VII

238 44 150
                                    

Akaashi daha sonra Bokuto'nun onu ziyaretinden yarım saat kadar önce karşı tarafın teslim olduğunu öğrendi.

Erzakları tükenmişti Akaashi'nin duyduğuna göre ve yardım gelebilecek bütün yollar Akaashi baygınken bombalanıp havaya uçurulmuştu.

Zafere sevinmeliydi belki de. Ama artık bu iğrenç yerden gideceği için seviniyordu. Geleli iki günü ancak geçiyordu ama Akaashi için çoktan yeterliydi.

Geceye doğru ağrı kesicilerin etkisi geçmiş, yaraları sızlamaya başlamıştı. En başta daha çok ihtiyacı olanlar alsın diye ses çıkarmamıştı ama en sonunda acı canını sıkacak düzeye gelmiş Akaashi de adının Yukie olduğunu öğrendiği hemşireden ufak bir doz rica etmişti.

Acısı hafifleyip sonunda uyuyabildiğinde şunu anladı ki Akaashi, kabuslarının bir yere gittiği falan yoktu.

Kendini kulenin altında ezilmiş cayır cayır yanarken gördüğünde nefes nefese doğruldu yer yatağından.

Küfrederek yanındaki sudan içti biraz.

Sonunda kendine gelebildiğinde gözlerini ovdu sıkıntıyla. Hayal kırıklığı yayıldı bütün vücuduna.

Sonunda her şeyin düzeldiğini sanmıştı. Yeniden huzurla uyuyabileceğini sanmıştı. Sağlam yanılmıştı anlaşılan.

Neden olmuyordu? Neden her gün bu kabuslarla boğuşmak zorunda kalan oydu? Dünyada Akaashi'den daha fazla hak edecek binlerce insan vardı belki de. Neden onlar değil de Akaashi'ydi?

Dünyada bir ilahi adaletin olmadığını anlıyordu artık. Eğer olsaydı zaten onlarca düşman askerin canını bağışlamasının sonuçları bunlar olmazdı.

Akaashi'nin az daha etrafındakileri ve kendini öldürecek olan ahlak çizgisi hükümete zarar vermeyi başarabiliyor muydu sanki? Hatta aksine, Akaashi'nin ölmesi onların daha çok işine gelmeyecek miydi?

İş bu raddeye gelene kadar bunları göremediği için kızdı kendine.

Parmaklarıyla oynamaya başladı gergince. Bunları niye şimdi düşünüyordu ki? Cepheyi zaten kazanmışlardı. Hem eline silahı aldığında yaşadığı iğrenme hissini unutabilmesi mümkün değildi. Gerçekten o aletle birini öldürecek olma düşüncesi çok imkansız geliyordu Akaashi'ye. Yapamayacağını hissediyordu.

Parmaklarını bırakıp yeniden yattı yatağa. Şu anda düşünnesi gereken şeyler değildi bunlar. Anlamı da yoktu. Cephe zaten kapanmıştı.

Umut edebilmek için çok cüretkar olmak gerekiyordu ama belki savaş da biterdi yakında.

Tebessüm etti Akaashi. Umut edebilmek için çok imkansızdı. Ama hayalini kurabilirdi. Asla gerçekleşmeyecek şeyler düşünmediği sürece hayal etmek zarar vermezdi umudun aksine.

Umut beklemek demekti. Gerçek olmasını bedeninin ve ruhunun her zerresiyle istemek. Fazlası zarar verirdi insana. Çünkü gerçekleşmediğinde yaşadığı çaresizliği insanın, başka hiçbir şey yaşatamazdı.

Büyük bir kumardı umut. Sonunda ya istediğini verir ya da çaresizliklerin en büyüğünü yaşatırdı.

Akaashi'nin bu kadar düşük bir olasılık için böylesine büyük bir riske girmek gibi bir niyeti yoktu. Zaten iki gram olan aklını bir de bu kumarda kaybedemezdi.

Düşünceleriyle uykusunu iyice kaçırdığından emin olduktan sonra rahat bir nefes aldı Akaashi. Uyumadıktan sonra kabus da göremezdi sonuçta.

***

Barakada her şey üç gün önce aynen bıraktığı gibiydi Akaashi'nin. Yatağın çarşafının kırışıklıkları bile aynıydı.

querencia • bokuakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin