1

2.1K 94 92
                                    

Hermione, kafasındaki çarklar dönmeye ve içindeki sıkıntılar büyümeye devam ederken, Üç Süpürge'ye girdi. Harry ile Ginny birlikte dolaşıyordu, Ron ile Lavender da en son birlikte bir şeyler içiyordu. Bundan dolayı yalnız kalmıştı ve her yalnız olduğunda yaptığı gibi, yine Harry'nin Dumbledore'la olan Düşünseli maceralarına kafa yoruyordu.

Düşüncelerinden birkaç saniye sıyrılıp içeriye göz gezdirdi. Mekanın çoğu Hogwarts öğrencisiyle doluydu. Hogsmade yerlileri onlar geleceği zaman genelde burayı meşgul etmez, düşünceli bir tavırla onlara geniş alanlar sunardı, veya belki de sadece şımarık öğrencilerle uğraşmak istemedikleri için sıcak evlerinde kalıyorlardı.

Hermione boş masa yok diye söylenmek üzereydi ki iki Hufflepuff'ın kalktığını gördü. Görgüsüz görünmemek için onların çıkmasını bekleyip hemen masayı kapıverdi. Çantasını koyup yerini belli ettikten sonra bar tezgahına bin bir güçlükle ulaşıp kaymak birasını aldı. Ardından kendini rahatsız sandalyeye bıraktı ve derin bir nefes verdi.

Kendini çok yoruyordu. Her gece araştırmalar yapıyor, saatlerce kitap okuyordu. Geç yatıyor, erken kalkıyor, asla yeteri kadar uyumuyordu. Bu düşünceler içinde sıkıntıyla dirseklerini masaya dayadı ve kafasını öne eğip avuçlarına koydu. İnce parmaklarıyla usul usul alnını ovdu. Belki biraz içmek iyi gelebilirdi.

Hemen kafasını kaldırıp kaymak birasını kendine çekti. Hiç umursamadan beş koca yudum aldıktan sonra acı tatla yüzünü buruşturdu. Tok bir sesle bardağı masaya geri koydu. Tam muhtemelen köpükten bir bıyığının olduğunu düşünerek ağzını siliyordu ki bir ıslık sesi duydu.

"Vay, Granger, dertliyiz bugün galiba?"

Hermione hızla kafasını çevirdiğinde kendisinin iki masa arkasında Pansy Parkinson'ın olduğunu gördü. Hiçbir şey demeden önüne döndü ve kalan kaymak birasından minik bir yudum daha aldı.

"Hey, sana diyorum!"

Pansy'nin yüksek desibelli sesi birkaç kafanın onlara dönmesine neden oldu ama zaten geneline karmaşa hakim olan mekanda bu çok kimsenin umrunda olmadı.

Hermione arkasına kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. En iyisi sessiz kalmaktı. En son istediği şey huysuz bir Slytherin'le uğraşmaktı.

Baş parmağının ucuyla bardağının kenarının üzerinden giderken diğer eliyle şakağını ovdu. Bu baş ağrıları da yeniydi. Her gün bir baş ağrısıyla uyanıyor, gün içinde dayanılmayacak kadar arttığında Madam Pomfrey'e uğramak zorunda kalıyordu. Yaşlı kadın genç cadının düzenli olarak geldiğini gözlemlediği için ona baş ağrılarını geçirecek bir iksir sözü vermişti, Hermione Hogsmade dönüşü revire uğrayıp iksirin hazır olup olmadığını bir soracaktı.

Masasına bir el vurdu. Hermione hızla kafasını kaldırdı. Pansy Parkinson'ın nefret dolu, kızarmış gözleri ona bakıyordu. "Beni ne cüretle görmezden gelirsin? Seni, seni... Bula-"

Hermione şoktan sıyrılıp hırçın bir ifadeyle kızın bileğini tuttu. Sertçe sıkarken hiddetle baktı. "Sakın söyleyeyim deme."

Pansy kaşlarını çatıp direkt gözlerine baktı. Birkaç saniye sonra kolunu Hermione'den kurtardı, sarsak birkaç adım attı ve kızın önündeki sandalyeyi çekip yığılırcasına kendini atıverdi. Hermione burnuna gelen Ateş Viskisi kokusuyla yüzünü buruşturdu. Kaymak birasının dibinde kalan birkaç yudumu da hızlıca içip ayaklandı. Burada daha fazla durmak istemiyordu.

"Nereye gidiyorsun?"

Hermione çantasının kapalı olduğunu teyit ederken hızlıca "Seni ilginledirdiğini sanmıyorum." diye yanıt verdi.

only a girl :: pansmioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin