Gözlerimi açtığımda karanlık bir zindanda ellerim tavana bağlı yatıyordum. Karşımda duran Tae Joo ve Wook sırıtarak bana gülüyorlardı. Her şeyi planlayan bu ikisiydi.
"Allah'ın cezaları ne istiyorsunuz benden. Bırakın beni."
~Wook~ "Hayır hayır. Eğlence daha yeni başlıyor ne bırakması."
İkisi de karşımda kahkaha atıyorlardı. Ve kapının çalmasıyla içeriye iki kişi girdi.
#"Efendim istediğinizi yaptık. Getirelim mi?"#
~Tae Joo~ " Getirin."
Tae Joo getirin dedikten sonra içeriye iki tane torba getirdiler. Torbaları açtıklarında tüm dünya başıma yıkılmıştı.
"Pislik!! Aileme ne yaptınız? Anne!! Baba!! "
Gözyaşlarıma ve sinirime hakim olamıyordum. His dokum resmen renksizleşmişti. Olduğum yerde zincirlerden kurtulmaya çalışıyordum ama yapamıyordum. Getiren kişiler ailemi geri götürürken yerimde duramıyordum.
"Bırakın ailemi dokunmayın onlara."
~ Tae Joo ~ "Çok geç artık. Ailenin birer ölüden farkı yok. Bu topraklardan kaçınca kurtulabileceğini mi sandın? Yanılıyorsun. Seni burada her gün acıyla kıvrandıracağım."
Sözlerini bitirdikten sonra aklımı kurcalayan sorular kaplamıştı. Wook ile bu nerden tanışıyorlardı? Beni nasıl buldu? Diye düşünürken karşımda ikisinin öpüştüğünü gördüm. Öpüşmelerine ara verdikten sonra bana döndüler.
~Wook~ "Kesin bizim nasıl tanıştığımızı merak ediyorsun. Bakışlarından anlıyorum seni. Meyhanede Dae-Gi seni aldıktan sonra öylece kalacağımı mı düşündün? Hayır hayır. Gidip senin hakkında araştırma yaptım. Ve sonuç bu. Buraya gelip seni arayan kişiyle görüştüm. İşte o zaman yakınlaştık. Tae Joo bana Dae-Gi' den daha zevkli geldi. Onun yanında olmaya karar verdim ve istediği şeyi de beraberinde verdim. Seni."
Sözlerini bitirdikten sonra yavaş adımlarla bana yaklaştı. Elindeki bıçakla vücudumun farklı yerlerine kesik izleri bıraktı. Canım yanıyordu ama ağlamaktan ve çığlık atmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Beni orada bırakıp gittiler.
Dae-Gi'yi özlemiştim. Umarım sözümü dinler ve beni aramaya kalkmaz. Ailemi kaybettim onu da kaybetmek istemiyorum. Vücudumdaki acıyla kıvranırken bayılmıştım.
Bir gündür aç susuz duruyordum. Duyduğum ayak sesleriyle yerimden irkilerek geriye doğru adım attım. Gelen Wook ve Tae Joo'ydu. Ellerindeki şeyleri görünce gözümü korku kaplamıştı. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Tae Joo elindeki kırbacı vücuduma sert şekilde vurmaya başladı. Onun her darbesinde yıkılıyordum. Vücudumun her yeri sızlıyordu. Kanıyordu. Ben çığlıklar atarken Wook kulağıma yaklaşıp konuşmaya başladı.
~Wook~ " Duyduğuma göre eşcinselmişsin. Dae-Gi seni bana tercih ettiğine göre tadın güzeldir. İzin ver bizde tadına bakalım."
"Hayır.!! Sakın bana dokunma.!! Uzak dur!! Dokunma bana !!"
Ben korkulu adımlarla geriye kaçıp ondan uzaklaşmaya çalıştıkça o bana yaklaşıyordu.
Çırpınışlarım ve haykırışlarım tüm odayı sarmıştı. Elleri vücudumun her yerindeydi. Elimden geldiğince ondan uzak durmaya çalıştım ama engelleyemedim.Kendimden vazgeçtim. Hayatımdan vazgeçtim. Sadece ölmek istedim. Kirlenmiştim. Yaşamak istemiyorum. Buradan kurtulsam bile Dae-Gi'nin karşısına çıkıp yüzüne bakamazdım. Gözlerimden yavaşça süzülen göz yaşlarım acıyla birleşmişti. Hayatta kalmak için tek bir umudum kalmamıştı. Yırtılan kıyafetlerim ve acımla iki gün oynayıp beni bırakıp gitmişlerdi.
Ben ise kendimi Azrail'in ellerine bırakmıştım."Yaşamak istemiyorum. Ölmek istiyorum. Lütfen gel ve canımı al."
Son sözlerimle birlikte gözlerim kapanmıştı ve tekrar açmamak üzere kendimden geçmiştim.
Arkadaşlar bu bölümü sadece Ha-Naeul'ın neler yaşadığını anlatmak için yazdım bu nedenle biraz kısa oldu. Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNE HÜKMEDEN GÜÇ 《B×B》
Misterio / Suspenso"Kahretsin!" ""Ahh.." "Benim küçük yaramaz sevgilime bak, kucağımda nasılda kıvranıyorsun?" "Ahh.. konuşmayı kes ve devam et!" "aahh. Tadın çok güzel.. evet.. ohh." "Piç!! Ahh... çok acıdı ama güzeldi.. ohh"