Bölüm 21

515 64 268
                                    

Bir dakika daha oyalanmadan acele ederek odamın bulunduğu kata çıkarken Adrien'ın düşündüğümün aksine peşimi bırakmadığını fark ettim. İçim minnetle dolarken yalnız olmadığımı bilmek iyi hissettirmişti. Adrien'ın desteği benim için çok şey ifade ediyordu.

Nefes nefese katı ararken bir koridorda kalabalık gördüğümde durdum ve hızlı adımlarla oraya doğru ilerledim. Hala arkamdaki adımlardan Adrien'ın da geldiğini hissediyordum. Odanın önündeki kişiler beni fark ettiğinde bir anda herkes durmuş ve bize dönmüştü. 

Bir şeyleri saklamaya çalışır gibi 2 doktorun aradan diğer koridora kaçmaya çalıştığını gördüğümde hemen onları durdum.

"Siz ikiniz, kaçmayın, buraya gelin!" Duraksamalarına rağmen durmadıklarında sinirlendiğimi hissetmeye başlamıştım. Şu an gergindim ve emirlerime karşı çıkılması beni yalnızca daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.

"Prensesiniz dur dediğinde durmadığınıza göre gerçekten cesur olmalısınız." Bu çıkışı yapan yanıma gelerek elini belime koyan Adrien'dı. Şaşkın bakışlarımı ona döndürmüştüm, onun olaya karışmasını beklemiyordum.

İki doktor çekingen adımlarla önümüze geldiklerinde çalışma arkadaşları tedirginlikle onlardan uzaklaşmışlardı. Bir an onları da korkuttuğum için vicdanım sızlasa da çabuk atlatmıştım. 

Ellerindeki dosyaları vermelerini işaret ettiğimde birbirleriyle bakıştılar ama vermekten başka şansları olmadığını onlar da biliyorlardı. Sonunda kadın olanı diğerinin elindeki dosyayı da alarak bana verdi. Bir hışımla dosyayı elinden aldım ve açarak içini okumaya başladım. 

Ne yazık ki tıp eğitimi almadığım için yazan değerlerden bir şey anlayamayacağımı anlamıştım. Bakışlarımı Adrien'a çevirdiğimde o da başını salladı. İkiliden uzakta duran gruptan bana en yakın olan erkek doktorla bakışlarımız kesiştiğinde gözlerini hemen kaçırdı ama çok geçti.

Adını bilmediğim için doğrudan elimi uzatarak yanıma çağırdığımda adımları titreyerek yanıma yaklaştı. Bu kadar korkulmuş olmak hiç hoşuma gitmemişti. Daha birkaç gündür yoktum ve hemen değiştiğimi mi düşünüyorlardı cidden?

"Korkmanıza gerek yok, adınız nedir?" diyerek gülümsediğimde adamın kastığı kaslarının gevşediği belli olurken cevapladı

"Mark efendim." Başımı sallarken 

"Tamam Mark, şimdi bana bu dosyadan ne öğrenmem gerekiyorsa hepsini anlat." İsteğimle yeniden gerilirken elleriyle oynamaya başlamıştı.

"Mark, hadi." Adrien kelimelerin üstüne basarak konuştuğunda adam titreyen parmaklarıyla dosyayı kavradı ve bir süre gözlerini üzerinde gezdirdikten sonra bize anlatmaya başladı.

Dediklerini dinlerken her cümlesiyle birlikte daha da dehşete düşüyordum. Sonunda anlatmayı bitirdiğinde ayakta Adrien'ın desteği sayesinde durabildiğimin ayrımına vardım. Hala beynimin içinde Mark'ın cümleleri yankılanıyordu ve ben hareket bile edemiyordum.

"Siroz"

"Kontrol edemeyeceğimiz düzeye kadar ilerlemiş, maalesef ölümcül evrede."

"Ölümcül evrede."

"Ölümcül..."

"Ölümcül..." dudaklarımdan çıkan son kelimeden sonra Adrien'ın kollarına kendimi bıraktığımı hissettim.

~ADRIEN~

Mark denen doktorun dediklerini ben bile sindirememişken annesinin öleceğini bu şekilde öğrenen Marinette'in durumu beni endişelendirmişti. Tepkisini beklerken bir yandan da kollarımla ayakta durmasına destek oluyordum.

Bir anda kollarımdaki bedenin kendini tamamen bana bıraktığını hissettiğimde hemen ellerimi beline sardım ve bayılan Mari'yi kucağıma kaldırdım. Mark'a ters bir bakış attıktan sonra onu odasına götürmek üzere yönümü çevirdim. Aklıma gelen şey ile geriye döndüm ve 

"Biriniz benimle gelin, Prenses'e bakılacak." dedim. Aralarından biri öne çıkıp beni takip etmeye başladı. Odasına gelip onu yatağına yatırdıktan sonra duvarda geldiğimizde gördüğüm çizime baktım ve hafifçe gülümsedim. Beni çizmişti ve büyük ihtimalle benim gördüğümün ayırdına vardığında panikleyecekti.

Doktor ben çekildiğimde ona yaklaştı, biraz başında oyalandı ve 

"Bir şeyi yok, şoktan bayılmış." diyerek bana açıklama yaptı. Zaten şoktan bayıldığı çok açıktı diye düşünürken gitmek üzere olan doktorun kolunu yakaladım ve 

"Kraliçe Sabine'in durumu gerçekten o kadar ciddi mi? Biraz daha bilgi alabilir miyim?" diye sordum.

"E-efendim size sö-söylebilir miyim bilmiyorum..." Kaşlarımı çattım.

"Neden?" diyerek sorguladığımda doktorun yutkunduğunu fark ettim.

"Yalnızca aile bireyleri-"

"Benim Marinette'in eşi olduğumun farkında olmadığınızı düşünüyorum!" diyerek hafifçe ses tonumu yükselttiğimde doktor bir adım geri giderken onu korkuttuğumu fark ettim ama aile bireyi olmadığımı nasıl düşünebilirdi? 

Ben Marinette'in eşiyken nasıl bir aile bireyi olmadığım düşünülebilirdi!?

"Aslında..." dedi ve devam etmeden parmaklarını şıklattı. Kafam karışmış bir halde devam etmesini beklerken arkamdan kollarımı tutan kollar hissettim. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken beni tutan kişiye baktığımda iki tane saray muhafızı olduğunu fark ettim.

"Neler oluyor, hemen beni bırakın!" diye emir verdiğimde kımıldamadılar. 

"Prens Adrien, Kraliçe Sabine'e komplo düzenlemek suçundan tutuklusunuz, cezanız yarın akşam toplanacak Şura tarafından belirlenecektir." 

Gelen sese döndüğümde Mark olduğunu fark ettim. Kafam karışmıştı, ne komplosundan bahsediyorlardı?

"Bu yaptığınızın bir savaş sebebi olduğunun farkındasınızdır umarım! Ortada bir yanlış anlaşılma var ve sonuçları hiç iyi olmayacak!"

Mark güldüğünde iyice sinirlerim bozulmuştu.

"Boşuna nefesinizi tüketmeyin Prensim, herkes her şeyin farkında. Son gününüzün tadını çıkarın. Oh, pardon, zindanlarda idamınızı beklerken ne kadar çıkarabilirseniz artık."

Aklıma Marinette gelirken beynimden binlerce senaryo geçiyordu ama Mari'nin bunun bir parçası olduğunu düşünmek istemiyordum. O öyle bir şey yapmazdı, bana yapmazdı.

Büyük ihtimalle onun şoka gireceğini bildikleri için bu kadar doğrudan bir şekilde annesinin hastalığını söylemiş ve bayılarak yoldan çekilmesini sağlamışlardı. 

Ama neden? Ben bir şey yapmamıştım ve şu an zindanlara sürüklenirken de kimse bana bir açıklama yapmak niyetinde gözükmüyordu.

Kral Tom'un muhakkak bundan haberi vardı, emiri veren kişi de büyük ihtimalle oydu ama ne olmuştu ve ben neden komplodan sorumlu tutuluyordum? Kraliçe Sabine'in hastalığının siroz olduğu söylenmişti, tabii doğru söylendiyse ve siroz hastalığına sebep olabilecek ne yapılmış olabilirdi de ben tutuklanıyordum?



Eveet, sizce burada ne dönüyor? Doğru bilinenlerin yorumlarını siliyorum bu arada ;)

Uzun bir aradan sonra sizlerleyim ama çok da kalamıyorum çünkü yazılılarım başlıyor... Onlardan sonra -yani nisanın 2. haftasından itibaren- buraya eski aktifliğime dönmeyi düşünüyorum. 

Bu yüzden bu bölümün sınırı yok, eğer benden daha fazla şey okumak isterseniz bu süre zarfında hala bakmadıysanız diğer kitabım Sevgili Patronum'a bakabilirsiniz ;)

Beni bekleyeceklere şimdiden teşekkür ediyorum <3

Sizi çok seviyorum, kendinize çok iyi bakın <333

PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin