Aral'ın sorusu karşısında ona bakarken, saniyeler içerisinde onlarca düşünce geçiyordu aklımdan. En sonunda tereddütümü belli etmemek adına hızlı bir cevap vermem gerektiğini düşündüm. Nihayetinde, karşımda duran kişi tamamen yabancı ve bir daha hiç görmeyeceğim bir insan da olsa, yalan söylemek hiç de bana yakışacak bir hareket değildi. Bu durumun içimde yaratmış olduğu huzursuzluk sebebiyle anında cevap verdim.
"Nazik teklifiniz için çok teşekkür ederim ancak beni bekleyen bir araba var zaten. Gelmeden önce kiralamıştım."
"Pekala, o zaman tekrardan memnun oldum. Size keyifli bir tatil dilerim."
"Ben de öyle. Hoşçakalın."
Bir parça da olsa rahatlamıştım. En azından daha fazla yalan söylememe gerek kalmayacaktı. Aslında, söylemem için geçerli bir sebebim de yoktu fakat doğruyu söylediğimde karşımdaki insanın şaşkın ve belki de bana üzülerek bakmasına tahammül edemezdim. Çıkış kapısına doğru yönelirken lavaboya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime bakarken derin bir nefes aldım ve çantamın kenar gözünden tarağımı çıkararak bozulan kaküllerimi düzelttim.
İlk olarak şehir merkezine gitmem gerektiğini ve oraya vardığımda kalacağım yeri ayarlayabileceğimi düşünürken bir ses duydum.
"Hoşgeldiniz," diyerek gelen yolcuları karşılayan bir adam herkese elinde tuttuğu gezi rehberlerinden hediye ediyordu. Bir tane de ben aldım ve kapak sayfasını göz ucuyla inceledim.
"Prag'a hoşgeldiniz!"
Hoş bir karşılamaydı. Ayrıca bu gezi rehberine belki de en çok ihtiyacı olanlardan biri bendim. Dışarı çıktığımda müsait olan taksilerden birine işaret yaptım ve şoförün yardımıyla eşyalarımı yerleştirdim.
"Merhaba, nereye gitmek istersiniz?" diye sordu İngilizce olarak. Sanırım buralara yabancı olduğum her halimden belliydi.
"Eski Şehir Meydanı'na gitmek istiyorum."
Gelmeden önce yapmış olduğum birtakım araştırmalara göre, Eski Şehir Meydanı şehrin merkezi yerlerinden biriydi ve genellikle gezilmesi gereken yerler listelerinde en başta yer alıyordu. Önceleri pazar yeri olarak kullanılan bu meydan şimdilerde daha çok turistik bir bölge haline gelmişti. Aynı zamanda birçok önemli tarihi yapının da bulunduğu söyleniyordu.
Derin bir sessizlik hakimiyetinde ilerleyen yolculuğumda, yalnızca etrafı inceliyor, bir yandan da bu şehrin her bir sokağında yürümek istediğimi farkediyordum. Evet, kararımı vermiştim. Uzun yürüyüşlere çıkacak, ilgimi çeken her bir dükkana girecek ve insanlarla muhabbet kuracaktım.
Nihayet söylediğim yere gelmiştik. Yolculuk için şoföre teşekkür edip, ücretini ödedim. Şimdi sırt çantam, valizim ve ben meydanın tam ortasında durmuş, etrafımızdaki ihtişama bakıyorduk. Sıra sıra dizilmiş tarihi binalar, kiliseler, rengarenk süslemeleriyle turistik dükkanlar ve hemen arka tarafımda yerli olduklarını düşündüğüm bir grup genç, yavaş ve ahenkli bir şarkı çalarak insanları eğlendiriyordu.
Biraz yürüdükten sonra meydanın tam köşesinde güzel bir otel binası gördüm ve hemen içeriye girerek bilgi aldım. Hiçbir ayrıntısını planlamadığım bu seyahat için en azından bir süre kalarak gerekli planlarımı yapabilmem için oldukça güzel, sakin bir yere benziyordu. En üst katında, balkonu tam olarak meydana ve çevresine bakan hoş bir oda tuttum. Eşyalarımı yerleştirmeden önce biraz dinlenmek için yatağa uzandığımda, saniyeler içerisinde uykuya dalmıştım.
Uyandığımda hava kararmaya yaklaşıyordu. Tam olarak kaç saat uyuduğumu bilmiyordum ancak yorgunluğumun uçup gitmesine yetecek kadar olduğu aşikardı. Hemen duşa girdim ve ardından valizimi açıp elime gelen ilk kazağı ve pantolonu giyindim. Biraz yürüyüşe çıkmak ve karnımı doyurmak iyi gelecekti. Hafif çiseleyen yağmurun altında yürümeye başlarken, yağmurun artması ihtimaline karşı bir şemsiye satın almam gerektiğini düşündüm. Kapılarının önünde masaları olan bazı restoran ve kafeler yağmur sebebiyle tentelerini indiriyor, kimisi de masaların yanına büyük ve açılır şemsiyelerden yerleştiriyordu. Gözüme hoş görünen restoranlardan birinin bahçe kısmına oturdum.
"Hoşgeldiniz. Size ne ikram etmemizi isterseniz?"
"Aslında burada misafirim. Sizin önerebileceğiniz geleneksel yemekler var mı? Mesela gelmeden önce 'Hal...' , hayır 'Helsky' ... ''
Garson gülümseyerek cevap verdi.
"Halušky, demek istediniz sanırım. Slovakya'nın Çek mutfağına yaptığı katkılardan biridir. Avrupada birçok şehirde karşılaşabilirsiniz ancak lezzet bakımından burayı övmeden geçemeyeceğim."
"Pekala, denemek istiyorum. Bir de küçük kola lütfen. Teşekkürler."
Yaklaşık on dakika içerisinde siparişim gelmişti ve gerçekten lezizdi. Doğrusu, her zaman yemek yemekten keyif alan bir insan olmuştum. Bu hissi uzun bir aradan sonra tekrardan yaşamak gerçekten umut vericiydi. Bu şehri seveceğimi hissediyordum.
Kalktıktan hemen sonra sokakta yürümeye başladım. Yaklaşık bir saat boyunca yaptığım gezintinin ardından otele dönme vakti geldiğini düşünerek geldiğim yöne doğru yeniden yürümeye başladım. Bir an önce odamdaki terasta oturmak ve ertesi gün neler yapacağımı planlamak istediğimi farkettim. Aynı zamanda Ela'ya ve aileme bir mektup yazmam gerektiğini biliyordum. Ancak her şeyden uzakta kendimi o kadar iyi hissetmeye başlamıştım ki, geldiğim ilk günde bu büyünün bozulmasını istemedim. Bu sebeple kendime bunu bir görev olarak görmeyeceğimin ve içimden geldiği zaman onlara yazacağımın kararını verdim.
Otele vardığımda, eşyalarımı valizden çıkarıp güzelce dolaba yerleştirdim. Gezi rehberini elime almadan önce çantamdan Kamelyalı Kadın'ı çıkardım ve uçakta bitiremediğim kalan son yirmi sayfayı okuyup bitirdim. Gözlerim buğulanmıştı kitabı kapatırken. Hayatımda ayrı bir değeri olduğuna inandığım bu kitap, her zaman başucumda duracaktı. Bir an gözlerim camdan dışarıya doğru daldı. Uçuş sırasında kitapla ilgili yaptığım yorumları hatırladım. Düşününce, Armand ona aşık olmayı kendisi seçmişti. Sonunda üzüleceğini bile bile hem de. Bu durumda Marguerite'ye kızmak biraz da ona haksızlık etmek değil miydi?
Az önce başucumda tutmaya karar verdiğim bu kitabı, hızlıca alıp çantamın arka gözüne koydum. Çünkü ne kendimle, ne de romandaki karakterlerle alakalı hiçbir şey düşünmek istemiyordum.
O sırada odanın kapısının tıklandığını farkettim. Kahkullerimi elimle düzelterek kapıyı açtım.
"Merhaba Mahur, umarım rahatsız etmiyorumdur."
Şaşırmış gözlerle karşımda duran Aral'a bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMZA: MAHUR
Ficción GeneralBir sabah hiç bilmediğim bir ülkenin, yine hiç bilmediğim bir şehrinde gözlerimi açmak ve yeni gelen günü gülümseyerek karşılamaktı hayalim. Kilometrelerce uzakta, bambaşka hayatlar vardı. Ve benim en sevdiğim şey; elimi uzatabildiğim tüm hayatları...