Kalbimi sevgiye boğan ve cenneti önüme sererek beni mutlu eden coşkulu duygular, eziyet verici hayallere dönüştü.
Gözlerimi sararmış sayfanın üzerinde gezdirirken sanki beynim bu cümleyi defalarca kez tekrar etti.
Peşimi bırakmayan bir hayalet gibi.
Evrenin hiç doymayan bir canavar olduğunu düşünüyordum.
Duygularımızı sömüren ve onlarla beslenmekten zevk duyan bir canavar.Parmaklarımı yıpranmış ve yer yer sararmış sayfada gezdirirken içimi kaplayan tek bir duygu vardı:
Huzur.Huzurlu hissetmeyeli uzun zaman olmuştu.
Huzuru artık sadece kitaplarda arıyordum. Birkaç saat kaçıp sığındığım kitaplarda.
Elimde tuttuğum kitabın arasına ayracını yerleştirip kapattım.
Zihnimin kapılarını kapattığım gibi.Kitabı yanımda duran cam masanın üzerine sanki en değerli mücevherimmiş gibi yerleştirip oturduğum tekli kadife koltuktan doğruldum.
Evde yalnız yaşayan biri olarak sırdaşım sadece kitaplar olmuştu.
Birde boşluk, ruh ve yağmur.
Terapiye gitmeyeli 1 hafta olmuştu, o günden sonra gitmek için bir neden bulamıyordum. Kendimi iyi hissediyordum, gitmemin bana ne faydası olacaktı?
Geçmiş yaşanmıştı ve tekrar aynı geçmişi farklı şekilde yaşayamazdık.
Hiçbir zaman bir geleceğim olduğunu düşünen bir kız olmamıştım. Akranlarıma kıyasla ben kendimi bu hayatta yaşamakla cezalandırıyordum.
Kendimce sebeplerim vardı.Düşüncelerle boğuşurken odamdaki eski ve kirli pencereye doğru yaklaştım. Pencerenin açık bıraktığı boşluktan dışarıyı rahatça görebiliyordum. Kar taneleri yere sicimle düşerken sokağı aydınlatan sadece bir tane sokak lambası vardı. Hoş, bir tanesi bile bu ıssız sokağı yeterince aydınlatıyordu.
Pencereyi açıp kar tanelerinin yüzüme düşmesine izin verdim. Her kar tanesi birbirinden farklıydı.
Tıpkı karda izini bırakan her farklı adım gibi.Soğuğa alışık bir bünyem vardı. Kendimi ıssız bir sokakta, bir bankta, karlı bir gecede, yağmurlu havada güvende hissediyordum.
Evet yağmur.
Dudaklarımın yukarı kıvrılmasına izin verip sokak lambasının aydınlattığı kar tanelerini izlemeye devam ettim.Soğuk içime ilmek ilmek işlerken gözlerimi kapatıp gecenin sessizliğini dinledim.
Sesler yoktu, fısıltılar yoktu.
Ama sessizlik en büyük sesti.Kulaklarımı tırmalayan ince tiz bir çığlık sesiyle gözlerimi aralamam bir oldu.
Bakışlarımı sokağın girişine çevirdim. Görünürde biri ya da birileri yoktu.
Bunun beynimin bana bir oyunu olduğunu düşünüp pencereyi kapatmak için geri çekildim.
O esnada daha güçlü bir çığlık sesi duymamla bakışlarım tekrar sokağa yöneldi. Karanlık bir silüetin gözümün önünden hızlıca geçtiğini görür gibi oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Gece
Teen FictionBu gece,Tanrı kalemi bana uzattı. Bu gece,Tanrı gözyaşlarını kağıda dökmek için kelimelerini hediye etti. Masalını yaz dedi. Teslim olmadım,yenilmedim. Kan damladı kalem öldü, kan damladı kağıt öldü ve kan damladı masal bitti. (Kapak Tasarımı: @norm...