VI

429 44 11
                                    

Dün akşam yediklerinin aynısını hem de kahvaltı için verildiğinde Dorothea pek hoşnut değildi fakat bundan hayıflanacak kadar da nankör değildi, yol boyunca açlıktan ölmemek adına büyük çoğunluğunu yemişti.

Zayn yine elmalardan birkaç tanesini almış ve en sonunda eşyalarını da alarak gün doğumunun ilk saatinde handan ayrılmışlardı.
Dorothea o kadar uykuluydu ki...
Yine de ilk birkaç saat gözlerini açık tutmayı başardı.
Birkaç saatte bir tuvalet araları veriyorlardı. Zayn bu aranın birkaç dakika sonrasında tekrardan durduğunda Dorothea attan inen bu adamı izledi. "Ne oldu?"

"Bir şey yok."

Adımlarına devam etti ve bir ağacın yanında durdu. Dallardan tutunduktan sonra üst kısımlara uzandı ve oradan bir şeyler aldı.
En sonunda bir avuç dolusu meşe palamuduyla yanına döndüğünde Dorothea sorar gözlerle baktı ona. "Bunlar ne için?"

"İkizler." diye yanıt verdi Zayn. "Bunu kaynatıp soymayı severler. Normalde kış şartlarında bunu bulamazdım."
Dorothea'nın içindeki birikmişlikler artmıştı ve kendini tutamayıp gözyaşlarını sessizce akıtmıştı.

"Ne oldu?" Zayn elindeki palamutları konyakın yanına attı ve genç kadının inmesi için elini uzattı. Dorothea ağladığı için başta inmek istemese de en sonunda Zayn'in uzattığı elinden tutarak aplamaya devam etti fakat görünmek istemediği için eldivenli ellerini yüzüne kapatmıştı.

"Ağlama." Zayn onun ellerini yüzünden çekti. "Neden ağlıyorsun?"

Dorothea başını iki yana salladı. "Bilmiyorum. Senin birden ikizleri düşündüğünü görünce, babam aklıma-" cümlesinin devamını getiremeden tekrardan ağladığında Zayn onu kendine çekti ve göğsüne bastırdı. Dorothea birkaç dakika daha orada ağladığında en sonunda toparlanmışlar ve tekrardan at sırtında yola devam etmişlerdi. Dorothea yine bir süre yürüdü, bir süre Zayn'in önünde gitti. Bunu bacakları açılana kadar defalarca kez tekrarladı.

Güneşin tepede olduğu zaman olmalı ki bir şeyler yemek ve atı dinlendirmek amaçlı durdular. Zayn atın önüne yine birkaç avuç samanı bıraktı ve etrafta bulduğu birkaç odunla ateş yaktı. Dorothea ateşin hemen başına geçmiş ve ellerini ısıtmaya çalışmıştı. Onun ağlaması üzerine tek bir kelime dahi konuşmamışlardı.

"Merhaba dostlarım!" birkaç metre geriden bir beden çıktığında Zayn ateş başından kalktı ve bir elini kılıcının kabzasına götürdü. "Sakin olun lütfen." dedi ellerini kaldırarak. "Ben sadece bir dostum. Sizin gibi iyi insanlar görünce yanınıza geleyim istedim."

"Kimsin?" Zayn'in sorusu üzerine adam öne doğru eğildi.

"Ben demirci bir adamım güzel dostum." Mavi gözleri parlıyordu, ince dudakları da soğuktan kırmızılaşmıştı.

"Ne sikim yapıyorsun o zaman burada?"
Zayn bu yalana inanmamıştı.

"Teslimatlarımı götürüyorum."
Demirci olduğunu söyleyen adam arkasını döndü ve sırtındaki bez çantanın içindeki kılıçları gösterdi.
"Sizi gördüm ve belki ben de sizin gibi güzel dostlarla ateş başında biraz sohbet edebilirim dedim. Gelebilir miyim dostum?"
Dorothea Zayn'in tepkisini inceledi.

"Çantanı ve üstündeki tüm silahlarını oraya at öyle gel."

"Pekala dostum."
Adam sırtındaki çantayı olduğu yere bıraktı ve yanlarına adımlarken konuştu.
"Ben Niall Horan, Snowshill'de demirciyim."

"Burada ne işin var?"
Zayn pür dikkat demirci olduğunu söyleyen adama bakıyordu.
Söylediği yer buradan en az yedi gün doğumu kadar uzaklıktaydı.

gunpowder | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin