V

265 46 51
                                    

O günden sonra kabusları uyumaktan korkacağı kadar kötüleşti Akaashi'nin.

Konoha'nın ve annesinin o keşif grubuyla mayınlara bastığını ve türevlerini görürdü çoğunlukla. Ama Kita'nın yaptığı duyurudan sonra ölenler arasına kendi de dahil olmaya başlamıştı.

Bir gece panikle yatağından doğrulduğunda Suna'yı da uyandırıp meraklanmasına sebep olduğunda uyumayı bıraktı Akaashi.

Serbest zaman iptal olduğunda ve akşam yemeğinden sonrası dışında bütün günlük plan talimlerle doldurulduğundan gün içinde çok zorlansa da geceleri o dehşeti yaşamamak için değerdi.

Batı Cephesi'ne gönderilecekleri haberinden sonra herkes ciddileşmiş, antrenman ekmek diye bir şey kalmamıştı. Anlaşılabilirdi. Şu anda yaptıkları talimler bir hafta sonra hayatta kalıp kalmayacaklarını belirleyecekti belki de.

Kimsenin kimseyle ilgilenecek zamanı olmadığından Bokuto da bırakmıştı peşini. Tek iyi yanı da buydu herhalde. Yine de Akaashi ondan sonra yalnız hissettiğini kabul etmek zorundaydı.

Bir hafta geçti ve sonra bir gün daha ve bir gün daha ve bir gün daha...

Sonunda askerleri cepheye ulaştıracak olan araçlar kamptan içeri girdi.

İki haftadır içinde birikmiş korkuyu ilk kez bastıramadı Akaashi. Herkes sırayla araçlara binerken dizleri titriyordu. Daha sıktığı her on kurşundan dördü karavanayken cepheye yollanıyordu şaka gibi.

Elinde olmadan canlandırdı orayı kafasında. Her yerde cesetler, leş yiyen kargalar, parazit böcekler. Dur.

Onu sadece şans eseri ıskalayan kurşunlar. Yeter.

İki tarafın da yaralı ve ölmek üzere olan askerlerinin inleyişleri ve yardım çığlıkları. Yeter.

Ağrı kesici, yemek ve suyun tükenişi. Dostu düşmandan ayıramayacak kadar paranoyaklaşmak. Sus artık. Sus.

Her an ve her saniye ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgide mekik dokumak.

Zihni sıralamaya, yüzlerce yeni senaryo oluşturmaya devam etti Akaashi'nin. Kalbi tamamen ritmini şaşırmış, nefes alışverişleri düzenini yitirmişti. Midesi bulanıyor, gözü kararıyordu.

Olduğu yere bayılıp kalmasına şu kadar kalmışken omzuna konan bir elle aniden irkildi Akaashi ve dönüp elin sahibine baktı.

"İyi misin Konoha?" diye sordu Bokuto. Gözleri -eskisi gibi parlamıyorlar mıydı Akaashi'ye mi öyle gelmişti?- endişe doluydu. Sesi de daha önce hiç olmadığı kadar nazikti ve ilk kez Akaashi onun varlığından memnun oldu. "Solgun görünüyorsun, sıhhiyeyi çağırayım mı?"

"İyiyim." diye geçiştirdi Akaashi, hiç de olmamasına rağmen. Gözlerini kaçırıp Bokuto'dan, ne zaman oynamaya başladığını bilmediği parmaklarına baktı.

Bir süre konuşmadı Bokuto. O neşeli, yerinde duramayan halinden eser yoktu şu anda. Dimdik duruyor, kadere meydan okumaya, gelecekte ne varsa yüzleşmeye hazır görünüyordu. İmrendi ona Akaashi.

"Korkuyor musun?" diye bozdu aniden sessizliği Bokuto. Şimdi o da Akaashi'nin parmaklarına bakıyordu. Üstünde baskı hissedip normalde yaptığının tam tersi şekilde bu sefer parmaklarını bıraktı.

Bokuto'nun sorusunun cevabı evetti ama bunu o, karşısında bu kadar cesur bir biçimde dururken söyleyemedi. Kendi güçsüzlüğüne, korkaklığına kızdı. Cevap veremedi.

Akaashi'nin sessiz kalışına aldırmayıp "Ben korkuyorum." dediğinde Bokuto, Akaashi ağzından bir şaşkınlık ifadesi kaçırıp ilk kez Bokuto'nun gözlerine isteyerek baktı.

querencia • bokuakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin