Bir elimde tabağı dengeleyerek kapıyı açmayı başardığımda az daha düşürecek olduğum tabağı güvenlice masanın üstüne yerleştirdim ve Adrien'ı görmeyi umarak yatağa baktım.
Yatakta değildi ve yorganla çarşaf oldukça dağınık bir şekilde bırakılmıştı. Şu an hasta olduğu için bir şey demiyordum ama sarayda da yatağını bu şekilde bırakıyorsa iki çift laf etmemiz gerekiyordu.
Maalesef bütün odalar düğünümüzden dolayı doluydu ve yavaş yavaş boşalıyordu bu yüzden fazladan bir yatak tedarik edememiştik. Bu da demek oluyordu ki burdan kurtulana kadar Adrien ile aynı yatağı paylaşmak zorundaydık.
Umarım çabucak iyileşirdi.
Şansımıza kalan iki odanın birinde banyo da vardı ve tabii ki biz banyolu odadaydık. Banyodan gelen seslerden dolayı duş aldığını varsaydığım Adrien'ı beklerken onunla konuşacağım konuyu tartıyordum. Şu anlık söylemeyi en azından o iyileşene kadar ertelemiştim ama içimi kemirmeye devam ediyordu.
Audrey'nin bizimle ne alıp veremediği olabilirdi ki? Krallığımızdaki herkes babamın yönetiminden oldukça memnun gibi duruyordu, Audrey'e ne olmuş olabilirdi?
Düşüncelerimi bölen şey banyo kapısının açılma sesiydi. Kapıdan çıkan Adrien kafasını kaldııp beni gördüğünde gözlerini bir şaşkınlık kapladı.
"Ma-marinette? Sen ne zaman döndün? B-ben, s-sen yoksun diye şe-"
"Tamam Adrien anladım, sorun yok. Hadi kıyafetlerini al, banyoda giyinip gel." Kıpkırmızı kesilmiş yüzümü ondan tarafa çeviremesem de banyodan ilk çıktığındaki görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Beline sardığı havlunun üstünden gözüken mükemmel karın kasları... Kaç taneydi? Sayamamıştım ki...
Neler düşündüğüm fark ettiğimde kırmızının yepyeni bir tonuna boyandım ve ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Biraz hava almak sakinleşmeme yardımcı olabilirdi.
"Kendine gel Marinette... O senin çocukluk arkadaşın... Gerçekten evli ve birbirinizin hiçbir şeyi değilsi-"
"Umm, Marinette? İyi misin?" Gelen sesle olduğum yerde sıçrarken dengemi kaybetmiş ve açık pencereye doğru yalpalamıştım. Düşmemek için bir yere tutunmaya çalışırken yakaladığım şey ise Adrien'ın gömleği olmuştu.
Belimin etrafına sarılan eller sayesinde hem kendimi hem de Adrien'ı aşağı çekmekten son anda kurtulmuştum. Derin bir oh çektikten sonra başımı çevirdiğimde burnumun sürttüğü yumuşak şeye gözlerimi getirdiğimde Adrien'ın dudağı olduğunu fark ettim.
Yutkunurken tehlikeli bir yakınlıkta duran Adrien'ın gözlerinin dudağımda odaklandığını fark ettim. Onun pozisyonumuzu düzeltmeyi bırakın daha da tehlikeli bir duruma sürükleyebileceğini anlayınca elimi omzuna koydum ve hafifçe iterek kalkmak istediğimi belli ettim.
Girdiği transtan çıkmışa benzeyen Adrien'ın benim dakikalar önceki domates halime döndüğünü gördüm. Konuyu değiştirme çabasıyla
"Daha iyi gibisin Adrien. Nasıl hissediyorsun?" diye sordum
"İ-iyiyim..."
"Ah, sana kahvaltı getirmiştim. Merak etme mideni rahatsız etmeyecek şeyler seçmeye çalıştım." Elini ensesine götürürken teşekkür etti.
O tabaktakileri yerken ben de aklımı az önce yaşananlardan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Ama her şey üst üste gelmişken aklımı ordan uzak tutabilmek biraz zorluyordu. Az önce... Az önce onu durdurmasaydım biz...-
Hayır yalnızca bir anlık dalmıştık ve böyle bir şeyin olabilitesi yoktu, asla da olmayacaktı. Biz- biz arkadaştık, çok yakın arkadaşlar ve saçma bir şekilde evlenmiştik. Ötesi yoktu! Olmasını isteyen de yoktu...
Gözümün önünde sallanan bir elle beraber yeniden gerçek dünyaya döndüm.
"Marinette? Daldın sanırım, ilacımın nerede olduğunu soruyordum."
"Evet dalmışım. Şurda olması lazım." diyerek çantaların yanında olan minik sehpayı gösterdim. Başıyla onay verip almaya gitti ve içtikten sonra yatağa, yanıma oturdu.
Gerilirken biraz diğer tarafa kaysam yanlış mı anlar acaba diye düşünüyordum. Oluşan garip sessizliği bozmak istiyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
"Sanırım... Sanırım iyileştim. Yarın yola devam edebiliriz."
"Geçen gün de 'iyileşmiştin' Adrien. Riske atamam ayrıca Chloe'ye yazdığım mektubun cevabını bekliyorum."
"Yarın cevap gelene kadar beklersek de boşuna zaman öldürmüş oluruz. Ayrıca her ne kadar Chloe'ye bile yazmış olsan da babamı birazcık tanıyorsam öğrendiği anda bütün misafirhaneleri tek tek araştırtıp bizi buldurur."
Doğru söylüyordu ama sonuçta bu yolculuğa gitmek isteyen de biz değildik. Yine Kral Gabriel zorlamıştı ve bizi saraya geri alsa da sonunda yeniden yolculuğa çıkaracaktı.
"Chloe'nin onu mantıklı olanın sen iyileşene kadar burada durmamızın mantıklı olduğu konusunda ikna edeceğinden eminim. Mantıklı olan şey de bu zaten. Eninde sonunda yeniden yolculuğa çıkacaksak neden geri saraya dönelim ki?"
"Orası da doğru ama babamın mantığını dinleyeceğinden şüpheliyim..." Başımı sallarken
"Yine de şu anlık tek yapabileceğimiz şey biraz zaman öldürüp yarını beklemek." dedim.
"Sen uyu istersen büyük ihtimalle gece boyunca uyuyamadın." Adrien'ın önerisini kafamda çevirirken sordum
"Ya sen? Sen sıkılmaz mısın tek başına?" Gülümsedi ve
"Hayır aslında hazır şehirdeyken yapmam gereken bazı işlerimi halletmek istiyorum. Merak etme sen uyanmadan dönmüş olurum." Kafam karışmıştı, bu çocuk prens değil miydi? Halletesi gereken ne işi olabilirdi ki?
"Ne işin olabilir şehirde?"
"Buralarda bir yerde bir eskrim dükkanı vardı. Eskiden bir kere babamla gelmiştik. Tabii etrafımızda bir sürü asker de vardı... Felix ve benim eskrim öğrenmeme karar vermişti babam ve ilk epelerimizi de oradan almıştı. Bir epe daha almak istiyorum oradan."
"Şimdiye kadar neden aldırmadın ki?" Sorumla buruk bir tebessüm oluştu yüzünde.
"Bilmem... Sanırım kendim almak istedim." Ortamda tuhaf bir yoğunluk oluşmuştu.
"Hasta olmadığından emin misin? Ya yine oralarda bayılırsan? Bence Dix'e söyle seninle beraber gelsin."
"Aslında iyi hissediyorum ama ne olur ne olmaz... Tamam Dix'i de alıp giderim. Sen uyu." Gözlerimi kapayıp başımı salladım. Adrien kapıdan çıktığında içimi çektim ve uykunun kollarına kendimi bıraktım. Gerçekten bütün gece Adrien ile ilgilenmek beni yormuştu.
Evet, bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız...
Daha romantik sahneler isteyenler olmuştu umarım hoşunuza gitmiştir bu bölüm. Ama ben slow-burn yazıyorum. Yani yavaş ilerliyor, acele etmeden. Bunu da göz önünde bulundurun lütfen <3
Sınırlarımıza gelelim;
Oy:35
Yorum:100
Sizi çok seviyorum, kendinize çok iyi bakın lütfen <333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FanfictionPrenses Marinette, çocukluk arkadaşları Prens Adrien ve Prens Felix'le bir sonraki karşılaşmalarının bu şekilde olacağını asla tahmin edemezdi.