5.Bölüm İlk Frekans

51 25 9
                                    

''Günaydın tatlım'' diyerek uyandırdı Gece beni ''günaydın sabahımın en güzel ışığı'' ''kalk hadi kahvaltıda seni bekliyor çocuklar'' ''tamam inerim şimdi'' günaydın mı ? kahvaltıya benimi bekliyorlar? Gece'mi ?  bu iş artık  fazla olmaya başladı ya gerçekten kafayı yiyorum yada gizli bir kapı açıldı ruhlar insanlarla birlikte yaşıyorlar artık.

Her ikisi de olabilecek bir sonuç gibi geliyordu artık bana. Kahvaltıya ineyim kafamdaki ses yada sevgilimin ruhu her neyse haklı olabilir. ''İşte geliyor küçük prens mario.'' diye karşıladı beni büyük bir sevinçle müptezel ''bu sevinci neye borçluyuz Samet.'' ''Beste ilk gideceğimiz yeri buldu çok uzakta değil yürüyerek bile gideriz.'' 

Evet çocukluk korkularımız belki şimdi bile aniden karşımıza çıksa, çıkmasına gerek yok yoktan bir ses verse korkacağımız ruhlarla iletişim kurmaya gideceğiz.  ''Beste bir tehlikesi var mı?'' diye soru yöneltiyorum gözlerimle de doğruyu söylemesi için bakış atıyorum. ''yani ben çok tehlike görmüyorum sadece iletişim kurmayı deneyeceğiz.''

''korktun mu lan Ayaz'' diye kükredi Emir ''korkmak mı? bazen sadece bunlar gerçek mi diye düşünüyorum o kadar'' dedim. Aslında korkuyorum kendim için yada Gece'yi bulamamaktan değil sizin için korkuyorum aptal çocuk size bir şey olmasından korkuyorum.

''hadi gidelim'' dedi Beste, çok heyecanlıydı. Yola çıktık, ormana doğru yürüyoruz, yavaş yavaş ormana girmiştik ,ağaçların arasından zar zor görünüyordu otel. gözden kaybolmaya başladıkça içimizdeki korkuda doğru orantıda büyüyordu sanki oteli görsek başımıza hiç bir şey gelmeyecekti bu aynı küçükken yorganı kafamıza kadar çekmek gibiydi.

Otel artık hiç görünmüyordu ''daha çok var mı gideceğimiz yere Beste?'' ''az  kaldı Ayaz sabret biraz '' ''arkadaşlar ağaçlar size de gözlerini dikmiş bakıyorlar mı yoksa ben korkudan aklımı mı kaçırmaya başladım?'' dedi Sude tedirgin bir ses tonuyla onu desteklercesine ''sanırım bende aklımı kaçırdım sevgilim'' diye miyavladı Emir. Evet ağaçların gözleri vardı ve dalları bize sarılmak istercesine açık gibi duruyorlardı ama yine de içimden kahvaltıda kükrüyordun Emir şimdide kükresene diye düşünmeden edemiyordum.

''Onlar ormanı koruyorlar belki de bu ormanda karşılaşabileceğiniz en iyi varlıklardan'' diye içimizi rahatlatmaya çalışsa da pek başarılı olamamıştı Beste . Bir süre sonra ağaçlar tehlike olmadığımızı anlamış olmalılar ki eski hallerine dönmüşlerdi. samet arkamızdan ''ben biraz geriden geliyorum su depom doldu ilerleyin siz geliyorum'' diye bağırdı ne kadar içimde onu geride bırakmamak olsa da ilerlememiz lazımdı.

Hülya koluma girdi samet gelene kadar aramızda mesafe olsa da hepimiz birbirimize ulaşabilecek kadar yakındık. Beste en önden gidiyordu sanki her zaman bu anı beklemiş gibi adeta rehber edasında aniden durdu ve sessizce '' durun bunlar Simla'lar sakın ses çıkartmayın uyuyorlar'' dedi ''Simla'da ne Beste'' diye sordum. ''onlar çok acımasız isimleri Si Mi La notalarından geliyor insan boyutunda, kanatlı ,yeşil, ve kurbanlarını ses dalgalarını kullanarak yaptıkları şarkılarla kulaklarından kanatarak öldürürler şansın varsa kulak zarın erken patlar.''

Onları görüyordum sayıları çok fazla değildi ama savaşabileceğimiz hiç bir şey yoktu yanımızda  biz sadece bir frekans arıyorduk ve bulursak iletişim kurabileceğimiz bir ruh. zaten nasıl savaşabilirdik ki Simla'larla hiç zannetmiyorum. Gözleri çok küçük olmasına karşın burunları fazlasıyla büyüktü kulakları da aynı şekilde çok büyüktü o küçük kafalarında kulakları ayrı iki kafa gibi duruyordu.

''Heyyy çocuklar geldik mi neden durdunuz'' diye bağırarak bize doğru koşuyordu samet. Herkesin içinden lanet olsun diye bağırmak istediğini biliyorum. 

Ahhh kahretsin bu ses de ne böyle dayanamıyorum hepimiz ellerimizi kulaklarımıza götürmüş yerde iki büklüm bir şekilde kıvranırken çaresizce ölmeyi bekliyorduk. ''hey seni lanet olasıca çirkin şey sesinde senin gibi çok çirkin'' diye  bağırdı Sude bir anda ses kesildi ve Sude'ye döndüler Sude bağırmaya devam ediyordu ''ne oldu sustunuz çünkü çok çirkinsiniz bunu yüzünüze pardon burnunuza söylemek onurunuzu mu kırdı sizi küçük kanatlı pis sürtükler o koca götünüze tekmeyi basınca görürsünüz bir daha şarkı söyleyebiliyor musunuz.'' 

Ortalık bir anda kız lisesinin çıkışındaki kız kavgalarına dönmüştü fakat Sude'nin bağırıyor olması o büyük kulaklarına zarar veriyordu bu yüzden ses dalgalarını yollamaya odaklanamamalarını sağlamıştı. Bunu fark ettiğim de bende bağırmaya başlamıştım yerden doğrulmaya çalışan Hülya ,Samet, Beste ve Emire'de aynısını yapmalarını bağırarak anlatıyordum. 

Hepimiz bir anda bağırmaya başlayınca koca kulakları buna daha fazla dayanamayıp kafalarıyla birlikte patlamıştı. Beste onları incelemek için yanlarına doğru gitse de toz olup rüzgara karıştılar.

''Sude teşekkürler hayatımızı kurtardın nerden aklına geldi onlara böyle zarar verebileceğin'' diye sormaktan alıkoyamadı kendini Beste ''hiç bir şey aklıma gelmedi sadece o an düşündüklerimi yüksek bir sesle dışarıya vurdum işe yaradı şanslıydım şanslıydık bundan sonra daha tedbirli olmalıyız'' dedi Samet'e uyarıda bulunur gibi bakarak.

Sonunda varmıştık koskoca ormanda telefonlarımız bile çekmiyorken bu eski radyonun buradan frekans bulup çekiyor olması çok garipti. Beste radyoyu eline alıp frekansı ayarladıktan sonra ''merhaba orda beni duyan birileri var mı?'' sadece cızırtı geliyordu konuşan kimse yoktu zaten  cevap gelmesini isteyip istemediğimi bilmiyorum. şu anlık ses yoktu Beste tekrarladı ''beni duyan birileri var mı?'' bir süre daha bekledikten sonra ''bu iş çok saçma bir fikirdi gidelim hadi'' diye sitem ettim tam arkamı dönüp giderken ''evet buradayım'' diye bir ses geldi radyodan.

Hepimizde korkuyla karışık bir heyecan vardı. Beste bu sefer ''bir adın var mı ?'' diye sordu ''evet benim adım Mert'' ''Mert biz bir arkadaşımızı arıyoruz adı Gece nerde olduğunu biliyor musun?'' '' evet o yeni kızı duymuştum. Sanırım onu kendisi için ayırmış'' radyoyu bestenin elinden hızlı bir hamleyle alıp ''Gece nerede, kim onu kendisine ayırdı söyle nerede o'' ''o hepimizi o dünyadan bu dünyaya alan size daha fazla yardımcı olamam bir yansıtıcı bulun kendinize doğru yerde bakarsanız o size her şeyi gösterir''

''ne demekti şimdi bu yine çözülmesi gereken bir soru daha ne yapalım projeksiyonla mı gezelim'' sinirden ne dediğimi bilmiyordum. ''hadi dönelim artık otelde konuşuruz hava kararmak üzere'' dedi hülya.

Otele döndüğümüzde Beste'ye söz verdiğim gibi akşam yemeğinden sonra içmeye başlamıştık hep beraber herkes gülüyor eğleniyor sanki daha iki üç saat öncesine kadar ölümden dönmemiş bir ruhla konuşmamışız gibi. Ve beklenen an geldi müptezelimiz sarhoştu önce Hülyayı öpüp ''bir saniye güzel bayan şuan çok önemli bir konuşma yapmak üzere yanınızdan ayrılıyorum''.

Olamaz bana salça olacak buraya geliyor. ''kızlar bu Ayaz var ya üniversitede de böyle şerefsizdi hep en güzel kızları bu kapardı bunun kısa boyuna, masum duruşuna, bebek totosu gibi yüzüne bakmayın çok canlar yaktı çok o yüzden kardeşimin şerefine içiyorum'' diye kadehi havaya kaldırmasıyla koltuğa düşmesi bir oldu herkes çok mutluydu gülüyorlardı eğleniyorlardı ben ise yarın nasıl bir macera bizi bekliyor onun düşüncesindeydim.

 İki kez ikişer tık bu Beste olmalıydı şifremiz gibi olmuştu istemeden. Kapıyı açtığımda elinde eski bir ayna ''buldum buldum'' diye küçük bir kız çocuğu gibi zıplıyordu. ''neyi buldun Beste'' ''yansıtıcıyı buldum nasıl kullanırız bilmiyorum ama cevap ayna olmalı bu bana anneannemden yadigar oda falcıydı ve bununla olayları daha net gördüğünü söylerdi.'' ''Beste sen harikasın yarın aynı saat de kahvaltıda buluşalım şimdilik iyi geceler'' ''iyi geceler''  

SİYAH MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin