"Ne demek bir zaman çizelgesinin içinde kaldık?" diyerek sesini yüksetlmişti Steve. Duyduğunu idrak etmemişti veya etmek istemiyordu. Olumsuzluklar yakasını asla bırakmazken bir de zamanın içinde bu adamla beraber sıkışıp kalmak istemiyordu.
Klaus baştan sona Steve'e baktıktan sonra sağ eli ile içine çökmüş olan makineyi gösterdi ve sinirli bir sesle tıslamaya başladı. "Gidip ne olduğunu bilmediğin bir makineye yumruk atarsan sonucu bu olur tabii!"
Steve suçun bir anda kendi üstüne kalması ile kaşlarını çatıp Klaus'a doğru yürümeye başladı. Sinirden nabzının attığını bile hissediyordu. "Eğer o lanet egonu birkaç saniyeliğine kenara koyup böyle bir makina yapmasaydın sonucu bu olmazdı!"
Klaus şaşkınca kaşlarını havaya kaldırırken Steve baş parmağını adamın göğsüne iki kez vurup yüzünü yüzüne yaklaştırdı. "Şimdi o zekanı kullan ve bizi bu zamanın içinden çıkart."
Klaus alaylı bir kahkaha attığında Steve kaşlarını anlamsızca çatıp kafasını çok hafif sol tarafa yatırdı. "Neden gülüyorsun?" diye sordu sinirleri her geçen saniye daha fazla bozulurken.
"Zaman çizelgesi hakkında tek bir fikrin bile yok değil mi Steve?" dedi Klaus gülmesini yavaş yavaş keserken. Steve içine derin bir nefes çekip gözlerini kapatıp ve üç saniye saymaya başladı, eğer sakinlik bedenini ele geçirmezse bu adamı boğarak öldürebilirdi.
"Şunu düzgünce anlatacak mısın?" diye tısladı gözlerini açarken. Klaus'un yeşillikleri koyulaşmış bir hâl almıştı ve bu onu oldukça tehlikeli gösteriyordu.
"Günün içinde sıkıştık, Steve." dedi Klaus bir adım öne gelirken. "Bu lanet günün içine sıkıştık... Dur, dur; hemen korkma. Korkman gereken aynı günü yüzlerce kez yaşayacak olmamız değil, zamanın vereceği cezalar. Zaman, onun düzeni ile oynadık diye bize cezalar verecek ve bunlar kimin yüzünden bil bakalım? Doğru tahmin." Klaus, Steve'in yaptığı gibi işaret parmağını sarışının göğsüne iki kez vurdu. "Senin yüzünden."
"Zamanın düzeni ile oynayan sensin!" dedi Steve göğsünde eli geriye doğru itelerken. "Bu makineyi yapan manyak ben değil sensin, Klaus. Zamanla oynamak isteyen sensin ve ben mi suçluyum!?"
"Eğer iki dakika süper kahramancılık oynamasaydın şu an bu lanet zamanın içinde sıkışmayacaktık aptal! Fakat Steve Rogers yine iyi süper kahraman olup makineye yumrukladı. Aferim oğluma, ödül madalyası verelim sana!"
"Şimdi bu anı tekrar tekrar yaşayıp duracak mıyız?" dedi Steve biraz daha sakinleşirken fakat Klaus yine o alay dolu kahkahasını attığında Steve yeniden sinirlenmeye başlamıştı.
"Biz hariç herkes aynı günü tekrar yaşayacak." Klaus yüzüne ifade edilmeyecek bir mimik koyduğunda Steve tek kaşını kaldırıp gözlerini etrafta gezdirdi.
"Yani günler bizim oldu, öyle mi? Her gün bizim için yeni bir günmüş gibi gelirken diğerleri için hep aynı gün olacak?" aslından kulağa o kadar da kötü gelmiyordu.
"Ne kadar iyimsersin sen." dedi Klaus sakin kalmaya çalışarak. "Galiba dediklerimi dinlemiyorsun. Zaman bize ceza verecek."
"Zaman kavramından bir insanmış gibi bahsediyorsun." dedi Steve, Klaus'tan bir adım uzaklaşırken. Adamla ne ara bu kadar dip dibe geldiklerini fark etmemişti bile. "En fazla ne kadar ağır cezalar verebilir ki?"
Klaus kafasını iki yana salladıktan sonra dış kapıya doğru adımlamaya başladı, hemen peşinden de Steve gidiyordu. "Bekle, bir şey yapmayacak mısın? Makineye bak, düğmelerine bas. Bilmiyorum, bir şeyler yap işte."
Klaus arkasını dönmeye tenezzül bile etmeden odadan çıkmaya başladı. "Bana emirlerin işlemez, Yüzbaşı. Bir daha bana emir verici şekilde konuşma."
"Ciddi misin?" dedi Steve omuzlarını düşürürken. "Zamanın içinde sıkışıp kalıyoruz ve sen hâlâ o egondan ödün vermiyor musun?" Fakat Klaus hâlâ Steve'i umursamazken, Steve buna daha fazla katlanamayarak adamın kolunu tuttu ve kendisine çevirdi. Aradaki boy farkı sinirlerini bozuyordu. Sanki serumu almadan önceki günlere dönmüş gibi hissediyordu kendisini.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu yüzündeki sinirli hâle karşı sakin bir ses tonuyla. Klaus kolunu sertçe Steve'in elinden çekip arkadaki makineye kısa bir bakış attı.
"Yaptığın hatayı düzeltmeye çalışacağım, Steve."
Steve bir şey demediğinde Klaus tekrardan geriye dönüp odadan çıkmıştı. Steve ise birkaç dakika boyunca odada kaldı. Aslında Klaus'un doğruyu söylediğine emin değildi fakat bu durum doğru ise ne yapacağını bilmiyordu, özellikle zamanın vereceği cezaları bilmezken.
Burada daha fazla oyalanmak istendiği için fabrikadan çıkıp arabasına bindi ve caddeye doğru sürmeye başladı. Caddeler doluydu, sanki hiçbir şey olmamış gibi. Fakat Steve boğazında oluşan düğüm ile bir şeylerin ters gittiğini seziyordu.
Arabaya dikkatini vermeye çalışarak ve bunda fazlasıyla zorlanarak evine gittiğinde kendisini ilk olarak ılık bir suya attı. Ilık su tanecikleri bedenini rahatlatmaya yetmişti fakat boğazındaki düğüm onu hâlâ nefessiz bırakmaya yetiyordu.
Kısa süre sonra beline bir havlu bağlayıp odadan çıktığında, karşısında gördüğü kişi ile gözlerini devirdi. Saçından akan su damlaları keskin yüzünde süzülüyor oradan da yere ulaşıyordu ve bu sarışın adamı rahatsız ettiği için ıslak saçlarını geriye doğru iteledi.
"Ne oldu?" dedi bacak bacak üstüne atmış olan adam. Yüzünde ise alaycıl bir gülümseme hakimdi. "Beklemiyor muydun beni?"
Steve, Klaus'a ters bir bakış attıktan sonra yatağın üstünde duran baksırını almak istemişti fakat hiçbir kıyafeti orada değildi. Alt dudağını hafifçe ısırdıktan sonra bedenini kumral adama dönderip elini öne uzattı.
"Verir misin?" dedi oldukça sakin bir sesle. Klaus baştan aşağıya Steve'e baktıktan sonra bacağının altındaki baksırı alıp Steve'e uzattı. Sarışın adam hızla baksırını alıp giydiğinde Klaus bu sefer de t-shirtü uzatmıştı.
Steve havluyu serbest bıraktığında sadece baksır ile kalmıştı. Daha sonra Klaus'un kendisine uzattığı beyaz t-shirtü alıp üstüne geçirdi ve dolaba gidip dolabından gri bir eşofman altı çıkarttı.
"Evime neden geldiğini sorabilir miyim?" dedi geriye dönüp. Klaus'un kalçasını baktığını görünce gözlerini devirip boğazını yalandan temizledi. "Evime diyorum, neden geldin?"
Klaus yeşil gözlerini Steve'in maviliklerine çevirdikten sonra omuzunu silkip ayağa kalktı ve Steve'e doğru adımlamaya başladı. Onun önünde durduğunda bir elini sarışının kaslı göğsüne koyup yavaş yavaş okşamaya başlamıştı.
Steve kaşlarını çattıktan sonra "Ne yapıyorsun sen!?" diyerek adamın elini iteledi fakat Klaus eline tekrardan Steve'in göğsüne koyup "Bekle." dedi.
Steve onun neyi amaçladığını bilmese bile ona karşı çıkmamıştı ve elini göğsünde gezdirmesine müsaade etmişti, açıkçası bu biraz tuhaf hissetirsede bu tuhaflıklara yavaş yavaş alışması gerektiğini biliyordu.
"Tahmin ettiğim gibi." dedi Klaus elini Steve'in göğsünden çekerken. Steve "Ne demek istiyorsun?" diye sorduğunda kumral adam sıkkın bir nefes verdi dudaklarının arasından.
"Bedenini yavaş yavaş yok edip seni saf bir enerjiye dönderecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
roman ✘ gay • steve rogers
FanfictionBir romanın; iki zavallı kahramanı olarak kalalım, sevgilim. Zaman karşı yarışan iki düşmanın hikâyesi. © Steve Rogers × Original Male Character