•sensiz bir hiçim•

57 13 46
                                    

"Biz tekrar bir araya gelsek de bir bebeğimiz olamaz Seokjin." Seokjin duyduklarına anlam verememişti. Bu ne demek oluyordu? diye geçirip duruyordu aklından.

"Nasıl yani anlamadım?" Joohyun'un anlık dudakları titredi. "Bebeğimizin nasıl öldüğünü biliyor musun?" Seokjin hayır anlamında kafasını salladı. "Bebeğimiz ben kendime yemek yaparken benim aniden başımın dönüp yere düşmemle öldü. Ağrılarım içinde zorla ayağa kalkmıştım ve ne yapacağımı bilemezken Seungwan'ı aradım. Yoongi'ye ve ona sana söylememeleri için tembihledim. Böylelikle senin haberin olmadı." Joohyun durup başını eğdiğinde ağlayacağını anlamıştı. Ne zaman o anları hatırlasa ağlıyordu.

Seokjin'i bu olay yıkmıştı evet ama şu anda karşısında karısı ağlarken üzüntüsünü belli edemezdi. Seokjin hafif titreyen eliyle Joohyun'un çenesinden tuttu ve yüzüne bakmasını sağladı.

"Sana ne olursa olsun yanında olacağımı söyledim. Devam eder misin?" Joohyun usulca başını sallayıp ağzını açtı. "Hastaneye gittiğimde yarı baygındım, Seungwan anladığı kadarıyla hemşirelere anlatmış ne olduğunu ve hemen ameliyata almışlar beni. Ertesi gün kendime geldiğimde doktor yanıma gelip rahmimin zarar gördüğünü, bir daha hamile kalmamın %10 ihtimali olduğunu söyledi. O günden bir kaç gün sonra da işte sen geldin ve sen geldikten sonra sana seni sev-"

Seokjin parmaklarının Joohyun dudaklarına bastırdı. O cümleyi söylemesini istemiyordu.
Joohyun anlayıp durdu ve nefes aldı. Çantasından çalan telefonunu fark ettiğinde hemen eline aldı ve arayan kişiye baktı.

Müdür yardımcısı arıyordu, şaşırmıştı aslında çünkü dersin başlamasına daha vardı.

Seokjin çıt çıkarmadan Joohyun'u dinlemeye başladı.

"Buyrun Bay Kim?"

"Aah, evet unutmuşum. Şimdi mi gelmem lazım?"

"Tamam, tamam geliyorum Bay Kim."

Joohyun hızla kalktığında Seokjin de onunla birlikte kalktı. "Ne oldu birden?" Seokjin merakla Joohyun'a bakarken Joohyun ofladı.

"Şimdi bir toplantımız varmış. Toplantı sonrası ani kararla Bay Kim ve Bayan Choi tüm çocuklarla kitap fuarına gideceklermiş o yüzden gel ve hemen toplantıya katıl sonra dersini işle diyor."

"Peki, ne kadar sürer? Seni alabilirim."

"Buna gerek yok, gerçekten." Seokjin göz devirip Joohyun'un kolundan tuttu ve kendi kolu arasına aldı. Ardından yüzünü ona çevirip "Benimle geliyorsun." dedi. Joohyun bir şey diyemeyip kafenin arka tarafında olan arabasına gitti önce ve onu kilitledi. Daha sonra Seokjin'in arabasının yanına gitti. Öne mi arkaya mı otursa karar verememişti.

"Öne geliyorsun Joohyun burası senin yerin." Kafasını sallayıp öne geçtiğinde kemerini bağladı Joohyun. Kafasını bir anda sol tarafa dönünce Seokjinle burun buruna geldi. Bu durum onu heyecanlandırmıştı, kalbi çok hızlı atıyordu. Seokjin'in de öyleydi. İkisininde kalpleri uçacakmış gibiydi.

Seokjin aniden başını Joohyun'un boynuna koyup kollarını da onun ince beline doladı. Kalplerinin hızlı atışlarını hissedebiliyorlardı.

"Sakın üzülmediğimi sanma Joohyun ama, ben zaten seni çocuk için sevmedim ki? Ben seni hiçbir zaman çocuk diye de darlamadım. Hem, bir çocuk sahiplenmek de iyi olur ne dersin?" Joohyun duygulanmıştı yine. Kafasını bir bebek gibi salladığında Seokjin dayanamayıp yanaklarına sulu bir öpücük bıraktı.

"Senin her şeyini özlediğim Joohyun. Seni özledim."

"Bende seni özledim fakat şu an gitmem gereken bir okul var Seokjin. Sonra mı konuşsak?" Seokjin tamam deyip arabayı sürmeye başladığında ikisi de sessizliğini koruyordu. Okula geldiklerinde Joohyun ile Seokjin de indi. "Sen neden indin?"

"Sadece sarılmak istedim. Eski günlerdeki gibi?" Joohyun gülüp Seokjin'in beline tereddütle kollarını yerleştirdi. Seokjin Joohyun'un saçından öptü. "Biz hep birlikte olacağız güzelim. Ne olursa olsun benden kurtulamazsın."

...

Öğle vakti ders bitmişti ve Joohyun öğretmenler odasında dolabını topluyordu. Çocukların bugünkü enerjisinden dolayı 3 ders girse bile çok yorulmuştu ve Seokjin'in geleceğini tamamen unutmuştu. Telefonunun çaldığını duyduğunda kim olduğuna bakmadan açtı.

"Aşağıdayım seni bekliyorum." Sesinden Seokjin olduğunu anlamıştı fakat ilk başta neden beklediğini anlamamıştı. Sonra aklına bu sabah Seokjin'in onu almaya geleceğini söylediği gelince hızlı davranıp öğretmenler odasından çıktı. Bahçede gelen otobüslere binen öğrencilerine bakarken elinde hissettiği başka elle bakışları eline indi. Elin şeklinden Seokjin olduğu belli oluyordu.

"Hadi gidelim." Birlikte arabaya bindiler ve yol boyunca ses çıkarmadılar. "Beni Seungwanlara bırakman lazım." Sessizliği böyle bir cümleyle bozan Joohyun'a Seokjin yan gözle baktı. "Seni evimize götürüyorum. Eşyaların için endişelenme hepsini sen okula gittikten sonra getirttim."

"Senin işin yok mu? Sabahtan beri benimle ilgileniyorsun." Seokjin arabayı durdurup Joohyun'a döndü. "Bir işim var. İşim sadece seninle olmak." Joohyun anlamamıştı. "İşin benimle ilgilenmek?" Seokjin kafasını salladı. "Yalnız Bay Kim ben size maaş bağlamıyorum üzgünüm. Kendinize yeni bir iş bulmanız lazım." Seokjin güldü. Joohyun gerçekten anlamamıştı.

"Babamlar beni başa geçirdi, sürekli işimin başında olmak zorunda değilim artık. Yardımcım her şeyle ilgilenecek." Joohyun anladığına dair mırıltılar çıkardı.

Sevinmişti yani şimdi, yalan söylemeyecekti.

"Sevindim." Eve girdiklerinde Joohyun bir haftadır dıştan bile bakmadığı evinde gözlerini gezdirdi. "Bu sabah evi temizlettirdim. Bir hafta boyunca bende girmedim eve." Seokjin'in sesiyle Joohyun bakışlarını ona çekti. Seokjin yavaş adımlarla Joohyun'un tam karşısına geçti.

"Bana tekrar geldiğin için sana teşekkür ederim, sensiz bir hiçim ben Joohyun." Yüzleri birbirlerine yaklaşırken adımları geri geri gidiyordu. Joohyun'un sırtı duvara çarpınca ağzından bir nefes verdi ve bu nefes aralarında bir santimetre bile boşluk bulunmayan Seokjin'in dudaklarına çarptı. Seokjin yutkunduktan sonra daha fazla uzatmayıp Joohyun'un dudaklarına kendi dudaklarını bastırdı. Birbirlerini deli gibi öpüyorlardı, tıpkı sabah istedikleri gibi.

Seokjin kendini Joohyun'a bastırdı. Bu hareketi ikisininde inlemesine sebep oldu. Joohyun nefes almak için geri çekildiğinde Seokjin Joohyun'un yanaklarını, burnunun ucunu ve alnını öptü. Şimdi mutlulardı, her şeye rağmen birbirlerine aşkla bakıyorlardı.

Joohyun başını Seokjin'in göğsüne koydu ve derin nefesler aldı.

İkisi de şimdi şükrediyordu. Tanrı onları ayırmamıştı. Kader onları ayırmıyordu.


evett mini fic demiştim zaten, bu yüzden sadece bir kaç bölüm kaldı bitmesi için.

bir sonraki bölümde görüşürüz 👋🏻 vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 💜

marry me -ksj✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin