden gelen tek şey ajanın Marinette'e zarar verecek kadar aptal olmamasını ummaktı.
~MARINETTE~
Aniden açılan kapı ile yattığım yerden sıçrarken gelen kişinin korktuğum gibi Mark olmadığını gördüm. Anneme verilmek üzere ayarlanan ve bu yüzden dozu zaten yatalak olan birini öldürmeyecek kadar düşük bayıltıcı bana verildiğinde kısa bir süreliğine içim geçmiş ama çabuk toparlanmıştım.
Ayıldığımı fark ettirmemiş ve Mark'ın odadaki hareketlerini takip edebilmiştim. Birine bir mektup yazmıştı ve saraydaki durumu anlatmıştı, maalesef sesli yazacak kadar tedbirsizdi ve ben her şeyi duymuştum.
Annemin sonucunun bugün çıktığını, azar azar zehri kahvesine karıştırdığını saraydan kimsenin fark etmediğini ve tam da plana göre suçun Adrien'a kaldığını, az önce de Adrien'ın tutuklandığını ve idamın kesin olduğunu mırıldanarak yazarken kendimi üstüne atmamak için zor durmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FanfictionPrenses Marinette, çocukluk arkadaşları Prens Adrien ve Prens Felix'le bir sonraki karşılaşmalarının bu şekilde olacağını asla tahmin edemezdi.