Hermione titreyen ellerine içinden lanetler okurken bunu yansıtmadı, sadece gururlu bir edayla çenesini kaldırdı ve arkadaşlarına baktı.
"Madam Pomfrey yardımcı oldu, iyiyim şimdi."
Yalan. Madam Pomfrey'in yanına gitmemişti bile. Sonuçta tamamen o Slytherin cadının ona dokunan parmakları yüzünden sınıfı terk etmişti. Eli omzuna dokunur dokunmaz vücudu aynı anda yanmış ve donmuş gibiydi. En iyisi rüyası bu kadar tazeyken ondan biraz uzak kalmaktı. Böylece sonunda sağlıklı tepkiler verebileceğini umuyordu.
"Ne oldu anlamadık, 'Mione? Ateşin falan mı çıktı?"
Ron bir kolunu ona atıp adımlamaya başladı.
"Ben... Şey, başım döndü ve sıcak bastı. Tansiyonum düştü sanırım."
Ron yüzünü garip bir edayla buruşturdu. "Yine mi Muggle terimi? Anlamıyorum, biliyorsun."
Harry çocuğun ensesine bir tane vurup "Bunca sene hala hiçbir şey öğrenemedin." dedi. Hermione de gülüp Harry'ye katıldı ve en sevdiği rutinlerinden birine, Ron'u fırçalamaya yoğunlaştı. Arkadaşları moralini yerine getirmişti. Üstelik bugün Slytherin'le ortak başka bir dersi de kalmamıştı. Keyfine diyecek yoktu.
***
Pansy kütüphanenin sessizliğinde, uzun zamandır ertelediği ödevini yapmaya çalışırken odaklanmakta güçlük çekiyordu. Tüm yaşadıkları yüzünden derslerden elini ayağını çekmişti. Bazı öğretmenleri onu iyiden iyiye fırçalamıştı ve sınavlara çalışmak şöyle dursun, henüz ödevlerini bile bitirebilmiş değildi.
Bugün normalin aksine kafasını karıştıran, onu önündeki kitaplardan uzaklaştıran ve dalgın dalgın etrafa bakmasını sağlayan şey farklıydı. İster istemez aklı sabaha, Hermione'nin garip haline gidiyordu. Belki de o fazla büyütüyordu. İşin aslı, normalde pek umrunda olacak bir şey de değildi ama son haftalar garip bir biçimde o kızla olan anılarla doluydu. Ya da Pansy sadece o anları hatırlayabiliyordu.
Hermione Granger ile arasındaki ilişki her zaman gerilimli olmuştu. Pansy bu sene gibi başının dertte olmadığı senelerde aslında oldukça huysuz ve eleştirel biriydi. Arkadaş grubunun da etkisiyle her zaman Harry Potter ve grubundan nefret etmişti. Bu da genellikle beraberinde karşılıklı bir atışmayı doğuruyordu.
Açıkçası neden onlardan nefret ettiğini bilmiyordu. Galiba şu itici kahramanlık komplekslerinden kaynaklanıyordu. Gerçi Pansy bunun yapmacık olmadığını, üçünün de saf duygulara sahip olduğunu görebiliyordu ama bunca sene bu, onlara olan nefretine engel olmamıştı.
Elindeki tüyün yumuşak kısmını bir kitabın kapağında ahenkle gezdirirken Hermione'nin yardımlarını, revirde attığı tokatını ve sabahki tavırlarını düşündü. Bir gariplik vardı ama... çözemiyordu. Kendi kafasında uyduruyor da olabilirdi. Muhtemelen her zamanki inek Granger'dı. Pansy zaten son zamanlarda sağlıklı düşünebiliyor değildi.
Sol taraflarda bir hareket hissedince hızlı adımlarla ve kendi kendine bir şeyler mırıldanarak yürüyen Hermione'yi gördü. Bir anda tüm zihni boşaldı ve dudaklarındaki gülümsemeye engel olamadı. Elindeki tüyü bıraktı, oturduğu yerden kalktı ve gözden kaybolan kızın peşinden gitti. Kız çoktan kucağına birkaç kitap almış, bir rafın önünde geziniyordu.
"Hey, Granger!"
Hermione irkildi ve hızla arkasına döndü. Pansy'yi görünce kaşları çatıldı.
"Evet?"
Pansy sağ elini kitaplığa, Hermione'nin omzunun biraz uzağına yasladı.
"Nasıl oldun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
only a girl :: pansmione
Fanfictionsadece bir kız bir kızın nasıl hissettiğini anlayabilir. hermione granger x pansy parkinson