0.8

99 14 13
                                    


   "İtiraf etmem gerek kendime." "Neyi itiraf etmen gerekiyor?" demişti meraklı gözlerle. Ben bunu dışımdan mı söylemiştim. Mükemmel. "Ah önemli bir şey değil ya." deyip elimi enseme atmıştım. Kafa sallamıştı.

   Günüm çok güzel geçiyordu. Başlangıcı saymazsak tabii...  "Yurda dönelim mi artık hyung. Hava karardı iyice." Ona doğru döndüğümde karamaya yüz tuşmuş gökyüzünü izliyordu. Gözlerinin içi parlıyordu. Sanki tüm yıldızlar gözlerinin içine hapsolmuştu. 

   O kadar çok dalmış ki dediğimi duymamıştı. Elimi omzuna koyup yavaşça sarstım. "Hyung hadi yurda dönelim hava karardı iyice." dediğimde kafa sallayıp yürümeye devam etmişti. Bir anda çok sessizleşmişti. Umursamamaya çalışıp adımlarımızı uydurdum. 

    Yağmur yağmaya başlamıştı. Yanımızda şemsiyede yoktu. "Mashi koşalım zaten yurda az kaldı." deyip elimi tutup koşmaya başlamıştı Ona uyup koşmaya başladım. Yağmurda ıslanmayı severdim ama şuan bundan daha fazla zevk alıyordum. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip koşmaya devam ettim. Taa ki yurda varana kadar.


                                             .

                                             .

                                              .


   Ellerimiz hala birlikteydi. Ayırmak istemiyordum. Buna mecburdum ama. Elimi çekip saçlarıma götürdüm. Asansöre  binip odamızın olduğu katın tuşuna bastım. İkimizde sırılsıklam olmuştuk. Aynadaki yansımama bakıp güldüm. Komik görünüyordum hyungun aksine. O Tanrı gibiydi. İnanmadığım Tanrı sanki karşımdaydı. Her şeyiyle tapılmayı bekliyordu sanki.

   Odaya varmıştık sonunda. Direk kendimi yatağa atmak istesem de sırılsıklamdım. Junkyu hyunga baktığımda t-şhirtünü çıkarıyordu. Utançla arkamı döndüm. "Hyung banyoda soyunsaydın keşke." dedim sesimin titrememesine dikkat ederek. "Ah üzgünüm Siho. Sürekli yalnız yaşadığım için biriyle yaşamaya alışamadım." dedi her zaman ki gülümsemesiyle. Sonrada banyoya gitti zaten.

   Hızlıca bende üzerimi değiştirip yatağıma oturdum. Yapacak hiç bir şey yoktu. Acayip canım sıkılmıştı. Masamın üzerinde duran ders kitaplarıma göz gezdirdim. Ders çalışmam gerekiyordu. Yatağımdan kalkıp ders çalışmak üzere masama oturdum. Elime ilk gelen kitabı alıp çalışmaya başladım. 


                                        .

                                        .

                                        .


   Kafamı kaç saattir çalıştığımı bilmediğim kitaptan kaldırıp saate baktım. Gün doğumu yaklaşmış neredeyse. Kollarımı esnetip masadan kalktım. Yatağıma dönerken üzeri açık bir şekilde uyuyan Junkyu hyungu gördüm. İçimde verdiğim savaşın sonunda üzerini örtmeye karar verdim.

    Yanına ilerleyip yere düşmüş yorganını alıp üzerini örttüm. Kızardığını düşündüğüm gözlerim kapanmak istiyordu. "Bu gece beni yalnız bırakma lütfen." Uykusunda konuştuğunu düşünüp umursamadım ama bileğimden tutulmuştum. "Şuan uykumda konuştuğumu düşünüyorsun biliyorum. Ayık sayılırım. Yarın bunu söylediğime pişman olacağım ama yine de söyleyeceğim." Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. "Mashiho seni seviyorum. Liseden beri hem de. Zorbalığa uğradığında da oradaydım. Fakat cesaret edip yanına gelemedim. Şuan bunları sana söyleyebilmem bile mucize. Şimdi iznin olursa sana sarılmak istiyorum." demişti. 

   Ayağa kalkıp kollarını boynuma doladı. Ne itmiştim ne de karşılık vermiştim. Hyungun beni sevdiğini biliyordum ama direk yüzüme söyleyince afallamıştım. Ayrılmadan önce kulağıma yaklaşıp "Özür dilerim." demişti. Kaşlarımı çatıp yüzüne bakmıştım ama saçları gözlerini kapıyordu. Bir süre ayakta durduktan sonra uyumam gerektiğini anlayınca yatağıma yattım. Bir an önce uyuyup uyanmam gerekti. 

   Sakin kafayla düşünmeliydim. Ona nasıl davranmam gerekiyordu bilmiyorum ama her zamanki gibi davranmam daha iyi olurdu. Kendimi uykunun kollarına bırakmıştım sonunda...



Roommate / MashiKyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin