XI

397 38 16
                                    

Gün doğmuş ve batmıştı. Bu üç kez tekrar ettiğinde artık şehire gelmek üzerelerdi.

Son kaldıkları handan birçok meyve almışlar ve onları depolamışlardı. Birkaç öğün olarak yiyebilmişlerdi.

Zayn hala Dorothea ile konuşmuyordu. Belki de hiç konuşmayacaktı, Dorothea'nın bir umudu yoktu. Niall olmasa onun peşinden asla gitmezdi zaten.
Fakat Niall umutluydu. Zayn ve Dorothea'nın şehrine ilk kez gidecek olmasına rağmen Dorothea'dan daha rahattı ve her şeyin yoluna gireceğine inanıyordu.

Dorothea'ya kendi anılarını anlatıyor ve ondan da hep krallıkla ve leydi olmakla ilgili bir şeyleri anlatmasını istiyordu. Zayn gelirken de gördükleri meşe ağacından palamut toplamış ve deri yeleğinin iç ceplerine sıkıştırmıştı. Niall onun ne yaptığını sorarken Dorothea onun cevap vermeyeceğini bildiği için kendi yanıtladı.
"Çocukları meşe palamutlarını kaynatıp soymayı sever."

Niall onun çocukları olduğunu öğrenince fazlasıyla şaşırmıştı. Dorothea ona tüm bildiklerini anlattı.
Bu sırada Zayn, Pica ve Lorve'yi bir an önce görmek istiyor ve ondan sonra Dorothea ve Niall ile yapacağına karar vermeyi planlıyordu.

Aralarında tek bir konuşma geçmemişti. Geldikleri tüm yolları tekrar dönmeleri Zayn'in sinirini hiç azaltmıyordu. Son handa kalmalarının üstüne kalan üç gün batımından sonra da dışarıda kalmışlardı. Zayn kar üstünde uyumaları gerektiği zaman Dorothea'ya sıkıca sarılıyor ve üşümemesini istiyordu fakat gün doğduğunda ondan hızla uzaklaşıyor ve sanki o hiç yokmuş gibi yoluna devam ediyordu.

Dorothea kendisini küçük düşürülmüş ve değersiz hissediyordu.
Şehire döndüğünde ne olacaktı? Aklından tek bir an bile çıkmıyordu işte bu soru. Ailesinin öldürüldüğü o şehre gitmeyi kendisi de çok istemiyordu tabii ama şimdilik başka şansı yoktu.

Yine de yola devam ettiler. Niall ile sohbetleri biraz olsun aklını dağıtmaya yetti.
Son gecelerini de kar üstünde geçirdiler ve Dorothea Zayn'in kendisine sarılma anlarını unutmamak ister gibi aklına kazıdı.

Gün doğdu, akşam olmadan evlerine varacaklardı. Yürümeye devam ettiler. Zayn diğer günlere kıyasla daha hızlı yürüyordu. Niall ve Dorothea bunu fark etti ve onlar da kendi adımlarını hızlandırdı.

En sonunda gelmişlerdi şehire. Zayn'i takip etmeye devam ettiler. Dorothea askerler haricindeki kimsenin onu tanımayacağını biliyordu fakat yine de Niall'ın kendisine verdiği şal ile saçlarının üzerini ve gözleri hariç kalan tüm yüzünü kapatmıştı.
Kalp atışları her bir adımda hızlanıyordu.

Şehrin çıkışından giriş yaptılar, görecekleri ilk konak Maliklerinki olmalıydı.
Öyle de oldu. Zayn kendi konağının giriş kapısına doğru döndü.
Hava sisli ve yerler her zamanki gibi karlıydı. Adımları her bir saniye daha da içeriye yaklaşıyordu. Köşkün kapısına birkaç kez vurduktan sonra bakışlarını ilk defa arkasına çevirdi. Niall ve Dorothea'da gidecekleri başka yer olmadığı için birkaç metre arkasındaydı. Zayn gelin demeseydi orada bekleyeceklerdi belli ki.

Zayn gelmeleri için bir hareket yaptı onlara. Niall işlerin beklediği gibi olmasından dolayı mutluydu. Konağın kapısı açıldı ve birinin mutluluk çığlığı duyuldu. Niall içeriden kimseyi tanımıyorken Dorothea az çok isimlerini biliyordu.
Bu mutluluk çığlığı Doniya'ya aitti. Zayn onu kolları arasına aldığında en azından birileri mutlu olduğu için gülümsedi Dorothea.

Zayn en sonunda ondan ayrıldı ve içeriye birkaç adım attı. Bu sırada evdeki herkes girişe toplanmış gibiydi.
Tam o sırada Zayn'in arkasındaki iki beden görüldü. Herkes şaşkınlıkla Dorothea'ya bakarken Zayn işaret parmağını tehdit edercesine Bianca'ya kaldırdı.
"Tek kelime edersen seni hiç çekinmeden öldürürüm."

gunpowder | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin