Bölüm 11

21.9K 1.5K 896
                                    

Bir buçuk hafta geçmiş krallığa neredeyse tamamen alışmıştım. Hayatımın akışı oldukça güzeldi kendimi huzurlu hissediyordum.

Birkaç gün önce ailemde gelmiş bir gün kaldıktan sonra geri gitmişlerdi. Günümü bahçede bitkilerle uğraşarak veya odamda piyano çalarak geçiriyordum.

Bu bir hafta boyunca prenses Lalisa'yı hiç görmemiştim. Umursamazca cezalı olduğunu söylemişti Jennie. İlk söylemeye niyetli olmasada biraz ısrar edince anlatmıştı.

Jungkook bana olan tavırlarını öğrendiği anda odasına kilitlemişti onu, bazı şeyleri kabullenmesi gerektiğini aksi takdirde ordan çıkmayacağını söylemişti. Anladığım kadarıyla daha çok tartışmışlardı.

Şimdi ise bir elimdeki tepsiyle odasına ilerliyordum. Bir nevi barış anlaşması gibiydi. Bir prensesin kendi krallığında hapis kalması ne kadar zorluydu bizzat biliyordum.

Kapısına yaklaştığımda heyecanla iç çektim. Burnuma güzel bitki çayınının ve taze çöreklerin kokusu dolduğunda gülümsedim. Jennie'nin ceketinin cebinden gizlice aldığım anahtarı çıkarttım ve bir elimde tepsiyi tutarken bir elimlede kapıyı açmaya çalıştım. Açarken zorlanmış bitki çayının tepsiye dökülmesine sebep olmuştum, dudaklarımı büzüp hızlıca etrafa bakındım.

Şu anda oldukça gizli bir görev üstündeydim. Jungkook kokulara karşı hassas olduğumu bildiğinden mutfağa girmemi istemiyordu. Bu yüzden çalışanlarda beni çıkartmak için kırk takla atıyordu, fazla endişeli biri olduğundan bir şey taşımamada izin vermezdi. Zaten son birkaç gündür hamile muamelesi yapıyor dahada fazla üstüme düşüyordu.

Jungkook'a sürpriz yapacağımı söyleyerek tepsiyi hazırlamış kimseye bir şey çaktırmamalarını emretmiştim. Prenses Lalisanın kapısının önündede nadiren nöbetçi olduğunu bilerek kendimi burada bulmuştum. Her ne kadar zorlansamda kapıyı açmış zaferle gülümsememe engel olamamıştım.

Kapıyı açtığımda şekerli kokuyla donatılmış odaya bir adım atıp hızla kapıyı kapattım. Şekerli koku her ne kadar ağır olsada sesimi çıkartmamıştım.

"Senin ne işin var burda?"

Solumdan gelen ifadesiz sesle irkilerek o tarafa dönmüştüm.

"Ben... şey, konuşabilir miyiz?"

Giyinme odasının kapısında beni ifadesiz gözlerle izledikten sonra bir şey demeden, pencerenin önünde duran zümrüt rengi tekli koltuklara ilerledi.

Yüzüme samimi bir gülümseme kondurup karşısındaki koltuğa oturum.

"Ben neler olduğunu yeni öğrendim, ve böyle bir şeye sebep olduğum için tüm samimiyetimle özür dilerim."

Hala ifadesiz olması biraz hevesimi kırsada, yılmadım. Bu krallıkta emin olmadığım tek bir konu olmamalıydı, tüm sorunlarımı çözdüğümde mutlu olacağımı düşünüyordum.

"Bir omeganın kendi krallığında hapis hayatı yaşamasının ne kadar üzücü olduğunu biliyor ve seni anlıyorum."

Tepsiyi nazikçe ona doğru ittirdim.

"Umarım iyi anlaşırız, bunları senin için getirdim."

Yüzünü daha dikkatli inceleyip sert yüz ifadesinden bir çıkarım yapamayınca yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm.

"Uh, ben gideyim o zaman"

Parmaklarımla oynayıp ayağa kalkacakken duyduğum gülüş sesiyle duraksadım.

"Çok naziksiniz yüce vita"

Samimi bir gülüş yerleştirdiği yüzünden cesaret alıp tekrar yerime oturdum.

JİKOOK/HİGHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin